Sonsuz Ark'ın Notu:
2000'li yıllarda Dünya'da her geçen gün artan ahlaksızlık ve katliam setleri Şeytan'ın Krallığı'na ulaşmak isteyenlerin ne kadar ilerlemiş olduklarını kanıtlamaktadır. Bu artık bir realitedir. 1789; Şeytan Tapınakları'nın yer altından çıktığı Şeytânî Cehennem'in Patladığı An'dır. Zihinsel temeli 1773'te, Almanya-Frankfurt'ta siyonist yahudi banker Mayer Amschel Rothschild ve on iki arkadaşı tarafından atılan bu şeytani tasarım, paranın kazandırdığı güç ile bütün imparatorlukları yok ederek, imparatorlukların koruduğu değerleri savunmasız bıraktılar...1789 Siyonist-masonik öz geçmişin intikam yılıdır, Fransız devrimi olarak yüzlerce yıldır pazarlanan özgürlük vaadiyle insanları aldatan köleleştirme düzeninin kanlı bir şekilde açık tarih sahnesine çıktığı yerdir. 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de ilk büyük yenilgisini alana kadar 243 yılda dünyada kanlı-kirli-şeytani zaferler kazanan bu yapı artık Eski Dünya Düzeni'dir ve insan, müslüman insan bu şeytani krallığı açıkça fark ettiği için bu düzeni yıkacaktır.
Seçkin Deniz, 13.07.2018
Seçkin Deniz, 13.07.2018
A history of the New World Order -Yeni Dünya Düzeni Tarihi
1773 - Mayer Amschel Rothschild en etkili on iki arkadaşını bir araya getirerek kaynaklarını bir havuzda topladıkları takdirde dünyayı yönetebilecekleri konusunda onları ikna etti. Bu toplantı Frankfurt-Almanya’da gerçekleşmişti. Rothschild, arkadaşlarına planlamış olduğu organizasyonu yönetmek için olağanüstü bilgi ve yeteneğe sahip birini bulduğunu söyledi, bu kişi Adam Weishaupt ismini taşımaktaydı.
1 Mayıs 1776 – Adam Weishaupt (Kod ismi; Spartacus) Illuminati adını verdiği gizli bir topluluk kurdu. Weishaupt, Almanya’nın Bavyera eyaletinde bulunan Ingolstadt Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapıyordu.
Illuminati, bir Yeni Dünya Düzen oluşturmak istiyordu. Hedefleri şu şekildeydi:
- Bütün düzenli hükümetlerin ortadan kaldırılması
- Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması
- Mirasın ortadan kaldırılması
- Vatanseverliğin ortadan kaldırılması
- Ailenin ortadan kaldırılması
- Dinin ortadan kaldırılması
- Bir dünya hükümetinin yaratılması
Temmuz, 1782 – Illuminati Düzeni, Wilhelmsbad Kongresi’nde güçlerini Özgür Masonluk ile birleştirdi. Kongre katılımcılarından Comte de Virieu’nun çıkışta bariz bir şekilde titrediği görülmekteydi. Öğrenmiş olduğu trajik sırlar hakkında kendisine soru sorulduğu zaman şöyle diyecekti:
“Bu sırları size söyleyemem. Size ancak şunu söyleyebilirim, her şey sizin düşündüklerinizden çok daha ciddi.”
O günden sonra biyografisini yazan kişiye göre, “Comte de Virieu, Özgür Masonluktan ancak korkuyla bahsedebilmiştir.”
Illuminati Düzeni'nin simgesi ilk kez 1933 senesinde bir Dolarlık banknotların arka yüzünde görüldü. 13 katlı piramidin tabanında 1776 yılı (Roma rakamlarıyla MDCCLXVI) yer almaktadır. Her yöne ışık saçmakta olan göz, “Her şeyi gözetleyen casus” anlamını taşır ve Weishaupt tarafından oluşturulan terörist, Gestapo benzeri kurumu temsil eder. Latin harfleri ile yazılmış olan “ANNUIT COEPTIS” “Bizim girişimimiz (gizli düzenimiz) başarı ile taçlanmıştır” anlamına gelir. Bunun altındaki “NOVUS ORDO SECLORUM, kelimeleri girişimin doğasını açıklamaktadır: “Yeni Sosyal Düzen” ya da “Yeni Dünya Düzeni”.
