9 Eylül 2015 Çarşamba

SA1732/KY29-YA27: Hilmi Özen-Değer Denktaş Röportajı: “Rauf Denktaş Müzesi Kuruluyor”

"Denktaş Vakfı’nı kurduk, Lefkoşa’dan öteye sesimizi duyuramıyoruz."


Denktaş Vakfı, 16 Mayıs 2013 yılından bu yana faaliyet göstermesine karşın, isimlerinin değil, çalışmalarının ortaya konması fikriyle hareket ediyor. Türk Halkı'nın ölümsüz lideri ve KKTC’nin kurucusu Rauf Raif Denktaş’ın fikirlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan Vakıf, KKTC’nin yaşatılması yönündeki misyonunu da kararlılıkla sürdürüyor.

Denktaş ailesi ve Merhum Rauf Denktaş’ın sağ kolu olarak nitelendirilen Hilmi Özen tarafından hayata geçirilen Vakıf, Denktaş adına yaraşır çalışmalarla ön plana çıkarken, Denktaş adını kullanan bazı derneklerin, Denktaş adını kişisel çıkarlar adına kullanmasından yakınıyor.

Rauf Denktaş’ın Kıbrıs Türk halkına emaneti olan cumhuriyeti koruma kararlılığıyla çalışmalar yürüten vakfın yöneticilerinden Hilmi Özen ve Değer Denktaş çarpıcı açıklamalarda bulundu. 

Anıt mezar konusundaki pürüzlerin giderildiğini Özen, önümüzdeki ay ihaleye çıkılacağını müjdeledi. Anıt mezarın yanı sıra tam teşekküllü bir müze için de kolları sıvadıklarını kaydeden Özen, anıt mezar konusunda çıkarılan spekülasyonlarla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Değer Denktaş da, yaptığı açıklamada azı üniversitelerin Denktaş Vakfı’na burs imkanı sağladıklarını kaydetti. Rauf Denktaş isminin pullarda yaşaması yönünde çalışmalar yaptıklarını belirten Denktaş, Denktaş’ın isminin siyasete karıştırılmaması tavsiyesinde bulundu.



***
Soru: Denktaş Vakfı ne zaman kuruldu, amaçları neler?

Hilmi Özen: "Vakfımız 16 Mayıs 2013 tarihinde kuruldu. En yaşlı üye sıfatı ile Ali Niyazi Fikret başkanlığında yapılan seçimde, Vakıflar Kuruluş Tüzüğüne uygun olarak hayat şartı ile Serdar Denktaş, Rauf Alp Denktaş, Rauf Kürşat ve Gizem Bahri, oy birliği ile de ben, Şifa Taner ve Naci Erçal Mütevelli Heyetine seçildi."

"Kurucu Cumhurbaşkanımızın ölümüyle birlikte bizi endişeye sevkeden örgütsel harekete yönlendiren olaylar oldu. Ki vakıf hareketi buna dayanır. Rauf Beyin taşıdığı düşünceleri, inandığı davayı bugüne kadar yürüttüğü davayı ve getirdiği noktayı korumak adına kurulduk. Yani devlet kurdu. Devlet kurmak ve devlet yaşatmak tarihi bir olay. Dolayısıyla bize devleti yaşatma ayağı düştü." 

"O gerçekten tek başına bir orduydu. Her yere yetişirdi. Hiçbir haksızlık karşısında susmazdı. Hatta derlerdi; “size ne… Bandabulya’da bilmem kimin domatesi zehirli çıkmış, bu Cumhurbaşkanının işi mi? O “Evet” derdi. Benim için halkımın tüm sorunları önemlidir. Kendini halka karşı sorumlu hissederdi. “Ben yüreğimle hizmet ediyorum” derdi. Özelliği buydu. Rauf Beyin bu tarafını anlatmak lazım çünkü Kıbrıs’ta olup da bunu bile anlayamayacak, analiz edemeyecek insanlar var. Cehalet mi diyeyim, artniyetli mi diyeyim, bazıları bunu algılayamazdı. Neyini yaşatacağız; düşüncelerini, neyini yaşatacağız; kurduğu devleti. Peki ne yapmak lazım; devletin yaşayabilmesi için devletin düzgün çalışması lazım. Devletin adil olması lazım. Devletin aktif olması lazım. Şimdi bunlar yok."

