21 Eylül 2015 Pazartesi

SA1788/AŞ65: 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri Yaklaşırken...

"Bu halk, müstakbel mülteci bu halk, onlara dur demeyecek mi?"


Siyaset Arenası, İnsan-nefs eşlemesinde nefse denk geliyor; insan da bir ülkeyi oluşturan insanlar topluluğuna. İnsanlar bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Ölenler ölüyor, kalanlar acıları hafifleye hafifleye hayata devam etmenin yolunu buluyorlar. Sonuçları etkileyen nefsin talepleri, yani Siyaset Arenası'nda zuhûr eden değişimler.

İşte Suriye'deki dram ve ölülerini geride bırakarak ülkelerini terk eden Suriyeliler; Siyaset Arenası'nda yaşanan her şey insanları yurtlarından uzaklaştırıyor, sonu bilinmez bir yolculuğa çıkarıyor, Türkiye'yi Yunanistan'a bağlayan denizde üfürülerek şişirilen botlarda gelecek arayanlardan suya gömülenlerin yanında, Macaristan sınırlarında, Macar Meclisi'nin güvenlik güçlerine sığınmacılara 'vur' emri kararı çıkarmasına neden oluyor.

Ve tabi Almanya'da, İtalya'da seks kölesi olarak pazarlanan sığınmacı ergen erkekler ve kızlar, işin kirli erozyon plakası. Türkiye'de kuma muhabbetlerine malzeme olan Suriyeli sözcüğünden  bahsetmenin artık alemi yok. Türkiye'nin de canı yandıkça 'Mültecilere altı milyar dolar harcadık" diye haykırıyor olması da anlamsız. Bir dram, çocuklarını doğuran ve 'kaç tanesi sağ kalırsa artık' diye sürüklenen umuda şahitlik ediyor.

Siyaset Arenası'ndaki irin henüz doğmamış çocukların da geleceğini tayin ediyor. Bir Hristiyan coğrafyada aşağılanmaya mahkum kurbanlar Suriyeli müslüman mülteciler, eğer Avrupalı polis ya da asker mermilerinden sağ kurtularak sığınacak bir baraka bulurlarsa yaşayacaklar; yaşayacaklar ve yaşlı Avrupalıların temizlik işlerinden seks hizmetlerine kadar her alanda çalışarak ülkelerinden uzakta bir hayat kuracaklar. Onlar, onurları yok edilmiş, horlanmış ve nihayetinde asla istemedikleri hayatlara zorlanmış kurbanlar.


7 Haziran'dan önce başlayan ve halen devam eden bir azgın saldırıyı izliyorum. Azgın saldırı Siyaset Arenası'nda bu topraklarda yaşayan bütün insanların hayatını tehdit ediyor, üstelik azgın saldırganların da hayatı bu tehditle açık bir şekilde muhatap, ama farkında değiller. Nefsin insanı sürüklemesi gibi bir sürükleme bu ve eninde sonunda ona dur diyecek güçlü bir aklın ya da sert bir tokadın merhametine muhtaç.

1 Kasım azgın saldırganlara dur diyecek güçlü bir aklı ve sert bir tokadı mı taşıyor sırtında, yoksa Türkiyeli mültecileri mi?

Hüzün verici bir şaşkınlığı izlemek ne kadar acı; o azgın saldırganlığın sıradan bir kurban adayı olmak ne kadar keder verici bir çaresizlik barındırıyor her vicdanı olan Türkiye insanı için.

Siyaset Arenası'nda şaşkın şaşkın bağıran Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Demirtaş ve daha küçük cüsseli diğer isimlerle beraber Fetullah Gülen'e kul olanlar topluluğunun, canhıraş bir aymazlıkla yalanlarla, iğrenç ilişkilerle her gün insan öldüren PKK'ya verdikleri dolaylı ya da dolaysız desteğin bu ülkeyi nereye taşıdığını ya da taşıyacağını düşünemiyor olmaları inanılmaz. Herhangi bir kaosta bu isimler kaosun ölüm, yıkım, göç kabusundan uzakta kalacaklarını sanabiliyorlar mı halen?


Fetullah Gülen'in ekranlarında boy gösteren MHP'liler, HDP'liler ve CHP'liler hangi bataklığın sesini dillendiriyorlar, haberleri yok mu? Ya da çok mu çaresizler, çok mu körleşecek kadar Pentagon'a ya da mason mahfillerine köleler? Bunların ailesi, akrabası yok mu en küçük bir kabusta kurban gidecek? Bilmiyorlar mı bu topraklar Erdoğan'a ihanet etmemeyi öğrendiler?

İki yüz yıllık sefaletten kurtuluşu vaat eden Erdoğan'ın karşısında, uşaklığı, parçalanmayı, yoksulluğu ve onursuzluğu vaat eden bu şaşkınlar ne zamana kadar Siyaset Arenası'nda ihtiraslarını dillendirmeye devam edecekler? Bu halk, müstakbel mülteci bu halk, onlara dur demeyecek mi? 7 Haziran'dan bu yana oğullarını ve kızlarını bu azgın saldırılara kurban veren bu halk aklın emirlerini dinlemeyecek mi, bu azgınları tokatlamayacak mı? Bu halk şaşkınlara uyacak mı?