1785 – Illuminati için çalışan Lanze adındaki bir kurye, Ratisbon’a doğru giderken yıldırım çarpması sonucunda ölür. Bavyeralı yetkililer bu kişiye ait çantayı incelerken Illuminati Düzeninin varlığını keşfederek bir süre sonra gerçekleşecek olan Fransız Devrimi’ne ait detaylı planlarını bulurlar.
Bavyera hükümeti Fransa’yı yaklaşmakta olan felaket için uyarma teşebbüsünde bulunur, ancak Fransız hükümeti bu uyarıya aldırış etmez. Bavyeralı yetkililer ele geçirebildikleri tüm Illuminati üyelerini tutuklar fakat Weishaupt ve yakınındakiler bulunamaz. Masonluk karşıtı John Adams seçimleri kazanır, oğlu John Quincy Adams Mason localarının Amerikan ulusuna karşı sergilediği tehdit konusunda şu uyarıda bulunur:
“Ben vicdanen ve içtenlikle şuna inanıyorum ki; Özgür Masonik Düzenin, ahlaken ve siyaseten en büyükleri olmasa bile en büyük kötülüklerden birisi olduğuna inanmaktayım.”
1797 – İskoçya, Edinburgh Üniversitesi’nden Profesör John Robison, “Bir Komplonun Kanıtları” adını taşımakta olan kitabında, Adam Weishaupt tarafından organizasyona katılmaya çalışıldığını yazar. Kitapta Illuminati’nin şeytani hedeflerini tüm dünyaya ifşa etmektedir.
1821 – George W. F. Hegel, Illuminati’nin hedeflerine ulaşmasını sağlayacak süreç olan Hegelci diyalektiği formüle eder. Hegelci diyalektiğe göre tez ve antitez birleşerek sentezi oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, ilk önce bir krizin oluşmasını sağlarsınız. Daha sonra, toplumdan bu problemin çözülmesi için bir şeyler yapılması gerektiği yönünde büyük bir talep gelir. Böylelikle gerçekleşmesini istediğiniz, ancak halkın önceden istekli olmadığı değişimleri sağlayacak bir çözüm önerirsiniz.
1828 – Illuminati’yi finanse etmekte olan Mayer Amschel Rothschild, kendisi gibi Uluslararası Bankerlere düzenleme getirmeye çalışan ulusal hükümetlere karşı kesin nefretini dile getirdi:
"Bana bir milletin parasını basma ve kontrol etme izni verin, artık o ülkede kanunları kimin yaptığı benim için önemli değildir.”
1848 -Moses Mordecai Marx Levy diğer adıyla Karl Marx, “Komünist Manifesto’yu” yazdı. Marks, Adalet İçin Birlik (League of the Just) isimli Illuminati cephe organizasyonunun bir üyesiydi. Sadece ekonomik ve siyasi değişimleri değil aynı zamanda ahlaki ve dini değişimleri de savunmaktaydı. Ailenin ortadan kaldırılması ve tüm çocukların merkezi bir otorite tarafından yetiştirilmesi gerektiğine inanıyordu.
Tanrı hakkındaki fikirleri ise şu şekildeydi:
“Din, devlet, ülke ve vatanseverliğe ait tüm egemen fikirlere karşı savaşmamız gerekmektedir. Tanrı fikri sapkın bir uygarlığın temel düşüncesidir ve yıkılması gerekmektedir.”
Jan. 22, 1870 – Özgür Mason İskoç Riti Güney Hâkimiyet Alanı Yüce Başkanı olan Albert Pike, İtalyan devrimci lider Giuseppe Mazzini’ye yazmış olduğu bir mektupta gizli cemiyetin içinde başka bir gizli cemiyetin oluşumundan bahsediyordu:
"Olağanüstü bir usul yaratmamız gerekiyor, gizli olarak kalacak, seçeceğimiz yüksek dereceli Masonların teşkil edeceği bir oluşum. Diğer Mason biraderlerimize nazaran bu adamlar mutlak gizlilik taahhüdünde bulunmalıdır. Bu yüce oluşum sayesinde tek uluslararası merkez haline gelecek olan Özgür Masonluk (birimleri) tarafımızdan yönetilecektir. İstikameti bilinmediği için bu oluşumun gücü daha fazla olacaktır.”
