"İnsanı doğası ile şaşırtan ve bir o kadar da huzur veren bir ülke Güney Afrika. Seyahatiniz esnasında güzel plajları ve okyanusu seyrederken birden uzakta beliren balinadır güzelliği bu ülkenin."
Seyahat ettikçe bir dünya vatandaşı kimliğine bürünür, daha da özgürleşirsiniz. Sohbetleriniz zenginleşir. Hep derim ya, empati duygunuz gelişir. Seyahatler, size yeni bir siz katar.
Ve kimi seyahatler vardır, başka bir gezegene gittiğiniz hissine kaptırır. Ülkenizden çok uzak ve her şeyiyle farklı.
İşte Güney Afrika seyahati de onlardan birisi.
Şimdi bir anlığına Güney Afrika deyince aklınızdan neler geçiyor, bir düşünün.
Vahşi hayvanlar mı?
Siyahi güzellik mi?
Sonradan gelip coğrafyayı sahiplenmiş beyazlar mı?
Mandela mı?
Veya hepsi mi?
Eminim, Güney Afrika deyince bunlardan en az birkaçını düşünürsünüz. Tek başına Afrika ismi, insanın aklına açlık, kıtlık, susuzluk ve salgın hastalıkları getirse de Güney Afrika bu çağrışımlardan çok uzak. Size Afrika'nın şaşırtıcılığını, renkliliğini, hayvanlar alemini ve müthiş doğasını medeniyet konforu içinde sunar.
İstanbul'dan uçağa bindiğimde üstümde yine uzun bir yolculuğun verdiği stres vardı. Kolay değil.. Kara Afrika'nın dibine uçacaktım. Neyse ki uçma konusunda sıfır stres bir insanım. Uçak olmadık türbulanslarda çarşaf gibi çırpılsa da, kılımı kıpırdatmam.
Önce yaklaşık 3 saatlik İstanbul-Frankfurt uçuşu, Frankfurt'ta 7 saat bekleme ve 14 saatlik Frankfurt-Cape Town uçuşu.
Her ne kadar kıştan yaza keskin bir geçiş yapacak olsam da, en azından Türkiye ile aynı saat dilimine seyahat edecek ve jetlag denen saat farkı sarhoşluğunu yaşamayacaktım.
Cape Town
Cape Town'a ilk indiğimde dünyanın en tatlı ve güler yüzlü pasaport polisleriyle karşılaştım. Benim en sevdiğim kontrast, siyah bir insandaki bembeyaz gülüştür. Cape Town'a indiğimde bu gülüşü görmek tüm yorgunluğumu aldı.
Güney Afrika suç oranı yüksek bir ülke. Beyazların çoğunluğunu oluşturduğu Cape Town'da bu oran nispeten düşük olsa da, Pretoria ve Johannesburg'da suça eğilim daha fazla.
Cape Town
Hatta Johannesburg'da kaldığım otelin asansörleri önünde, yukarıya çıkan otel görevlilerinin çıkış saatini not alan bir görevli vardı. Olması gereken iniş vaktinde inmedikleri takdirde gereğini yapıyordu.
Cape Town
Cape Town ülkenin yasama başkenti. Portekizliler tarafından 1488'de keşfedilmiş. Tipik bir kolonyal şehir. Dünyada gördüğüm en huzurlu ve güzel şehirlerden birisi. Şehir nüfusu yaklaşık 450,000.
Güney Afrika'yı tanımadan önce, ülkede sadece siyahlar ve İngiliz asıllıların yaşadığını sanırdım. Bu ırkların yanında, kendilerine Afrikaner diyen Hollanda asıllılar ve onların ülkeye getirdikleri Malezya asıllılar da var.
Pretoria ve Johannesburg gibi şehirlerde siyahlar ağırlıklı olsa da, ırk çeşitliliğini Cape Town'da görmek mümkün.
Victoria&Alfred Waterfront
Şehrin en güzel yeri Victoria & Alfred Waterfront denen küçük liman. İsmini Kraliçe Victoria ve limanı yaptıran oğlu Alfred'den almış. Mimarisi, restoranları, kafeleri ve mağazalarıyla vakit geçirmek için çok güzel.