Bir gün çocuklarımız Avrupalıların sokaklarında seks kölesi olarak pazarlanacaklar mı? Bu onursuzluğu bize reva görecek mi bu halk?

1 Kasım Genel Seçimleri yaklaşırken artan farkındalıkla beraber tedirginliğim azalıyor; ama bu halkı etkileyen temel şeyin artık 'hakedilmemiş zenginliği fazlasıyla istemek' olduğunu düşünüyorum. Onurlarından daha çok daha fazla tüketici olabilmeyi istiyor birçok şaşkın; hayatı, ailesi, onuru, namusu bir kenara fırlatılmış dururken.

Tarihinde hiçbir katmadeğer üretmemiş olan MHP'nin 1500 TL'lk asgari ücret vaadinin kendisine kazandırdığı oy miktarının şehvetine kapılıyor olmasını Siyaset Arenası'nın azgınlık istencine bağlıyorum, fakat bu vaade oy veren şaşkınların bu kadar hırslı olmaları beni tedirgin ediyor. Bu kadar çok basiretsizle bir arada yaşıyor olmak benim için ciddi bir risk. Çocuklarını 100 TL harçlık için PKK adına polis taşlamaya, silah sıkmaya gönderenlerle bir arada yaşıyor olmak gibi bir risk.

Bu kadar çok şeyi görürken, mazlum Suriyeliler içlerinde iken onların akıbetinden ders alamamak ancak ahmakların işidir. Ve elbette ahmakların ahmak olmayanlara hükmetme hakları olmadı, olmayacak.

Türkiye'nin bir bütün olarak kalmaması için çabalayanların kim olduğunu herkes biliyor... Öyle diyor bugün Başbakan Davutoğlu: "Silah baronları, uyuşturucu tacirleri, PKK'nın silah bırakacağız demesinden rahatsız oldular. Hangi istihbarat örgütünün Kuzey Irak'ta kimlerle ne konuştuğunu biz biliyoruz. PKK üzerinden Türkiye'yi kimlerin zaafa uğratmaya çalıştığını iyi biliyoruz." 

Biliyorsunuz evet; ama yine onlarla diplomatik ilişkilerinizi sürdürüyorsunuz; onların kim olduğunu topluma açıklamıyorsunuz. Söylesenize: "Suriyelileri mülteci yapanlar  Türkiyelileri de mülteci yapmak istiyorlar" Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya, İran, İsrail, S. Arabistan, hatta Çin. Kim o silah baronları, uyuşturucu tacirleri? Onları Amerika gibi neden tek tek avlamıyoruz?

1 Kasım yaklaşırken, daha güçlü bir Türkiye de yaklaşıyor mu? Evet; bundan eminim, çünkü bu halkın her ferdi her an böğrüne saplanacak bir hançerle dolaşıyor 7 Haziran'dan beri, korkudan oturamıyor, kıpırdayamıyor, seyahat edemiyor, ticaret yapamıyor, nefes alamıyor.

Bugün huzuru vaat eden, yüksek hedefler koyan, demokrasi ve insan haklarından bahseden ve bunları 13 yıllık geçmişinde yaparak gelen Ak Parti artık toplumun zenginleşmeyi dayatan taleplerine evet diyor, gecikmeli olarak; büyük bir bedel ödemiş olmanın acısıyla üstelik. Parçalanmanın eşiğinde sıkı para politikası saçmalığında ısrar edenlerin basiretsizliğini aşmış görünüyor. Çalışandan emeklisine kadar herkese bir zenginleşme payı ayırdığını ilan ediyor. 

Daha bilinçli bir toplum inşâ edene kadar Ak parti toplumun zenginleşme taleplerine cevap vermek zorunda olduğunu artık biliyor ve sırf bu sebeple kazanacak... daha derin bir anlayışı gerektirecek sorgulamanın anlamı yok, çünkü malzeme bu.

Böyle bir ülkede yaşıyor olmak bir nimet değil, her gün hayatla sınanmak nasıl nimet olabilir ki? Ama parçalanmadan bir arada bulunmak mülteci olmamak adına gerçekten büyük bir nimet. Bunu da zenginleşme vaadiyle mümkün kılacaksan vaat edeceksin artık.

Nefsi olan insan azgın olma istidadı taşıyan varlıktır; ama azgın olması gerekmeyebilir. Siyaset Arenası olan bir ülke de daima riskler yaşayan  bir ülke olmak demek değildir elbette; bunun için de iradesi güçlü bireyler yetiştirmek siyasi iktidarların görevidir; en ihmal edilemez olan da sadece budur. Mülteci olmamak için budur.

Arif Şahin, 21.09.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 65



Seçkin Deniz Twitter Akışı