Bu çok gizli organizasyon Yeni ve Reforme Edilmiş Paladian Riti olarak adlandırılmıştır. (Masonların %95’inin organizasyonun hedefleri hakkında bir şey bilmemelerinin sebebi budur. Onlar organizasyonun iyi işler yapmakta olan güzel bir topluluk olduğu yanılsaması içindedir.)
1875 – Rus okültist Helena Petrovna Blavatsky Teozofi Cemiyeti’ni kurar. Madam Blavatsky, Bilgeliğin Üstatları olarak tanımladığı Himalayalardaki Tibetli kutsal adamların, Londra’da kendisiyle telepati yoluyla iletişim kurdukları iddiasındadır. Hristiyanların her şeyi geriye götürdüğünü, Şeytan’ın iyi Tanrı’nın ise kötü olduğunu ısrarla savunmaktadır.
Blavatsky şöyle yazmaktadır:
"Hristiyanlar ve bilim adamlarının Hintlilere daha fazla saygı göstermesi sağlanmalıdır. Hindistan Bilgeliği, felsefe ve edinimlerinin Avrupa ve Amerika’da daha fazla bilinmesi gerekmektedir.“
1884 – Büyük Britanya’da sosyalizmi yaymak amacıyla Fabian Derneği kuruldu. Fabian Derneği ismini Romalı General Fabius Maximus’tan almaktadır. Maxiumus, Hannibal’in ordusu ile savaşmış, bu sırada belirleyici bir savaş yerine, küçük yıpratıcı saldırılar gerçekleştirmiştir.
14 Temmuz, 1889 – Albert Pike, dünya çapındaki 23 yüce konseye yönelik talimatları belirleyerek kimin gerçek bir Mason olabileceğini ortaya koyar:
“Size, Egemen Yüce Eğitmenlere, şunu diyoruz, siz de bunu 32., 31. Ve 30. Derecedeki Biraderlerinize tekrar ediniz: Masonik din, yüksek derecelerin başında bulunan bizler tarafından, Lucifer (çev: Şeytan, Sabah Yıldızı) doktrininin saflığında devam ettirilmelidir.”
1890-1896 – John Ruskin’in hevesli bir öğrencisi olan Cecil Rhodes, o zaman İngiltere’nin sömürgesi olan Güney Afrika’nın Başbakanıdır. Rhodes Güney Afrika’nın altın ve elmas varlığını işletme ve kontrol etme imkânına sahiptir. Dünyanın tüm yaşanabilir bölgelerinin hâkimiyetinin yönetici bir elit tabakanın kontrolü altına girmesi için çalışmıştır. Bu amaçla geniş servetinin bir kısmını meşhur Rhodes Bursları için kullanır. (*)
1893 – Teozofi Cemiyeti Chicago’da toplanan Dünya Dinleri Meclisi’nin sponsorluğunu üslenir. Toplantının amacı, reenkarnasyon düşüncesi gibi Hindu ve Budist kavramlarını Batı’ya tanıtmaktır.
1911 – Büyük Britanya Sosyalist Partisi “Sosyalizm ve Din” başlığını taşımakta olan bir kitapçık yayınlar. Kitapçıkta, partinin Hristiyanlık hakkındaki düşünceleri ifade edilmektedir: “Sosyalizmin dinin doğal bir düşmanı olduğu derin bir gerçekliktir. Hristiyan bir sosyalist aslında bir anti-sosyalisttir. Hristiyanlık sosyalizmin antitezidir.”
1912 – Başkan Woodrow Wilson’un yakın danışmanı Colonel Edward Mandell House, “Karl Marx’ın hayalindeki sosyalizmin” anlatıldığı “Phillip Dru: Administrator” adını taşıyan romanı yayınlar.
3 Şubat 1913 – Amerikan Anayasası’nda yapılan değişiklikle Federal Hükümete artan oranlı gelir vergisi uygulama olanağı sağlandı. Artan oranlı gelir vergisi Komünist Manifesto’nun 2. Maddesi’nde ifade edilmekteydi. (Kanada’da gelir vergisi 1917 senesinde savaşı finanse edecek “geçici bir tedbir” olarak yürürlüğe girmişti.)
1913 – Başkan Woodrow Wilson tarafından yayınlanan “Yeni Özgürlük” isimli kitapta şöyle deniyordu: “Politikaya girdiğimden beri bazı kişiler gelerek bana özel sırlarını açmışlardır. ABD’de ticaret ve üretim yapan tanınmış bazı kişiler birilerinden, bir şeylerden korkuyorlardı. Bir yerlerde son derece organize olmuş, kurnaz, tetikte, birbiriyle bağlantılı, bütünlüklü, her tarafa nüfuz etmiş bir gücün olduğunu ve onlar hakkında olumsuz konuşurken kimsenin duymaması gerektiğini biliyorlardı.”
