18 Eylül 2015 Cuma

SA1773/KY36-CK9: HDP Kürtler'in CHP'si mi?

"Şu an analize muhtaç olan, HDP'nin bu Kürt Kemalizmini nasıl yeniden ürettiği?"


“Düşmanını seçerken dikkat et, çünkü ona benzeyeceksin. Düşmanının metodlarını uygulamaya başladığın an düşmanın kazanmıştır. Gerisi ise ızdırap ve tarihî bir opera olacaktır.”

Amerikalı edebiyatçı Michael Ventura'nın bu cümlesi aslında dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmaların dinamiği ve çatışan düşmanların ilişkisi hakkında çok şey söylüyor. Kürt siyasi hareketinin düşmanı ile olan ilişkisi hakkında da tabii.

PKK 1970'lerin ikinci yarısında Türk müesses nizamına karşı olarak çıktı, kurucu ötekisi ise bu müesses nizamın çimentosu olan Kemalizm idi. Lakin günün sonunda PKK'nın çimentosu olan ideoloji Türk Kemalizminin daha da radikal bir formu olan ulusalcı bir ideoloji oldu.

PKK, Kürt siyaseti içindeki çoğulculuğu zamanla tasfiye ederken, geriye sekter, militarist, milliyetçi bir resmi ideoloji oluşturdu. Bu ideoloji Kürtlüğü PKK ile özdeş ve dolayısıyla farklı fikirleri ve eğilimleri gayrimeşru görmek üzerine kuruluydu.

Muhtemelen ilk bağımsız Kürt devletinin kurucusu olacak Barzani'yi hain gören bir dogmatizm idi bu.

Buraya kadar klişe bir hikâye. Üzerinde epey yazılmış, hatta biraz bayatlamış bir analiz.

Örneğin, 2006 yılında Ahmet İnsel şu tespitleri yapmıştı: 

“Örneğin, kapsayıcı, yurttaşlık temelli olduğu iddia edilen Atatürk milliyetçiliği türünden bir hibrid milliyetçilik de, biliyoruz ki, zımni olarak, latan biçimde etnik/kültürel/dinî vurgulu bir milliyetçiliği içinde barındırır. Bugün Kürt milliyetçiliği de aynı düzeyde, bunun zıt kopyasıdır. Elbette Türk milliyetçiliğinin aşırısı, kafatasçısı, ılımlısı, kültürelcisi olduğu gibi, Kürt milliyetçiliği de bu farklılıkları içinde barındırır... Hem milliyetçi/ulusalcı mücadele verilip, hem de demokrasi mücadelesi verilemez. Milliyetçiliklerin kafa tokuşturduğu yerde, demokrasi mücadelesi sürdürmek, ezen ve ezilen milliyetçiliklerden kendini bütünüyle sakınmakla mümkündür. Savunmacı, müzmin bir mağduriyet algısı üzerine inşa edilmiş kimliklerin nasıl saldırgan, patolojik milliyetçiliklere dönüştüğünü yakın tarihte gördük. Hepimiz için bir tuzak olan bu milliyetçilik kapanına karşı mücadele edebilmek için, demokrat, özgürlükçü Kürtlere Kürt milliyetçiliğiyle mücadele etmek; demokrat, özgürlükçü Türklere Türk milliyetçiliğiyle mücadele etmek tarihî sorumluluğu düşüyor...  Bu nedenle, bugün demokrat Kürtlere, milliyetçiliğin, isterseniz buna ulusalcılık diyelim, ulusalcılığın nasıl büyük bir felaket riski içeren bir tehlike, insanlık adına bir tehlike olduğunu Kürt ulusalcılığı veya Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapmaya teşebbüs edenlere karşı söylemek, bu siyasal tasavvur ve girişimlere karşı göğüs germek sorumluluğu düşüyor... Son olarak belirtmem gerekir ki, Türkiye’de demokrat Kürtlerin işi elbette çok daha zor. Sırtlarında iki yük birden var. Yeneni ve yenileni olmayacak bir çözümün koşullarının oluşmasının önündeki iki engel birden onların önünde duruyor. Bu engellerden birincisi olan Türkiye’de olağanüstü durum yöntemiyle siyasal hakimiyetini sürdürmek isteyenlerin oluşturduğu engel, hepimizin Türkiyeli tüm demokratların birlikte karşısında mücadele vermesi gereken bir engel. Bunun yanında, terör yöntemlerini kullanmaktan geri durmayan, şiddeti Kürtlere karşı da fütursuzca kullanan PKK’nin -veya PKK’nın- de demokratik çözüm arayışları içinde hiçbir demokratik meşruiyeti olmayan bir örgüt olduğunu Türkiyeli demokrat Kürtlerin açık biçimde ifade etmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yeneni ve yenileni olmayan bir çözümü tasarlamak bu topraklarda mümkün olmayacak.”[1] “ PKK’nın, şiddet yöntemlerini benimseyen ve Kürt sorununu kendi temsil tekelinde tutmaya özen gösteren aşırı otoriter ve egemen milliyetçiliğin dilini, simgelerini, tasavvur dünyasını taklit etmekten geri kalmayan tavrının, bu toplumun üzerine bir kabus gibi çöken 1980 sonrası devlet terörünün dolaylı bir ürünü olduğunu gören geniş bir Türkiyeli Kürt topluluğu var. Bunun dile getirilmesi esas olarak Türkiyeli Kürtlerin sorumluluğunda olması gerekir...”[2]

