"Bir
beldenin Düşmanları O Beldenin Çocuklarına Devlet Verir mi?..."
I
Kuzey
Irak Kürt yönetimi ile ona sahip çıkan Irak genel yönetiminin, himayesine
sığındıkları Amerikan kartalının kanatları altındayken verdikleri poz hiç de
onurlu bir hali resmetmiyor…Zira en yakın zamanda salt Halepçevari bir
ezilmişliğin, kovulmuşluğun ve itilmişliğin şekillendirdiği kabilevi bir hüznün
tüm göstergelerine sahipken bile, böylesine katıksız bir hüznü onurla taşımak
ve her neyi istiyorlarsa onu bu onurla isteyip elde etmek yerine bütün
isteklerine, buldukları ilk fırsatta komşunun korunaksız kapılarını kırarak
sahip olmayı seçmekle deforme olmuş bir poz yer almaktır bu resimde…
Devlet
olmak yolunda, altlarına çekilmiş kırık dökük amerikan kamyonetleriyle
Musul’un, Kerkük’ün kamu binalarını, konaklarını, korunaksız evlerini basarak
talan edecek kadar cehle batmış bir kabilenin resmidir bu…
Üzerlerine
hain gazlar dökerek çoluk çocuklarını yakan bir diktatörün heykelini Amerikan
sicimiyle yıktıklarına şükrederek, o diktatörden boşalan saraylardan,
depolardan, hangarlardan talan ettikleri devasa saksılar, mukavva kutular ve
süt şişeleriyle zaferini ilan edecek kadar ipinden kurtulmuş, gaflet ve delalet
içindeki bir kabilenin resmidir…
Ezcümle
daha düne kadar bütün diğerleri gibi kendilerinin de yurdu olan bir beldeyi
işgal eden kuvvetlerle birlikte kendi yurdunu talan ederek, komşusunu
hicabından utandıracak kadar onurunu kaybetmiş, deforme olmuş bir kabilenin
resmidir…
***
II
Muhakkak
izlemişsinizdir; derme çatma kürsülerin arkasında, birkaç yıl evvelinin olsa
olsa iki peşmerge lideri ve şimdilerde biri Irak devlet başkanı, öteki sözde Kürdistan'ın başı iki adam, bir ‘kedi’ efelenmesinde bulunmuş; böylece
efelenirken de olgunlaşmamış bir keyfin gıcırdamasıyla hem kendilerini hem de
dinleyen adamlarını ekşi ekşi güldürmüşlerdi…
‘Mam
Celal’ Kürtler bir ara ona öyle diyorlardı, Türkçe karşılığı ‘Celal Emi- Celal
Amca’ demeye geliyor, Kürtlerin ‘Celal Amca’sı böyle demiş, gülmüş ve
güldürmüştü etrafındakileri, efelenmişti bir de üstüne üstlük…
Satır
aralarında ki kedili söylev nedeniyle çokça ilgi çeken ve bütün haber programlarına
konu olan bu görüntülere baktıkça gerek Talabani’nin ve gerekse Barzani’nin
kendilerine hediye edilen iktidarı kullanırken, yüzlerini, gözlerini,
dudaklarını, ellerini, kollarını velhasıl cümle varlıklarını nasıl bir arızaya
teslim edebildiklerine şaşırmamak elde değildi…
Nam-ı
diğer Mam Celal Talabani’nin tavırları Saddam’dan boşalan uçsuz bucaksız
yapılarda tanıştığı küflü iktidarla biraz daha işlevsel bir duruma ulaşmışsa
da, Molla oğlu Barzani’nin daha çadırından yeni çıkarılmış ve getirildiği yere
alışamamış hallerine birde Türk’e kafa tutma görevi yüklenince öylesine
hezimetle zafer karışımı bir bulamaç çıkmıştı ortaya…
***
III
Hani
bilirsiniz; beklenmedik yada beklendik bir alabora sonrasında, esirlerin
gardiyan, kölelerin efendi, hizmetkarların patron olduğu bazı sahneler olur
tarihin eskil sayfalarında. Eline iktidarı alan Esir de, Efendi’nin koltuğuna
oturan Köle de, Patron’un çekmecelerini karıştıran Hizmetçi de artık ne Gardiyan ne Efendi ne de Patron’un orada olmadığından ne kadar emin olsalar da
sürekli bir endişe ve korku içerisindedirler…
Kah ellerindeki silahı yanlış
kullanırlar, kah efendinin koltuğundan yuvarlanırlar kah ta buldukları para
destelerini oralarına buralarına tıkıştırmaya uğraşırlar. Neresinden bakarsanız
bakın Esir’in de, Köle’nin de, Hizmetkar’ın da bütün bu halleri tam bir trajedi
ve komedi karışımıdır.