23 Aralık 1913 – Federal Rezerv (aslında ne federallikle ne de rezervle alakası vardı, özel bir kurumdu) kuruldu. Georgia, Jekyl Adası’nda içlerinde Edward M. House’un da bulunduğu bankerler ve politikacılar tarafından gizli bir toplantı gerçekleştirildi. Böylelikle para basma yetkisi Amerikan Hükümeti’nin elinden alınarak bir banker grubuna verilmiş oluyordu. Noel tatilinden kısa süre öncesinde kongreden geçen Federal Rezerv yasası hakkında kongre üyesi Charles A. Lindbergh Sr. şu uyarıda bulunmaktaydı: ”Bu kanunla yeryüzündeki en büyük tröst kurulmaktadır. Başkan tarafından yasanın onaylanmasıyla, paranın gücünü elinde bulunduran görünmez bir hükümet meşru hale gelmiş olacaktır.”
1916 – Federal Rezerv Yasasının onaylanmasından üç sene sonra Başkan Woodrow Wilson şöyle diyecekti: “Ben en mutsuz insanım. Farkında olmadan ülkemi mahvettim. Büyük bir endüstri toplumu kredi sistemi ile kontrol edildi. Bizim kredi sistemimiz konsantre haldedir. Bu yüzden ulusal büyümemiz ve diğer tüm faaliyetlerimiz birkaç insanın elindedir. Uygar dünyada en kötü yönetilen, tamamen kontrol ve boyunduruk altındaki hükümetlerden biri haline geldik. Açık görüşlü, çoğunluğun kanaat ve oyları ile değil, hâkimiyeti elinde bulunduran küçük bir insan grubunun fikirleri ve zorlamasıyla yönetilmekte olan bir hükümet.”
1917 – New York’ta yer alan Finansörlerin ve Londra’nın yardımlarıyla V. I. Lenin Rus hükümetini devirmeyi başardı. Lenin daha sonra önemli kapitalistler ve komünizm arasındaki bağlantıların sergilediği aşikâr çelişki hakkında şunları söyleyecekti: “(Bunlar arasında) İlk bakışta son derece acayip, şaşırtıcı gelen-ancak üzerinde düşünüldüğünde yersiz olmayan ve anlaşılması kolay- bir ittifak vardır. Bu ittifak bizim komünist liderlerimiz ile sizin kapitalistleriniz arasındadır.” (Hegelci diyalektiği hatırladınız mı?)
30 Mayıs 1919 – Edward M. House tarafından düzenlenen ve çeşitli Fabiancı sosyalistler ile ekonomist John Maynard Keynes’in de katıldığı bir toplantıda, önde gelen İngiliz ve Amerikalı şahsiyetler tarafından İngiltere’de Uluslararası İlişkiler Kraliyet Enstitüsü, ABD’de ise Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kurulması kararı verildi.
1920 – Winston Churchill, Illuminati ve Rus Bolşevik Devrimi arasındaki bağlantı hakkında şunları söylüyor: “Spartacus-Weishaupt’tan Karl Marks’ın yaşadığı günlere; Troçki, Bela Kun, Rosa Luxembourg ve Emma Goldman’ın yaşadığı zamana doğru giderken; uygarlığın ortadan kaldırılarak, durdurulmuş gelişme, kötücül kıskançlık ve imkansız eşitlik temelinde toplumun yeniden inşasıyla alakalı dünya çapındaki bu gizli tertip gittikçe güçlenerek Fransız Devrimi’nde hatırı sayılır bir rol oynamıştır. Bu tertip, on dokuzuncu yüzyıl boyunca her türlü yıkıcı hareketin temelini oluşturmuş ve şimdi, en sonunda Avrupa ve Amerika’nın büyük şehirlerindeki yeraltı dünyasının bu sıra dışı kişilikleri, Rus halkını saçlarından sımsıkı yakalayarak devasa imparatorluğun tartışmasız sahipleri haline gelmişlerdir.”