Buradan denize bakarken kıyıda oynayan fok balıkları görür, çıkardıkları sesleri dinleyebilirsiniz. Ve kendinize nefis bir balık ziyafeti çekebilirsiniz.
Table Mountain-Masa Dağı
Table Mountain yani Masa Dağı, size bu dünyada görebileceğiniz en güzel deniz manzaralarından birini sunar. Masa gibi dümdüz bu dağa uzaktan bakmak mı, yoksa dağdan manzarayı seyretmek mi?
Hangisi daha güzeldi, emin değilim.
Robben Adası, Hapishane.
Şehirde kalırken yaklaşık 7 km açıktaki Robben Adası'nı ziyaret edebilirsiniz. Bu ada Nelson Mandela'nın 18 yıl hapis tutulduğu yer. Adada Mandela'nın çalıştığı kireç ocaklarını ve hücresini görebilirsiniz.
Cape Town'ın civarında görülecek çok güzel yerler var. Botanik Bahçe, False Körfezindeki Fok Adası ve Penguen Koyu gibi.
Penguen Koyu
İnsanı doğası ile şaşırtan ve bir o kadar da huzur veren bir ülke Güney Afrika. Seyahatiniz esnasında güzel plajları ve okyanusu seyrederken birden uzakta beliren balinadır güzelliği bu ülkenin.
Ve Süveyş Kanalı yapılana kadar, Hindistan'a giden rotanın en gözde durağıdır Ümit Burnu.
Ümit Burnu
Ümit Burnu yani Cape of Good Hope, Cape Town'a 50 km mesafede. İsmi daha önce Cape of Storms, yani Fırtına Burnu imiş. Bu burun genelde çok fırtınalı olurmuş. Ama denizcilerin ümidi kırılmasın diye adı Ümit Burnu olarak değiştirilmiş.
Portekiz'de Sintra diye bir yere gittiğimi hatırlıyorum o an. Sintra kıyısında kocaman bir haç durur. Burası keşifler çağından önce dünyanın sonu olduğuna inanılan nokta imiş. Ve okyanus gerisinde doğa üstü canlıların olduğuna inanırlarmış.
Ümit Burnu
Ümit Burnu'nda durduğunuzda müthiş bir rüzgarın eşliğinde sağınızda Atlas Okyanusu, solunuzda Hint Okyanusu'nu seyredersiniz. Aklınıza yüzyıllar boyunca buraya ulaşmaya çalışmış denizciler ve o tarihi filmlerde gördüğünüz kocaman yelkenli gemiler gelir.
Cape Town çok güzel bir tecrübedir Güney Afrika'da. Dolu dolu, çok güzel bir 3 gün geçirdim burada.
Ama artık Afrika'nın ruhuna inme, hayvanlar alemi ile tanışma zamanıdır. Bundan sonraki en heyecanlı durağım, Pilanesberg Safari Parkı.
Johannesburg
Bunun için ilk önce Cape Town'dan Johannesburg'a yaklaşık 2 saatlik bir uçuşla varıyorum. Johannesburg'a iner inmez, yaklaşık 60 km mesafedeki Güney Afrika'nın yönetsel başkenti Pretoria'ya gidiyorum.
Pretoria
İşte burası tam bir Afrika şehridir. Sokakta o kadar az beyaz var ki. Benim için Pretoria demek jakaranda ağaçları demek. Bir ağaç düşünün; üstü çiçek bahçesi gibi. Çok güzel ve gösterişli.
Pretoria'da her yerde jakaranda ağaçları var.
Pretoria, Jakaranda Ağaçları
Maalesef Johannesburg sokaklarında fazla gezme şansım olmuyor. Nedeni güvenlik sorunu. Ve 'Upper thigh' yani ırk ayrımının izleri hala var. Beyazlar ayrı mahallerde oturuyorlar. Mandela'nın evi dahil, tüm müstakil evler elektrikli tel örgüler ile çevrili.
Burası da tıpkı Pretoria gibi siyah, ama daha modern bir şehir. Ayrıca şu an kapalı olan Gold Reef Madeni'ni de gezebilirsiniz.
1977 yılına kadar aktif olan bu madende, yerin bilmem kaç metre altında kayaların arasında pırıl pırıl parlayan altına dokunabilir, altın madenciliği tarihini öğrenebilirsiniz.