“Rauf Bey hayatta olsaydı bunları yazı bombardımanına tutardı”

"Rauf Bey hayatta olsaydı bunları yazı bombardımanına tutardı. Demeçleriyle dize getirirdi. Bugün yıllarca yapılan görüşmelerde kat edilen mesafe son noktaya kadar, ölüm döşeğinde bile devleti düşünen, nasihatleri olan bir kişiydi. Hasta yatağında yatarken ölmeden bir gün önce en son yaptığı açıklamada devletin bekasını, önemini ısrarla vurgulayarak, emanet ederek öldü. Bugün bakıyoruz Kıbrıs konusu yarım asırdır devam ediyor, bir sonuç alınamamış görünüyor ama buraya gelinceye kadar, çok sonuçlar alınmış. Toplumumuzun eşitlik, güvenlik hakları, temsiliyet, hatta toplu nüfus aktarımında bile anlaşılmış. Rumların onayıyla imza atılmış bunlara. Sadece byregional değil, byzonal olarak bölgesel değil somut olarak anlaşılmış. Bölgesel olarak ayrılık tescil edilmiş." 

"Makarios’un da anlaşması var, Klerides’in de anlaşması var. Bunlar hep kazanımlar. Bugün masaya baktığınızda, Kıbrıs sorununu çözeceğiz bitti bitiyor gibi blöflerle, balonlarla, Amerika’nın, BM’nin bürokratlarının maaşının yükseltildiği bir durum ara buluculuk. İşini yapar görünmek, iyiye gidiyor dedirten sorunu bırakın çözmeyi, algılamaktan aciz insanlar karşısında bugün çok zayıf durumdayız."

“Masaya yumruğunu vuracak Denktaş yok”

"Artık masaya yumruğunu vuracak bir Denktaş yok. Onun Birleşmiş Milletlere (BM) yaptığı konuşmayı biliyorsunuz. Masaya yumruğunu vurarak BM’ye rest çeken, dinleten, takdir alan, birçok şeyleri de kabul ettiren bir insan. Bugün o günkü noktadan daha mı ilerideyiz, daha mı gerideyiz? Bugün insanlar korku içinde. Tapu konusunda bir haber çıkıyor, Rumlar ellerinde tapularla kapıya dayanıyor. Dolayısıyla Rauf Beyin getirdiği noktada kazanımlar var. Görüşmeler kesilebilir ama kabul ettirilmiş hususlar vardır. İki devletlilik, eşitlik… Bunlar hep masada kabul ettirildi. "

“Rauf Bey'in tırnaklarıyla kurduğu devlet çatırdıyor”

"Tapunun münferit halledilmesi mümkün değildir, Rauf Bey hep bunu söylemiştir. Yanni, Ayşe, Fatma birbirine düşürülemez. Rauf Beyin tırnaklarıyla kurduğu devlet çatırdıyor. Milli politika diye bir şey yok gibi… Önümüze resmen bir şey konulmamakla birlikte oraya gidiyoruz. Kazanımlarımız söylenmez hale geldi. Poliyannacılık oynamaya kalktılar. Herkesin hakkı var şu bu… Şimdi Rumlar ellerinde tapuyla gelince paniğe kapıldı bizimkiler, ne oluyoruz gibilerinden… Yani Kıbrıs sorunu bu şekilde çözülmez. Kazanılanlar var, masada bırakılanlar var. Ve ertelenenler var. Dolayısıyla Kıbrıs müzakereleri Denktaş’ın tek başına yürüttüğü bir şey değildi. Türkiye’yle birlikte hareket ediyordu."

"Zaman zaman fikir ayrılıklarına düştükleri olmuyor muydu? Oluyordu ama kapalı kapılar ardında çözüyorlardı. Denktaş bey ikna edebiliyordu. O bir hukukçuydu, o bir dava adamıydı. Ondaki bilgi birikimi hiçbirinde yok. Gelmiş geçmiş tüm liderler söylüyor. Kendisine üstün hizmet nişanı verildi Çankaya’da biliyorsunuz. Şimdi bugün gelinen noktada Kıbrıs sorunu, bir sürü görüşmecileri olmasına rağmen, oturup brif etmeleri lazım."

“Lefkoşa’dan öteye sesimizi duyuramıyoruz”

"Denktaş Vakfı’nı kurduk, Lefkoşa’dan öteye sesimizi duyuramıyoruz. Halbuki çok aktiviteler yaptık. İlk olarak Rauf Beyin çok sevilen bir kitabı vardı. Kendi çektiği resimlerle oluşturulan “Kapılar” kitabı. Onu bütün Lefkoşa’da eski evlerin kapılarını çekerek bastırmıştı. O çok beğenilmişti. Masraflı bir kitaptı. Onun yine çok sevilen, kendi çocukluğunu da anlatan kitabı vardı: Karkot Deresi, onu bastırdık. Bunun dışında, okullardan müracaat oluyor, Rauf Denktaş’ın, Fazıl Küçük’ün ölüm günlerinde kitap istiyorlar. Elimizde olanlardan birinci gelenlere verilmek üzere gönderiliyoruz. Elimizdeki bitene kadar dağıtıyoruz. Maalesef bizde kitaba para verme alışkanlığı yok. Ücretsiz olunca kucaklarına doldurur çıkarlar ama para verip de almazlar. O bakımdan kitap gelirimiz olmuyor. Gönüllülük esasıyla olması lazım, bunda da ne evlatlarının, ne torunlarının, ne de benim yüzümüz yok." 