1920-1931 – ABD Bankacılık ve Döviz Komitesi başkanı Louis T. McFadden Federal Rezerv konusunda şöyle diyor: “Federal Rezerv Kanunu geçtiğinde Amerikan halkı bir dünya bankacılık sistemi kurulduğunun farkında değildi. Birlikte hareket eden ve kendi menfaatleri için dünyayı köleleştiren uluslararası bankerler ve uluslararası sanayiciler tarafından bir süper-devlet kontrol altına alınmıştı. Fed sahip olduğu güçleri gizlemek için elinden gelen her türlü çabayı gösterse de gerçekte olan şey hükümetin Fed tarafından gasp edilmiş olmasıdır. Her şey, tüm dış ilişkiler Fed tarafından kontrol edilmektedir. İstediği zaman hükümet kuracak istediği zaman da yıkacak güce sahiptir.”
McFadden, dünyada yaşanan Büyük Buhran ve FDR’nin Kabul edilen Yeni Düzen’i [Çev: New Deal (Türkçe: Yeni Düzen), 1933 ve 1938 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde yürürlüğe giren ekonomi ağırlıklı bir dizi yerli programdır] hakkında ise şunları söylüyor:
“(Büyük Buhran) Kazara olan bir şey değildi. Bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmişti. Uluslararası Bankerler, hepimizi hâkimiyetleri altına alabilmek için umutsuz bir ortam oluşturmanın yollarını aramışlardı.”
1921 – Edward M. House, Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nü Dış İlişkiler Konseyi (CFR) içinde yeniden organize etti. (Geçen 60 sene içerisinde, ister Demokrat isterse Cumhuriyetçi olsun, her yönetimdeki en üst pozisyonların %80’i bu organizasyonun üyeleri tarafından işgal edilmiştir.)
15 Aralık 1922 – CFR’nin “Foreign Affairs" dergisinde yazan Philip Kerr Dünya Hükümeti’nden bahsetti: “Dünya 50 veya 60 bağımsız devletten oluştuğu müddetçe, bir tür uluslararası sistem yaratılıncaya kadar, belli ki insanlık için ne barış ne de refah mümkün olmayacak.” (*)
1928 – Açık Komplo: Dünya Devrimine Yönelik Planlar- H.G. Wells
H.G. Wells tarafından “Açık Komplo: Dünya Devrimine Yönelik Planlar” yayınlandı. Geçmişte Fabian bir sosyalist olan Wells şöyle diyordu:
"Açık Komplo’nun siyasi dünyası, var olan hükümetleri zayıflatmalı, işlevsiz hale getirmeli, onları yutarak yerlerine geçmelidir. Açık Komplo sosyalist ve komünist coşkunun doğal mirasçısıdır: New York tarafından kontrol altına alınmadan önce Moskova’nın kontrolü altında bulanabilir. Açık Komplo’nun karakteri şimdi açıkça ortaya koyulacaktır. Bu bir dünya dini olacaktır.”
1933- Şeylerin Şekli Ortaya Çıkıyor- H.G. Wells
H. G. Wells tarafından “Şeylerin Şekli Ortaya Çıkıyor” adını taşıyan kitap yayınlandı. Wells kitabında Almanya ve Polonya arasındaki bir anlaşmazlık nedeniyle 1940 civarında ikinci bir dünya savaşı çıkacağını öngörüyordu. 1945’ten sonra cezai anlamda hastalıklı bölgelerde kamu güvenliği gittikçe azalacaktı. “Modern Dünya Devleti” üçüncü teşebbüste başarıya ulaşacak ve Basra, Irak dolaylarında görünür hale gelecekti. Kitapta ayrıca şu ifadeler yer alıyordu:
“Dünya hükümetinin açık bir şekilde geldiği birkaç seneden beridir görülmüş olmasına ve ona karşı sonsuz bir korku duyularak aleyhinde mırıltılar oluşmasına rağmen hiçbir yerde (dünya hükümetine karşı ) açıktan muhalefet bulunmuyordu.”
21 Kasım 1933- Franklin Roosevelt
Başkan Franklin Roosevelt, Albay Edward M. House’a yazmış olduğu bir mektupta şöyle diyor:
“Meselenin esası, sizin ve benim de bildiğimiz gibi şudur; Andrew Jackson zamanından itibaren büyük merkezlerdeki finansal unsur Hükümeti elinde tutmuştur.”
