"Öyle ki, romanı okurken, hem bu roman dilini hem de kesinlikle durmuş, oturmuş bir yazınsal esinle akıl ve inancın iç içe geçtiği bir anlatım biçimini birlikte hissedebiliyorsunuz."
Öykünün
has kalemi Cihan Aktaş, diğer kitapları bir yana, sekiz öykü ve bir romandan
sonra ikinci romanıyla yeniden okurlarıyla buluştu. ‘Seni Dinleyen Biri’
kurgusu, toplumsal ve siyasal değinileri, ve bu bağlamlarda vermek istediği
mesajın süzülmüşlüğü ile yazarının tecrübelerine dayalı sağlam tespitleriyle de
son yılların en ilginç romanlarından biri.
2002 ‘de
TYB’ce yılın romanı seçilen ‘Bana Uzun Mektuplar Yaz’ da 70’li yılları bir kız
öğrencinin ‘Aslı’nın gözüyle anlatan Cihan Aktaş, tarihsel bir dizgeyi izlercesine
bu ikinci romanında da 80’li yılları, başat karakteri yine bir kız öğrenci ama
bu sefer üniversiteli bir kız öğrenci olan ‘Meral’ ve yakın çevresinin
hayatlarıyla anlatmaya çalışıyor.
Bu
nedenle de ‘Seni Dinleyen Biri’nin başlıca karakteri ‘Meral’i ilk romandan
tanıdığımız ‘Aslı’nın yaş, eğitim ve tecrübe anlamında daha bir olgunlaşmış
hali olarak değerlendirmek mümkün.
Adını
belki de ‘Meral’in omuzlarındaki yazıcı meleklere atfen söylenmiş, o meleksi
dinleyişten alan ‘Seni Dinleyen Biri’ karakterlerinin duruşları bir yana Cihan Aktaş’ın romanda denediği ve daha da ileriye götüreceği gözlenen çok katmanlı,
çok karakterli yapı ve farklı anlatım tarz ve tekniklerini kullanmış olması
dolayısıyla da oldukça farklı bir roman olarak okunup tartışılacağa benziyor.
Bununla
beraber Cihan Aktaş’ın giderek bir Türkiye Romanı yazmaya çalıştığını da
gözlemlediğimiz bu 70’ler, 80’ler ve devamını dilediğimiz 90’lar, 2000’ler
dizgesinde, gerek yazarın ulaşmış olduğu teknik ve tematik olgunluk ve gerekse
anlatılmak istenenler eksenindeki gidişatının ilk işareti olarak değerlendirmek
ve öylece okumak gerekiyor bu romanı.
Cihan Aktaş, yer yer şiirsel özellikler gösteren ve giderek damıtılıp süzülmeye yatkın bir
dil kullanmış ve bu roman dilini kullanırken de en küçük yapıntıya izin
vermeyecek ölçüde, öykülerinden bilip tanıdığımız, birinci dereceden okur
yakınlığı gerektiren ‘bizdenci’ dilini birdenbire terk edememenin içtenliğiyle
de oldukça sıcak bir kendi dilini aşma çabasını sindirebilmiş romanın
satıraralarına.
Öyle ki,
romanı okurken, hem bu roman dilini hem de kesinlikle durmuş, oturmuş bir
yazınsal esinle akıl ve inancın iç içe geçtiği bir anlatım biçimini birlikte
hissedebiliyorsunuz.
Pek çok
uzun soluklu roman gibi ‘Seni Dinleyen Biri’nin de iç içe geçmiş birçok katmanı
ve bu katmanlar üzerinde birbiriyle doğrudan yada dolaylı biçimlerde
ilişkilendirilmiş bir çok kişisi/karakteri var.
Olup
bitenler ister tek bir karakterin isterse o karakterle ilişki içerisindeki
karakterler topluluğunun nezdinde gerçekleşsin özellikle bir inancın acemi ama
samimi bağlıları olan genç kızların daralan/genişleyen zamanlarında anlam
buluyor.
Her şeye
rağmen bilmediğini öğrenerek inanmak ve bu öğrendikleriyle hayatlarına çeki
düzen vererek yaşamak için türlü türlü sıkıntıları, vazgeçişleri, terk edişleri
göze alan genç insanların daha güzel olsun diye çabalayıp çırpındıkları ve
neden böyle diye sorguladıkları bir zaman bu.
İsimlerini
‘Evrim’den ‘Ayşe’ye, ‘Selda’dan Zehra’ya çevirerek yola çıkan ve giderek bütün
örtülü kızların ‘Sümeyye’, ‘Tuğba’, ’Zehra’ gibi yeni isimlerle çağrılmaya
başladığı bir zamanda kendisi olarak kalmak isteyen ‘Meral’lerin,
‘Cemile’lerin zamanı.