"Gidip kapı çalış para verin Denktaş Vakfı aktivitelerine diyemeyiz. Burada Değer Hanımın katkıları büyük. İkna yöntemiyle bir çok katkılar sağlattı. (Soru üzerine) Devletten katkı almıyoruz. Sadece Bakanlıklara kitap satışımız oldu. Kapılar kitabını konuk çocuklara hediye etmişlerdi. Geçenlerde Değer geldi, “babamın heykelini buldum! Nerede, Esentepe’de. Apar topar gitti. Hakikaten yere atılmış, kocaman bir heykel. Belediyeye Kartal Belediyesi vermiş, kardeş belediye olunca iki tane yaptırmışlar, birini de Kıbrıs’a. Yeni park yapacak, adını da Rauf Denktaş koyacakmış başkan. Hükümetten destek istemiş. Hükümet vermemiş, vermeyince heykel kaldı. Değer ikna etti. heykelin değerlendirilmesi yetkisini aldı. Apar topar onu organize ettik. Sonunda mimarlara mühendislere sorduk, nereye yakışır diye. Ercan Havalimanına konuldu. Orada biraz ters kondu. Orada heykel olduğunun kimse farkında değil. Ona da razı olduk. Biraz gücümüz olsa öne çıkartacağız."

“Bursun kriteri KKTC’ye inanmaları…”

"Kurum adına diyorum ama aile adına gerçek savaşçı Değer. Vakfın Yöneticilerinden. Bir gün “Hilmi ağabey, üniversitelere yazı yaz, burs konuşalım” dedi.  Olur mu, belirlemişlerdir filan dedim, “sen yaz” dedi. Girne Amerikan Üniversitesi, Uluslar arası Kıbrıs Üniversitesi verdi. Diğer üniversiteler de vermek istiyor şimdi. Ben görmedim dedi. Dolayısıyla tüm bu üniversitelerden kontenjan verildi. Onun da kriterlerini oluşturduk. Okul bildirecek şu kadar şu bölüme diye, biz de ÖSS’den kaç puan alması gerek gibi kriterleri koyacağız. Siyasi görüşü değil, milli davaya inanması önemli. KKTC varlığına inanan kişiler olacak." 

“Denktaş ismini kişisel çıkarlar için kullandığını hissettik”

Soru: Rauf Denktaş Düşüncelerini Yaşatma Derneği’nin adını daha sık duymamıza rağmen Denktaş Vakfı’nı duymamamızın nedeni nedir? Serdar Bey’le olan tartışmalarının nedeni nedir?

Hilmi Özen:  "Latif Akça konusuna gelirsek; O da herhangi bir dernek gibi hareket başlattı. Bu hareketi kendi arzusuyla başladı. Serdar Beye gitti, Serdar Bey Denktaşın adının bir partiye karıştırılmaması gerektiğini söyledi. Bir partiye mal ederek aşağı çekmeyin adını dedi. Serdar Bey bana yönlendirdi kendisini. Rauf Beyin isminin partiye karıştırılmamasını da sıkı sıkı tembih etti. Çalışacaklarsa da destek olun dedi. Kendilerine her türlü desteği verdim. Ofisiniz var mı yok, binanız var mı yok, bilgisayarının var mı yok, e nasıl olacak? Adını koymuşlar: Rauf Denktaş Düşüncelerini Yaşatma. Nasıl yaşatacaksın oğlum. Yola çıkıyorsun, telefonla ben yardımcı oldum, bilgisayar alımına kadar vakıf adına. Yönlendirdik. Bizi referans göstererek bilgisayar da aldı. Bir dergi çıkarmaya başladı. Sonradan derneği kişisel çıkarları için kullandığını hissettik."

