بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim
Bismillahirrahmanirrahim
“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür.
***
Âhilik
Batınî doktrinin Anadolu'daki bir diğer kurumlaşması da, Âhilik örgütü vasıtasıyla meydana gelmiştir. Daha önce görüldüğü gibi eski Mısır loncalarının devamı niteliğindeki İsmaili Fütüvve örgütü Türkler arasında Orta Asya'da yaygınlaşmış ve "Âhilik" adını almıştı. Anadolu'ya Yesevi dervişleri ve İsmaili Dai'leri ile birlikte gelen Âhiler, meslek örgütü mensubu olmaları nedeniyle kırsal alanlardan ziyade, şehirlere yerleştiler.
Âhilik, bir meslek örgütü olmanın yanısıra, giriş-davranış töreleri ve sırları olan Batınî bir kuruluştur. Anadolu Ahilerinin örgütlü bir güç haline gelmelerini, Horasan erenlerinden olan Ahi Evren Veli sağlamıştır.[1]
Âhi Evren'in şeyhliği altında 13. yüzyıl başlarında Ankara'da yeniden yapılanan Âhilik teşkilatı kısa sürede tüm Selçuklu şehirlerine yayılmış ve Babailer İsyanı sırasında Batınilere elden gelen tüm yardımı yapmıştı.
Âhiler, daha sonraki dönemlerde de kendilerine en yakın kişiler olarak Alevileri, Bektaşileri ve Mevlevileri gördüler. Osmanlı devletinin kuruluşunda Âhiler oldukça önemli bir rol oynadı.
Bazı kaynaklar, devletin kurucusu olan Osman Gazi'nin, oğul Orhan Gazi'nin ve 3. sultan Birinci Murat'ın Âhi teşkilatı üyesi olduklarını belirtmektedir. Ancak Osmanlı devleti genişlemeye ve imparatorluğa dönüşmeye başlayınca sultanlar, kendilerinden önceki Türk yöneticilerinin yolunu seçmemiş ve kitleleri yönetmekte yöneticilere çok daha fazla imkân sağlayan Sünni tarikatlara girmişlerdir.
Âhilikte temel ilke, örgüte üye olanların kesin eşitliğidir. Üyelerin hepsi birbirinin kardeşidir. Ancak, aşama bakımından küçükten büyüğe doğru sonsuz bir saygı vardır. Ahiliğe girecek olanlarda belli nitelikler aranır. Üyelik için kişinin, örgüt bünyesinden birisi tarafından önerilmesi zorunludur.
Küçültücü işlerle uğraşanlar, çevresinde iyi tanınmayanlar, örgüte kötü söz getirebileceği düşünülenler Âhi olamazlar. Örneğin insan öldürenler, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, zina ettiği ispatlananlar örgüte katılamaz. Kasapların insan öldürenler ile aynı kategoriye konulması Batıni inançtan kaynaklanmaktadır.
Örgüte giriş, diğer Batıni tarikatler gibi, özel bir tören ile olur. Törende adaya kuşak bağlanır ve tüm insanlara karşı sevgi dolu, saygılı olması, doğruluk ve yiğitlikten ayrılmaması öğütlenir. Üyelerden kesin bağlılık, sonsuz itaat ve ketumiyet istenir. Dinsizler örgüte kesin giremez ancak, sofuların da Âhiler arasında yeri yoktur.
Âhilik'te de bilgi edinme, sabır, ruhun arındırılması, sadakat, dostluk, hoşgörü yasaklara uyma gibi vasıfların verildiği aşamalardan geçilir. Bu vasıflara sahip olmanın dışında Ahiliğin önde gelen altı ilkesi şunlardır:
1- Elini açık tut,
2- Sofranı açık tut,
3- Kapını açık tut,
4- Gözünü bağlı tut,
5- Beline sahip ol,
6- Diline sahip ol.
Âhilik'te üç aşamalı ve 9 dereceli bir inisiasyon sistemi uygulanır. Birinci aşama olan Şeriat kapısında müride mesleki bilgiler, Kuran bilgisi, okuma yazma, Türkçe, matematik ile örgütün anayasası niteliğinde olan Fütüvve-name öğretilir.
İkinci aşama olan Tarikat kapısında mesleki bilgi en üst düzeye ulaştırılır, tasavvuf bilgisi, müzik, Arapça ve Farsça üzerine eğitim yapılır. Bu aşamada mürid ayrıca askeri eğitim de alır.
Şeyh mertebesine erişilen üçüncü aşama, Marifet kapısıdır. Bu aşamada müridden Tanrı'ya inanması, benliğini öldürmesi, ululara hizmet etmesi ve cehalet karşısında susması istenir. Ahilik anayasasına göre ancak bunların tamamlanmasından sonra Hakikate ulaşılması, insanın Kemale ermesi mümkün olur.
Takipçisi olduğu Fütüvve gibi Ahilik de 9 dereceli bir sisteme dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:
1- Yiğit,
2- Yamak,
3- Çırak,
4- Kalfa,
5- Usta,
6- Ahi,
7- Halife,
8- Şeyh,
9- Şeyh ül Meşayıh.
Ahiler yalnızca ekonomik bir örgütlenmeyi değil, Ortaçağ Avrupasının Şövalye Tariketleri gibi dini-askeri bir örgütlenmeyi de gerçekleştirmişlerdi. Örgüte kabul edilen müride, bir profesyonel asker kadar değilse bile, kendisini savunmayı bilecek kadar silah kullanma sanatı öğretiliyordu. Bu gelenek, Mısır'da ilk kurulan Fatimi Fütüvve örgütünden bu yana devam etmekteydi.
Selçuklular döneminde, sultanların düzenli orduları dışında ülkedeki en güçlü silahlı örgüt, genç kalfa ve ustalardan oluşan Âhi müfrezeleriydi. Moğol istilaları sırasında sultan kuvvetlerinin yenilip kaçtığı sırada pek çok kenti Âhi müfrezeleri savunmuştu. Kendilerini paralı askerler vasıtasıyla koruyan beyler, emirler bile Âhilerden çekinirlerdi.
Moğolların kesin zaferinden sonra, valilerin ve beylerin kentlerden kaçmaları üzerine, onların görevlerini de Âhiler yürütmüşlerdi. Bu dönemde, Selçukluların güçlü veziri Pervane dahi, Âhilerin gücü karşısında boyun eğmiştir.
Puran Tilmiz, 30.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü
[1] FİŞ Radi - "Bir Mutasavvıf, Bir Ahi Hümanisti, Celaleddin Rumi Mev-lana" - Yön Yayınları - İstanbul 1990 - Sf. 218.