Yani PKK'nın Kürt milliyetçisi ideolojisinin epey otoriter yüzü bu ülkedeki sol-liberal aydınlar tarafında analiz edilmişti.

Lakin şu an analize muhtaç olan HDP'nin bu Kürt Kemalizmini nasıl yeniden ürettiği? 2006 yılından bu yana değişen bir şey var mı?

Aslında var. Türkiye, Kürt meselesinin daha rahat konuşulduğu, bu konuda somut adımların atıldığı bir ülke hâline geldi. Özellikle çözüm süreci ile başlayan pozitif trend hem yasal hem de psikolojik iyileşme getirdi.

Fakat devlet değişirken, Kürt siyaseti daha da radikalleşti. 

Ben itiraf etmek gerekirse HDP konusunda iyimser olan ve ne yazık ki yanılan bir grupta oldum. Aslında bir analizden ziyade bir temenni ile, yıkılan eski Türkiye zihniyetinin yerine gelecek kurum ve söylemlerin AK Parti ve HDP ile ortak üretilebileceğine inanmak istedim. Bu iki partinin bu yolda ilk adım olan yeni anayasayı birlikte yazabileceğini, HDP'nin Türkiye demokrasisi için olumlu bir rol oynayabileceğini ümit ettim.

Ancak yanıldım.

HDP'nin kendi tabanının çıkar ve hak taleplerini bir yana atarak, Kürt seçmenin asıl gündemi yerine bambaşka bir seçim kampanyası yürütmeyi seçti. Barış sürecini başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı asli düşman olarak belirledi. Bu süreci destekleyen ve bu yüzden siyasi hasımları tarafından saldırılan bir partiyi IŞİD ile özdeşleştirdi. Çözüm ortağına sert bir savaş açmayı seçti.

Kürt tabanı AK Partiye karşı bilenirken, silahlı mücadelenin uygun koşulları oluşturuldu. PKK bir anda ateşkes ihlal ettiğinde, suçlu PKK değil, Erdoğan oldu.

Bu fanatik ve yıkıcı tavır, içinden geçtiğimiz zor günlerde devam ediyor.

Hem uluslararası hem de ulusal medyada Kürt siyasetinin Obama'sı, rock starı olarak lanse edilen Selahattin Demirtaş, “analarından doğduklarına pişman edin” diyerek tehditler savuruyor. 

HDP, PKK'dan devraldığı bir ideolojiyi yeniden üretiyor. Siyaset, icraat, diyalog üzerine bir strateji izlemektense, askeri vesayetin PR yüzü oluyor. Gücünü zordan, silahtan, tehditten almayı tercih ediyor. Ve tıpkı Türk Kemalizminin Türkler'e verdiği zarar gibi, en çok zararı Türkiye'deki Kürtler'e veriyor.

Yazının başına dönmek gerekirse, geriye kalan ise ızdırap ve tarihî bir opera oluyor.


Ceren Kenar, 18.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Ceren Kenar Yazıları


[1] http://www.birikimdergisi.com/node/100129
[2]  http://www.birikimdergisi.com/guncel/cokkulturluluk-milliyetcilik-ozgurluk


Sonsuz Ark'ın Notu: Ceren Kenar Hanımefendi'den yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 31.08.2015


İlk yayınladığı yer: Türkiye Gazetesi

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ceren-kenar/587882.aspx




Seçkin Deniz Twitter Akışı