"Anıt mezarın içyüzü…"

Soru: Anıt mezar konusu ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Hilmi Özen: "Anıt mezar konusu da iki üç başlı bir olaydan kaynaklanır. Birincisi Serdar Bey’in o günlerde Bakanlar Kurulu’nda olması. Rauf Bey’in ölümüyle birlikte, anıt mezar olayını bir süre gündeme getirmedik. Şartların olgunlaşmasını bekledik. Serdar Bey o zaman hükümetteydi. Anıt mezar konusunda zorlandı. ‘Bir kişi bana karşı çıktığı anda-ki hissettim diyor- orayı terk etmem lazımdı’ diyor. Onlardan bekledi. Onların teklif etmesi lazımdı. Hiçbiri tık demedi. Serdar Bey sustu, arkasından ben biraz karıştırdım, Elçiliği devreye soktuk, Ankara’yı soktuk. O da Denktaş Bey hayranı eski politikacılar devreye girerek, TC Dışişlerine ‘ivedilikle yapılması’ telkininde bulundular. Oradan bilgi geldi, ‘olmazsa olmaz, proje çalışmalarına yardımcı olun’ diye. Bunun üzerine Yardım Heyeti Başkanı elçiye söylüyor, Elçi de Serdar Bey’e söylüyor. Serdar Bey seviniyor Türkiye yapacak diye… Demeç de verdi. Biz de büyük bir sevinç yaşadık arkasından yarışma geldi. Uluslar arası proje yarışması yapmıştık. Projeler gelmeye başladı. Bunların karşılığında ödenmesi gereken paralar vardı. Bunların ödülleri. O talimata binaen ancak onlar ödendi. Sonra bize yardım heyetindeki bey, ‘başka para yok’ dedi. Biz yarışma için çıkmadık yola. Önemli olan anıt mezar. Bu bizi çok rencide etti. Serdar Bey’in de çok zoruna gitti. Bir de hükümetteler."

“Biz mi yapacağız, onlar mı yapacak…”

"Bir vesileyle bunu ortaya koydu, ‘karar verelim; Biz mi yapacağız, onlar mı yapacak’ dedi. Bir aşama da böyle geçti. Bakanlar Kurulu yapma kararı çıkardı, hükümet bir taraftan tasarruf edip vermeyi planladı ama bir türlü olmadı. Kamuoyu nezdinde herkes soruyordu, biz de soruyorduk. Güzel bir haber bekliyorduk. Hayır diyen de yok. Olması lazım, şu bu… Birinden istesek, bu işi istismar etmek isteyenler bizi daha da üzebilirlerdi. Rauf Beyi mezarında rahat yatırmazlardı. Onun için onları da yuttuk ama bırakmadık. Gıdım gıdım da olsa işledik. Büyük torununun Dışişleri mensubu olması Türkiye’de ortam yarattı. Ankara tüm kadrolarıyla destek zaten. O atılan tohumlar ve yaratılan atmosfer sayesinde yavaş yavaş bağlandı. Ekim gibi ihaleye çıkılacak. Proje olarak hazırlanacak elçilik kanalıyla Dışişlerine gidecek. Yeni büyükelçi de pozitif bir kişi. Yolunda gidiyor. Amacımız sadece anıt mezar değil, gençlere öğrencilere ders verecek nitelikle bir alan yaratmak. Bir mezar yapılıyor tamam ama içinde amfi olacak. Öğrenciler gruplar geldiği zaman rahatlıkla orada oturup banttan belgeselleri izletmek…"

Soru: Müze düşünüyor musunuz?

Hilmi Özen: "Evet. Tam teşekküllü müze. Burada gördüğünüz her şey müzenindir. Bir de biz bunlar yetmezmiş gibi bu vakfın Milli Arşiv’e devredilmesi gündeme geldi. Koordinasyon Kurulunda alınmış bu karar. Koordinasyon Kurulu, Cumhurbaşkanı, başbakan, Kuvvet Komutanları, Büyükelçi’den oluşan bir kurul. Bakanlar Kurulunun da üzerindedir. Bağlayıcıdır. İyi niyetle düşündüler. Rauf Bey’in arşivi heba olmasın. İlk başta çok masum, doğru da görülebilirdi. Madem Milli Arşivimiz var, korumalı, oraya aktarılsın diyebilirdiniz. İki binbaşı, bir protokol müdürü, arşiv müdürü geldi. Baktılar kütüphaneye. Aşağıda bizim ambarda var. Tamam biz kamyon yollayacağız, Pazartesi gelip hepsini götüreceğiz. Anlamadım dedim. ‘Onları emniyete alacağız’ dediler. Koordinasyon Kurulu temsilcileri olarak geliyoruz, bakın yazı elimizde…’ "