Ve
‘Halil’lerin, Ahmet’lerin zamanı.
Özetle,
romanı yazılmamış bir dönem olarak sıkça söylenegelen 80’li yıllara dair bir
roman ‘Seni Dinleyen Biri’; bu nedenle de kabaca bir değerlendirme ile İslamcı
romanlar, kadın romanları v.s gibi kolaycı ve bildik kategorizasyonlardan öte
siyasal romanlar kategorisi içinde de önemli bir yer tutacağını söylemek
gerekiyor. Zira romandaki etkin karakterler arasında dikkati çeken, sözgelimi,
Lale ve Birtane özelinde değinilen sol’cu gençlerle, ülkücü, radikal, cemaatçi vs.
gibi gençlerin de kendi sesleri ve kendi ilişkileri ile tuttukları yere
bakıldığında bu siyasal içerik açıkça ortaya çıkıyor.
Romandaki
genç karakterlerin, özellikle de genç kızların tamamı ilk bakışta bile isteye
giriştikleri bir mücadelenin savruk kahramanları olarak görülebilse de sonuçta
her biri hiçte istemedikleri bu savrulma anında, kâh inançlarını daha da sahih
kılacakları tavsiye edilen kitaplara yönelerek, kâh bu inançla başkalarının
inancını da sahih kılmaya vesile olmak için ev,mahalle dolaşıp vaaz ederek,
kimi zaman en yakınlarındaki ablaların, ağabeylerin, başkanların tevilleriyle
çarpışarak, kimi zaman da bu çarpışmayla gelen toplumsal travmayı kendi
travmalarıymış gibi sahiplenip, kaynadıkça yüzeyi kurtlanan çorbalar içerek dik
durmaya çalışıyorlar.
Tamamı
çaresiz bir ‘umma’ya tutulmuş bu genç kızların bir yandan melekler gibi toprağı
incitmekten korkarcasına yürümeyi arzularken ve böylece yürüyememeyi dert
edinip kendi içlerini döverken bir yandan da örtünerek ilk adımlarını atmaya
başladıkları yollarda sırf bu örtüleri yüzünden bir nitelik kaybına
uğramışçasına, örtüsüz zamanlarında gördükleri saygı, sevgi ve itibar alanının
dışına iteklenerek ötekileştirilmeleri ve giderek ötekileşmeleri ne kadar da
hazindir.
Bu hüzün
verici halin daha hazini ise, ilk elde onlara yöneltilmiş olarak duran bu
yaklaşımla aslında onlar üzerinden, örtünerek dahil olmayı kabul ettikleri
‘halk’ a ait olması gereken ve o ‘halk’ için sözkonusu edilen ‘halk’ eksenli
bir niteliksizliğin kınanıyor oluşudur.
İşte bu
yüzden de Cihan Aktaş’ın kendi kaygılarından iplik iplik ördükleri örtülerle
tesettüre giren kaygılı kızlarını 80’li yılların halk’la ilk buluşmayı
gerçekleştiren acemi, yalnız ve kendi başına kalmış aydın adayları olarak görüp
kutlamak gerekiyor.
Öte
yandan romanı okurken özellikle birer tip olarak belirlendikleri gözlenen
birçok kişi karşısında her ne iseler öylece duran bu bir avuç genç ve kaygılı
kızın özellikle karakterler şeklinde kurgulanışlarıyla Cihan Aktaş’ın her daim
anlatmaya çabaladığı karakter sahibi kızları/kadınları temsil ettiklerini de
eklemek gerekiyor.
Her şey
bir yana, ‘Seni Dinleyen Biri’ni okuyup bitirdiğinizde, Meral’in, birer yüz
aradığı mültecilerle dolu tuvalinin önünde, o mültecilerin kayıp topraklarına
benzeyen kayıp yüzlerini arıyorsunuz bir süre.
Bir süre
sonra da ise ister istemez kitaba eğildiniz yerden geriye çekilerek
omuzlarınıza bakıyorsunuz.
Omuzlarınızdaki
o iki melek geliyor aklınıza çünkü, siz yaşadıkça orada duran ama her daim sizi
dinleyen o iki melek…
Şahin Torun, 05.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Kitabın Künyesi:
Adı: Seni Dinleyen Biri
Yazarı: Cihan Aktaş
Yayınevi: Kapı Yayınları
Yayın Tarihi: 03.12.2007
ISBN: 9944486545
Baskı Sayısı: 1. Baskı
Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 466
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Adı: Seni Dinleyen Biri
Yazarı: Cihan Aktaş
Yayınevi: Kapı Yayınları
Yayın Tarihi: 03.12.2007
ISBN: 9944486545
Baskı Sayısı: 1. Baskı
Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 466
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 19.5 cm