"'Yabanın Tuzlu Ekmeği'ne Martin Vialon'un ciddi bir vefa kaygısı ile yazmış olduğu sunuşu okurken Kader Konuk'un 'Doğu Batı Mimes'ine giderek hem Vialon'un, hem de E.Said'in vurgulamış olduğu göçmenlik, yurtsuzluk ve yabanlık eksenindeki Auerbach ve İstanbul yorumlarına karşı Kader Konuk'un 'Doğu Batı Mimesis'teki eleştirisini hatırlatmak istiyorum."
Alman
filolog ve edebiyat tarihçisi Erich Auerbach'a dair iki kitap var elimizde:
İlki Martin Vialon'un hazırladığı Sezgin Durgun, Haluk Barışcan, Cevdet Perin
ve Fikret Tepe'nin çevirdiği seçme yazılardan oluşan 'Yabanın Tuzlu Ekmeği'
diğeri ise 'Auerbach Türkiye'de' alt başlığıyla yayınlanan, Can Evren çevirisi,
Kader Konuk'un 'Doğu Batı Mimesis' adlı kitabı.
Mimesis'in
büyük kuramcısı Eric Auerbach'ı, İstanbul'da iken yazmış olduğu 'Mimesis /
Mimesis Dargestellte Wirklichkeit in der abendländischen Literatur - Batı
Edebiyatında
Gerçekliğin Temsili' adlı büyük başyapıtı ile biliyoruz. Henüz
Türkçede bir çevirisi olmayan bu başyapıtın öğrendiğimize göre Hacettepe
Üniversitesi'nden Ender Ateşman ve büyük çeviri ustası Ahmet Cemal tarafından
başlanan iki çevirisi birden hazırlanıyormuş.
Eric
Auerbach, bildiğimiz gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da yükselmeye
başlayan Hitler faşizmi yüzünden İstanbul'a geliyor. Yine bildiğimiz gibi büyük
yapıtlarından bir diğeri olan 'Roman Filolojisine Giriş'i de tıpkı Mimesis gibi İstanbul'da tamamlıyor,
Auerbach. 1910-1913 yılları arasında hukuk eğitimi almış olsa da, 1914'te Roman
filolojisi okuyan ve bundan sonra kesin bir kararla hep filoloji alanında kalan
Auerbach'ın İstanbul'da tamamlamış olduğu bu iki kitabını birbirine eklenen
uzun bir düşüncenin ürünleri olarak görmek gerekiyor öncelikle. Zira 'Roman
Filolojisine Giriş'i aynı zamanda Auerbach'ın düşünsel serüveni bağlamında
Mimesis için bir ön hazırlık olarak görebiliriz.
TÜRKİYE'DE
YAZILMIŞ
Birinci
Dünya Savaşı'ndan önce başlayan ve savaş nedeniyle kesintiye uğrayan bu
filoloji eğitimine 1918'de yeniden başlayan Auerbach'ın 1929'da tamamladığı
'Dante als Dichter der irdischen Welt / Seküler Dünyanın Şairi Dante' adlı
kitabını da bu düşünsel dizgeye ekleyecek olursak, Mimesis'in nasıl bir ön
hazırlığın ürünü olduğunu daha kolay anlayabiliriz sanırım.
Zira
Mimesis'i oldukça manidar biçimde önceleyen bu iki kitaba bakıldığında, önce
sekülerizmin ve Batılı dünyanın kodlarını çözen Auerbach'ın buradan Roman
filolojisine ulaşarak sanki Mimesis'in temelini oluşturmak istercesine bir çaba
sergilediği görülecektir.
'Yabanın
Tuzlu Ekmeği' ülkemizin eğitim tarihinde çok büyük etkisi olmasına rağmen
fazlaca bilinmeyen Eric Auerbach hakkında öğrencisi Martin Vialon'un hazırlamış
olduğu bir seçkiyi içeriyor.
Vialon'un oldukça kapsamlı sunuşundan başka,
Auerbach'ın önemli bir kısmını Türkiye'deyken yazmış olduğu ve yazılı olarak
sadece Türkçe versiyonlarına ulaşılabilen on dört yazısı ile içlerinde Walter
Benjamin'e yazdığı mektuplar başta olmak üzere İstanbul'dan yazdığı birkaç
mektubu yer alıyor.
Seçkide
yer verilen bu yazılarda Auerbach'ın Montesquieu, Montaigne, Pascal, Voltaire,
Rousseau ve Vico gibi fikirlerinden oldukça etkilendiği düşünürlere yönelik
yorum ve çözümlemelerinin yanı sıra Dante'den Flaubert'e, Stendhal'den Proust'a
ve Wolf'e kadar pek çok önemli yazar, şair ve romancıyı özellikle Mimesis
ekseninde incelediği yazılarını Mimesis'ten önce okumak biz Türkiyeli okurlar
açısından bir şansa sayılsa gerek.