"Rauf Denktaş kütüphanesini değerlendirmek ve atıl durumdan kurtarmak gibi ifadeler kullandılar. Ben yapamazsınız dedim. Bu Rauf Beyin özel arşivi. Rauf Bey hayatı boyunca devamlı yazan bir adamdı. Tüm resmi yazışmalarının kopyasını mutlaka Başbakana, Cumhurbaşkanına yollardı. Çok iyi bir arşivciydi. Dosyaları elleriyle dizerdi. Şunu filan numaralı dosyaya koyun, şunu şuna koyun derdi. Her yazdığını da muhakkak dağıtım yapmıştır. Gerek Türkiye Cumhuriyetinde gerekse buradaki yetkililere… dolayısıyla bu arşiv özeldir. Bunu nasıl verebilirim? Üstelik buradaki personel 26 yıldan beri Rauf Beyin sekreterliğini yapıyor. El yazılarını ancak onlar okuyabilir. Orada bu potansiyel de yok."

“Rauf Bey’e bu ihaneti yapamazsınız dedim”

"Alacağız diye ısrar edilince ben medyayı getiririm, bağırırım. Rauf Beye bu ihaneti yapamazsınız. Elektronik ortama aktarmayı zaten biz yapıyoruz. Anıt mezar yapılsın, müzesi bitsin o zaman bunlar tasnif edilerek taşınacak. Bir de o kavgayı yaşadık. Derdimizi anlatamadık. Sonra o subay benden özür diledi. “Biz Rauf Bey’e gönül vermiş insanlarız, iyilik yapıyoruz zannettik” dedi. Kamyona koymak bile hepsini öldürmek demektir. Tüm bu albümler, videolar… Kaç tane belgesel yaptık biz bu arşivden. Türkiye’den de geldiler belgesel yapmak için. Bir geldim tüm dolaptakileri indirmişler. Aza daha kalp krizi geçiriyordum. Kitapları boca etmişler, kutulara koymuşlar, tarayacaklarmış. Burada yapın… Bunları yaşadık ama hiç kaybetmedik. Direndik, kabul etmedik, arşivi de koruduk. Çok şükür bugüne kadar bunun içerisinden tek çöp bile çıkmadı. Kimseye bu fırsatı vermedik. Kısa bir sürede yapılacağı söylendi, 5-6 ay gibi… Dolayısıyla da bundan sonra Rauf Bey’in yaşatılması için, devletin yaşatılması için sizlere görev düşüyor. "



"Rauf Denktaşlı pul bastırmak isteriz”

Soru: Bundan sonrası için projeleriniz neler?

Değer Denktaş: "Pul konusu var üzerinde durduğumuz. Maliye Bakanlığına da başvurduk ama cevap almadım. Bir çiçek böcek olacağına babamın fotoğrafının olmasını çok istiyordum. Özel günlerde basıyorlarmış, normal günler için cevap alamadık. Onun üzerinde duracağım yine. Bir de Orman Projemiz var Taşkent’te. Fidanlar diktik ama maalesef tellenmediği için keçiler zarar verdi. Yapmak istediğimiz çok şeyler var. Anıt mezarı da halk benimsedi ama arkası gelmedi."

Soru: Sanki yapılmak isteniyormuş da aile beğenmemiş gibi bir algı yaratıldı. Beğenmediniz mi?

Değer Denktaş: "Birinci seçilen proje bize çok betonarme geldi. Ufak tefek değişiklikler yapabilir miyiz diye konuştuk, bu, “aile beğenmedi” olayına döndü. Öyle bir şey yok. Oturulup konuşulurdu, betonu azaltılırdı. Ama onların da işine öyle geldi galiba. Zaten birinci gelen mimar vazgeçti. Ben başka projeler aldım, onlara devam edeceğim dedi. O vazgeçince biz de ikinci projeye geçtik. İkinci daha doğaldı. Birinci gıyabımızda emrivaki gibi bir şey olmuştu. Haberimiz yokken ansızın karar aldılar bu birinci, bu ikinci, bu üçüncü diye… Planlama İnşaat Dairesini temsilen 5 mimar mühendis vardı. Görevli, seçimde, tasnifte, her şeyde vardı bunlar. Beş kişiden ayrı olarak ben, Serdar Denktaş ve Hakkı Atun Bey vardı. Dolayısıyla bir anda bizim haberimiz olmadan karar alınmış. Daha doğal bir şey istedik, aile beğenmiyor dendi. Rauf Beyin hayatının dönüm noktaları vardır. O dönüm noktalarını rölyefle işlersek anlam kazanır dedik, yanlış aksettirildi. Neyse, bu proje daha yeşil, daha içimize sindi…"


Yurdagül Atun, 09.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Medya, 

Seçkin Deniz Twitter Akışı