9 Eylül 2015 Çarşamba

SA1731/KY28-ATA52: Sadece Hristiyan Göçmen Kabul Etmek (1)

 "Aniden kendimizi kendi kıtamızda azınlık olarak görebiliriz''
Victor Orban, Macaristan Başbakanı, Eylül 2015


Orta Doğu’da ve de özellikle Suriye’de yaşanan olaylar nedeni ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul ettiği, bağrına bastığı, mutfağı, okulu, camisi, tuvaletleri, duşları, yemekhaneleri, oyun alanları ve diğer sosyal olanakları ile kurduğu konteyner köy ve kentlerde ağırladığı mültecilerin (iltica edenler) ve sığınmacıların sayısı iki milyonu aşmışken, Avrupa Birliği’nin cimrilik yapıp üyesi olan 28 ülkeye 29 bin 500 göçmeni yerleştirmekten aciz kalması çok düşündürücü. 

Birinci Dünya Savaşı'nın başladığının ertesi yılında (1915) biri Fransız diğeri de İngiliz olan ve hükümetleri tarafından tam yetkilerle donatılmış iki diplomat olan Syces ve Picot’un kendi aralarında Orta Doğu’yu Fransa ve İngiltere arasında bölüştürme anlaşmasını yapmaları, savaştan sonra da İngiliz İstihbarat servisi elemanı Bayan Gertrude Bell tarafından, yöredeki etnik yapıyı, kabileleri, doğa koşullarını, su kaynaklarını ve yeşil alanları dikkate almadan tamamen İngiliz hükümetinin çıkarlarını koruyacak şekilde cetvelle çizilen sınırlar artık geçerliliğini yitirmiş durumda. 

Bu sınırların çizilmesinden sonra hiç bir ırksal ve milli değerin üzerine oturtulmadan bir gecede yaratılmış olan yapay devletler, yaşamlarının son baharına girmiş durumdalar. Orta Doğu’yu önümüzdeki birkaç on yıl içinde dramatik değişimler beklemekte.

20. yüzyılın başında Orta Doğu’yu parçalayarak kukla yönetimlerle sömüren İngiltere ve Fransa, aynı işi Avrupalı komşuları Belçika, Hollanda, İtalya, Almanya, İspanya ve Portekiz ile birlikte hem Afrika’da hem de Asya’da da büyük bir başarı ile ve de insan haklarını hiçe sayarak yaptılar. Hem Afrika’yı hem de Asya’yı soyup soğana çevirdiler, binlerce, milyonlarca insanı acımasızca katlederek, ülkelerinden uzaklara sürerek, yıllarca hapislerde çürüterek ve kendi kuralları ile tek taraflı yargılayıp canlarını ve mallarını alarak. Avrupa’nın zenginliği zaten bu onlarca yıl süren sömürüden ve acımasızlıktan kaynaklanmakta. 

Avrupa’da Belçika ırkı veya da milleti yok, ama 1830 yılında yapay olarak kurulmuş bir Belçika devleti ve bu devletin Afrika’daki sömürgeleri var. Halkının büyük bir çoğunluğu tarafından Başbakan seçilen Kongo’nun bağımsızlık lideri Patrice Lumumba’nın, Leopoldville’deki evi, kendisi ve ailesi Birleşmiş Milletlerin koruması altındayken bile, Kongo’nın bağımsızlığının ertesi yılı, 1961 yılında Belçika taraftarı ayrılıkçılar ve Belçikalı askerler tarafından  basıldı ve Lumumba ormanda öldürüldü ve kuşa, kuma yem edildi. Amaç Belçika Kongosu’nun sömürülmesine devam etmek ve Rusları bölgeden uzak tutmaktı.

Fransa ise İkinci Dünya Savaşı'nda sömürgesi olan Cezayirlilere, kendi yanlarında Almanya’ya karşı savaşırlarsa, savaş bitince Cezayir’e bağımsızlığını vereceğini vaat ederek, ordusunu Cezayirlilerle doldurmuştu. II. Dünya Savaşı bittikten sonra Fransa’nın verdiği söze güvenerek bağımsızlık isteyen Cezayir halkını kurşundan geçiren Fransa, 2 buçuk milyondan fazla Cezayirliyi gözünü kırpmadan katletmişti. İşte aramızda bazılarını hayranı olduğu Avrupalılar böyle insanlar.
        
Ve Macaristan’ın Başbakanı Victor Orban’ın, Macaristan’a göçmen kabul edemeyeceğinin nedenlerini açıkladığı konuşması da, hem anında tarihe geçti hem de Avrupalıların gerçek yüzünü koydu ortaya. 

Başbakanı Victor Orban’ın ülkesine mülteci veya da sığınmacı alamayacağının gerekçesi ''Avrupa bugün devasa insan akışının tehdidi altındadır. Bugün yüz binleri konuşuyoruz ama gelecek yıllarda Avrupa'ya milyonlarca insan gelebilir. Aniden kendimizi kendi kıtamızda azınlık olarak görebiliriz'' tek kelimeyle ibretlik. Dünya insanlık tarihine geçmesi gereken bir veciz bir açıklama.... (devam edecek)

Ata Atun, 09.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, KKTC Stratejileri




Seçkin Deniz Twitter Akışı