"“Akılda hazır olan” daha önce dile getirilene bir karşılık olmuş olabilir ve fakat sonradan dile getirilen her şey yeni bir sorundur."
Biri bir şey söylediğinde “aklımızda hazır olan”ı karşılık olarak ortaya sürmek aceleciliğin bir aks'ülameli midir? Yoksa “Ben bilirim!” tavrının bir yansıması mı? Söyleneni anlamak gibi bir yükümlülük duymadan –bu arada söyleyen söylediğini anlayarak söylemiş midir? Sorusunu bir kenarda bırakıp, söyleyenin söylediğini anlayarak söylediğini kabul edelim- karşılık vermek sorunu ortadan kaldırmıyor ki! Biz ortadan kaldırdığını kabul etsek de bu kabul ediş sanıdan öte değildir. Olmayacaktır. Öyle ise bizi “aklımızda hazır olan”ı söylenene karşılık olarak sürmeye iten şeyin ne olduğunu bilmek önceliğimiz olmalı değil midir? Böylesi bir önceliği duymadan karşılık vermek bizi hâlihazırda tartışılan sorunun yanında başka sorunları da beraberinde getirecektir.
Bu söylediklerimizi örneklendirerek açıklamasını yapalım. Diyelim ki “doğru” kavramı üzerinde tartışmaktayız. “Doğru” nedir? Dendiğinde bizi muhatap alan kişi “doğru” kavramını matematiksel bir terim olarak sorguluyorsa ve biz bunu es geçip “felsefi” yahut sosyal yaşam bağlamında tanımlamaya çalışıyorsak, sorusuyla bizi muhatap alan kişinin sorununu çözme niyetimiz olmadığı ortadadır.
Yahut “Doğru iki nokta arasındaki en kısa çizgidir” dediğinde o kişiye itirazımız yine sosyal yaşam bağlamında ise bizi muhatap alan kişinin söylediğini es geçip “aklımızda hazır olan”ı ortaya koyarak başka sorunlara kapı açmış oluyoruz.
Bu örneklerden yola çıkarak diyorum ki, biri bir şey söylediğinde -söylediği ya sorudur ya yanıt, zira her tümce ya yanıttır ya soru, üzerinde düşünüldüğüne öneri, teklif vb.leri de özünde birer yanıt olduğu görülecektir- “aklımızda hazır olan”ı ortaya koymak yerine söylenenin ne olduğunun anlaşılması elzemdir. Murat kavga, anlaşmazlık değil ise böyle yapılmalıdır. Çünkü “akılda hazır olan” sorun çözmez, sorun çoğaltır.
“Akılda hazır olan” daha önce dile getirilene bir karşılık olmuş olabilir ve fakat sonradan dile getirilen her şey yeni bir sorundur. Daha önce getirilmiş olsa bile yeniden dile getirildiğinde o artık yeni bir sorundur, öyle ki belki ilk söylendiğinde verilen karşılıklar ona bir cevap olmamıştır. O yüzden yeni bir cevap aranıyordur. Dolayısıyla “akılda hazır olan” işimize yaramayacaktır.
Sorun çözmek isteyen insan -etten, kemikten, soluk aldığının ayrımında olan varlık- bu durumda “akılda hazır olan” cevapların cenderesinden kurtulmanın yollarını bulmak zorundadır. Dile getirilenlerin mutlak bir cevabı olduğu için bunu yapmalıdır. Bencilliğin koynunda yaşama esrikliğiyle bilincini kaybetmemişse kişi bunu başaracaktır.
Değilse cevaplarıyla hem kendi hem kendisini muhatap alanı çileden çıkarmaktan başka bir şey yapmayacaktır. Böylesi bir acziyetin ayrımında olmadan soluk alacak, aynadaki yansımasına bakarak böbürlenmekle yetinecektir. Bu yetiniş insan olmak için yola çıkanı yolda bırakacaktır.