Sözün bu
kısmındayken ve 'Yabanın Tuzlu Ekmeği'ne Martin Vialon'un ciddi bir vefa
kaygısı ile yazmış olduğu sunuşu okurken Kader Konuk'un 'Doğu Batı Mimes'ine
giderek hem Vialon'un, hem de E.Said'in vurgulamış olduğu göçmenlik, yurtsuzluk
ve yabanlık eksenindeki Auerbach ve İstanbul yorumlarına karşı Kader Konuk'un
'Doğu Batı Mimesis'teki eleştirisini hatırlatmak istiyorum.
Zira gerek
Vialon'un ve gerekse E.Said'in yorumuna göre, İstanbul'dayken ciddi biçimde bir
yoksunluk ve yalnızlık içinde kalan Auerbach portresi Kader Konuk'a göre çokça
anlamlı değil. Auerbach elbette bir biçimde İstanbul'da bazı şeylerin yoksunluğunu
yaşamıştı ve Mimesis'i de bu yoksunluklar içindeyken yazmıştı, ama yaşadığı bu
yalnızlık ve yoksunluk ne Vialon'un ne de E.Said'in vurguladıkları kadar bir
yoksunluk ve yalnızlık olmamıştı.
'DİL
DEVRİMİ SAKINCALI'
1936'dan
1947'ye kadar İstanbul'da yaşayan Auerbach'ın özellikle mektuplarında
vurgulamış olduğu bu hal sadece kendi gerçeğiyle sınırlı olmayıp Türkiye ve
Türk insanı hakkındaki yorumlarında da görülebilecek bir hal. Onun şikâyeti
daha çok kendisinden çokça şey beklenen bir ülkede görmek istediği bütünlükle
gördüğü gerçeklik arasındaki çekişmedir. Sözgelimi Türk insanı için şöyle
söylemektedir Auerbach; '… Avrupa'nın güney ülkelerinde yaşayanlardan daha
katı, daha teklifsiz, daha sevimsiz ve daha boyun eğmez türde insanlar bunlar;
yine de hoş ve hayat gücüyle dolular, köleliğe ve zor işlere alışıklar, bir de
yavaş çalışmaya…'
Auerbach'ın
bu anlamda özellikle yeni kurulan Türkiye'de yaşanan sosyokültürel ve politik
gelişimler hakkındaki yorumları da oldukça düşündürücü bir içeriği ortaya
koymaktadır. Sözgelimi, W. Benjamin'e yazdığı mektupta; 'Bir dil devrimi
yaparak eski dille ilişkisini kesen modern Türkiye'nin yöneticilerinin tam bir
barbarlaşma eğilimi içine girdiklerini' söyleyerek bu şekilde geçmişi
unutturmak üzere yapılan dil devriminin Türk dil tarihi açısından sakıncalarına
değinmiş, dili resmi bir standardın içine hapseden bu girişimin bir yere kadar
eşit bir dil imkânı sağlasa da, böylesine sınırlarla oluşan bir standardın,
genel dilbilim ekseninde kabul edilen dilin kökeni de ters düşeceğini
belirtmiştir.
Velhasıl,
kendini adamış olduğu filoloji çalışmalarını olgunlaştırmak bakımından Türkiye'de olduğu süreyi çok değerli çalışmalarla süsleyen Auerbach, kendisini
İstanbul'a çağıran modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularını da ciddi biçimde
analiz ederek bir yandan onlara egemen olan heyecanı takdirle izlerken öbür
yandan da şöyle demekten alamamıştı kendini; 'Var olan İslam kültürü mirasının
reddi, hayal ürünü bir kadim Türklük ile bağlantı kurma, kendisine karşı
nefretle karışık bir hayranlık duyulan Avrupa'yı kendi silahları ile vurmak
için teknik anlamda Avrupa zihniyetiyle modernleşme. Sonuç: Had safhada
milliyetçilik ve aynı zamanda tarihsel milli karakterin tahribatı.'
Şahin Torun, 26.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Sonsuz Ark'ın Notu: Bu çalışma Yeni Şafak Kitap'ta yayınlanmıştır. Seçkin Deniz, 15.08.2015
Kitapların Künyesi:
Kader Konuk
Kader Konuk
Doğu
Batı Mimesis
Metis
Yayınları
2013
320
sayfa
*
Yabanın
Tuzlu Ekmeği: Erich Auerbach'tan Seçme Yazılar
Haz.:
Martin Vialon
Metis
Yayınları
2010
320
sayfa