Ertesi gün Pilanesberg için yola çıkıyorum. Pilanesberg Johannesburg'a yaklaşık 180 km. Yemyeşil bir doğa, yolculuk boyunca size eşlik eder.
İlk uğradığım yer bir aslan çiftliği. Dişi ve erkek aslanlar miskin miskin otururlarken, burada yapılacak en güzel şey yavru aslanları beslemek.
Kocaman biberonlarını elinize aldığınız an bebek aslanlar etrafınız sarıyor. İlk önce ürkseniz de, sonradan alışıyorsunuz.
Pilanesberg Safari Parkı
Pilanesberg yaklaşık 550 kilometrekare büyüklüğünde Güney Afrika'nın 5.büyük parkı. Hayvanlar aleminin Big 5'ı; aslan, fil, gergedan, leopar ve bufalloyu burada görebilirsiniz.
Parka girdiğimizde bizi simsiyah maymunlar karşılıyor. Hatta bir tanesi kaldığım odanın balkonuna gelip sabaha kadar garip sesler çıkarmıştı.
Bu parklarda iki tür safari yapıyorsunuz. Birisi akşamüstü, diğeri de sabah safarisi. Sabah safarisi özellikle aslanların avlanmasını görmeniz açısından enteresan.
Aslanların sarı otlar arasındaki kamuflajı, avlarına yaklaşmaları ve en sonunda amaçlarına ulaşmaları.
Botswana'lı safari rehberim enteresan bir olay anlatıyor.
Safari yapan iki Uzakdoğu'lu turist, parkı gezerken gördükleri aslanların resmini çekebilmek için iyice yaklaşmışlar. Aslanlar da bunları yemiş tabii. Bunun üzerine park görevlileri aslanları hemen öldürmüş.
Hayvan hakları dernekleri ayağa kalkmış. Park görevlilerinin öldürmede haklı bir gerekçesi var. Eğer aslanlar insanın bu kadar savunmasız bir yaratık olduğunu anlarlarsa, parkı ziyaret eden insanlara saldırırlar.
Haksız değiller elbette. Safari araçlarındayken bile kocaman hayvanların size saldırma ihtimalinden az da olsa ürküyorsunuz.
Kuşkusuz safarinin en güzel yanı, kafesler arkasında görmeye alıştığınız vahşi hayvanları doğal ortamlarında görmeniz. Hayvanat bahçelerinde yüzlerine yansımış, tutsaklık ve uyuşukluk hissini burada görmemek çok güzel.
Yavrusuyla yürüyen anne fil, çamurun içinde debelenen gergedan, sakin zebra, doğal dengenin en kırılgan zinciri ceylanlar ve vakur geyikler...
Pilanesberg Safari Parkı
Hele ki dar bir vadide denk geldiğim zürafa sürüsü. Safari aracı motorunu durduğundaki sessizlik, puslu bir hava ve büyüklü küçüklü zürafaların kafalarını sağa sola eğerek bize bakmaları.
Pilanesberg Safari Parkı
Ve aracımızdan indiğimiz an, o devasa vücutlarına rağmen ürkekçe kaçışmaları.
Bu gezinin bende bıraktığı en özel anı.
Ve seyahatin çok güzel finali Sun City. Johannesburg'a yakın mesafede yeşillikler içinde yapılmış suni bir 'cennet'.
Sun City
Oteller, havuzlar, kumarhaneler, gece şovları. Küçük bir Las Vegas. Dinlenmek için ideal. Hatta bir kabile köyü bile yapmışlar.
Sun City
Buraya gidip Afrika kabilelerinin hayatını deneyimleyebilir, ve neredeyse tamamen hayvan hareketlerinden etkilenmiş Afrika kabile danslarını seyredebilirsiniz.
Doğayla iç içe olmanın etkisinden midir bilmem, eve döndüğümde yorgun hissetmediğim ender kıtalararası seyahatlerdendir Güney Afrika gezisi. Hindistan'daki gibi ruhumun yorulmayıp, bilakis dinlendiği bir gezi.
En enteresan yönü ise geriye dönüp baktığınızda aklınızda kalanların insan ve binalardan çok, doğanın en özel yaratıkları vahşi hayvanların olması..
Nehir Nil, 20.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gezi Notları