Hele
bir de hak edilmemiş, tasarlanarak ısmarlanmış ve ihanetle elde edilmiş bir
gardiyanlık, efendilik, patronluk söz konusuysa ve işin içine,dillendirilmemiş
ama içten içe sinmiş bir utanç ta girmişse eğer bu trajikomik hal içler acısı
bir boyut kazanmıştır.
Öyle bir
haldi işte, biri işlevsellik kazanmış Kürt amcası Talabani’nin öteki de daha
traş edilmeyi bekleyen molla mirasçısı Barzani’nin o kedili söylevi verdikleri
kürsünün arkasındaki halleri…
Dedeleri,
babaları nasıl adamlarmış bilinmez, acaba oğullarının o kürsülerin ortasındaki
bu hallerini görebilseler utanırlar mıydı oğullarındn?
Kendi
ülkesinde, ülkesini işgal edenlerle birlikte kendi malını talan ederek elde
edilen bir iktidar da ancak bu kadar iktidar olabilirdi zaten.
Bulamaç
gibi, titrek, tedirgin ve gözü sürekli arkasında…
***
IV
‘Mam
Celal’in kedileri Sam Amca’nın sicimine tutunadursun, aç gözlü bir kartal bir
beldeyi daha işgal etmişti işte…Ve o ‘ana gibi yar’ belde o işgale kadar orada
yaşayan kedilerinde özbeöz yurduydu zaten.
Kendi
vatanında, yurdunda, kendi doğup büyüdüğü o yerde ülkesini işgal eden bir
devletin hediye ettiği bir devlette kim hangi kedi’ye sahip olabilir, ve hele
hele aynı işgalle kudurtulan köpeklerin oraya buraya kıskıslanmaya başladığı bu
hediye edilmiş devlette, gün gelip de kuduzun herkese bulaşmayacağını kim
söyleyebilirdi?...
Onlar o
iki adam kürtlerin Mam Celal’i Talabani ile Mollaoğlu Barzani böyle
söylüyorlardı işte; utanmadan, arlanmadan, daha kendilerine emanet edilen
koltuklara oturmayı bile beceremezken, sanki de Saddam’ın saraylarındaki
saksıları talan ederek deşarj edilen kabiledaşları gibi; cümle Kürt kavminin ve
çölün kumlarınca yaşlı Tarih Baba’nın gözlerine baka baka böylece söyleyerek
deşarj oluyorlardı…
Onların
bu pozlarına bakarken yine de demek gerekiyordu ki, her ne kadar onlarda ‘Kürt’
diyesiyseler, ‘Kürdüz’ diyesiyseler de, Anadolu’ da da ‘Kürt’ diyenler,
‘Kürdüz’ diyenler vardı ve onlar o kürsünün ardındaki hibe edilmiş iktidarın
iki sözcüsü ile onları dinleyenler, iplerinin ucu Ahmed-i Hani’ye, Said-i
Nursi’ye ve Selahaddin Eyyubi’ye çıkan ve çok değil daha bir yarım ve bir
çeyrek asır evvel Türk, Çerkez, Laz,Boşnak …kardeşleriyle yaşadıkları yerleri
savunup vatan eyleyen ‘Kürtler’den değildiler…
Onlar o
iki adam ve dinleyenleri; o onuru sırtlarında gezdirildikleri Amerikan cemselerinin
kasalarında kaybetmişlerdi çünkü…
Şahin Torun, 12.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Sonsuz Ark'ın Notu: Yukarıdaki yazı 2007 'de yazılmıştır.
Haber: Kuzey Irak Kürt yönetimi lideri Barzani, PKK'ya terör örgütü demeyeceklerini, barış çağrılarına yanıt vermediği takdirde terör örgütü diyebileceklerini söyledi. Şehit ailelerine başsağlığı dileyen Talabani'yse “Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermeyiz” dedi. Yeni Şafak, 22 Ekim 2007