Mart 1942- Federal Kiliseler Konseyi
Time dergisindeki bir makalede Federal Kiliseler Konseyi’nin (Daha sonra Dünya Kiliseler Konseyi’nin bir parçasını oluşturan Ulusal Kiliseler Konseyi adını almıştır) küresel bir otorite kurulması için yapılan çalışmalara ağırlığını koyduğu belirtiliyordu.
Konseyin üst düzey yetkilileri tarafından gerçekleştirilen bir toplantı sonrasında şu kararlar alındı:
1) Temsilci güçler tarafından oluşturulan bir dünya hükümeti;
2) Ulusal bağımsızlığa yönelik güçlü ve acil sınırlandırmalar;
3) Tüm orduların ve donanmaların uluslararası kontrolü.
“Yeni bir ekonomik hayat düzeninin yakın zamanda gerçekleştirilmesi zorunludur. Bu yeni düzen demokrasi çerçevesinde ya gönüllü işbirliği ile ya da bir devrim patlamasıyla hayata geçirilecektir.”
28 Haziran 1945- Başkan Harry Truman
ABD Başkanı Harry Truman, bir konuşmasında dünya hükümetini destekler şekilde şöyle der:
“Dünya uluslarının bir dünya cumhuriyetine uyumu, bizim Birleşik Devletler cumhuriyetine uyumumuz kadar kolay olacaktır.”
24 Ekim 1945- Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler sözleşmesi etkin hale getirildi. Ayrıca 24 Ekim tarihinde Senatör Glen Taylor tarafından 183 no'lu Karar Senatoya sunularak, uluslararası polis gücünü bünyesinde barındıran bir dünya cumhuriyeti kurulmasına, Amerikan Senatosunun destek vermesi çağrısında bulunuldu.
7 Şubat 1950- James Warburg
Uluslararası finansçı ve CFR üyesi James Warburg, Senato Dışilişkiler Alt komitesine şöyle diyor:
“Hoşunuza gitse de gitmese de bir dünya hükümeti kuracağız-cebren veya rızanızla.”
9 Şubat 1950- Karar-66
Senato Dışilişkiler Alt komitesi tarafından sunulan Karar-66 şu şekilde başlıyordu:
“Evrensel bir barış ve adalet sağlanması için hâlihazırda geçerli olan Birleşmiş Milletler Sözleşmesi gerçek bir dünya hükümeti tüzüğü oluşturulacak şekilde değiştirilmelidir.”
1952- Dünya Hükümeti İçin Dünya Parlamenterler Birliği
Dünya Hükümeti İçin Dünya Parlamenterler Birliği tarafından bir harita çizildi. Bu harita, dünya hükümeti planlarının bir parçası olarak altı bölgeye ayrılacak olan Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın yabancı askeri güçler tarafından nasıl işgal edileceğini ve kontrol altında tutulacağını göstermekteydi.
1954 – Hollanda Prensi Bernhard tarafından Bilderberg Grubu kuruldu.
Hollanda Prensi Bernhard tarafından Bilderberg Grubu kuruldu. Bu grubu oluşturan uluslararası politikacılar ve bankerler, her sene gizli bir toplantı gerçekleştirmek için bir araya gelmektedir.
1961- ABD Dışişleri Bakanlığı Doküman 7277’yi Yayınladı
ABD Dışişleri Bakanlığı, “Savaştan Kurtuluş: Barışçıl Dünya için Genel ve Tamamen Silahsızlanmaya Yönelik ABD Programı” başlığını taşımakta olan Doküman 7277’yi yayınladı. Bu doküman, ulusların silahsız hale gelmesi ve BM’nin silahlı bir güce dönüşmesine yönelik üç aşamalı bir planı içermekteydi. Programın sonunda, aşamalı olarak geliştirilecek BM Barış Gücü’ne askeri anlamda karşı koyabilecek hiçbir ulus kalmayacaktı.
1966- Trajedi ve Ümit- Carroll Quigley
Georgetown Üniversitesinde Bill Clinton’un danışmanlığını da yapmış olan Profesör Carroll Quigley, Trajedi ve Ümit adını taşmakta olan geniş hacimli bir kitap yazdı.
Quigley kitabında şöyle diyordu:
“Radikal sağ tarafından Komünist hareket olarak görülen uluslararası bir ağ, bir nesil boyunca varlığını sürdürdü ve halen varlığını devam ettirmektedir. Esasında Yuvarlak Masa Gurupları olarak adlandırabileceğimiz bu ağın Komünistlerle veya herhangi başka bir gurupla beraber hareket etme noktasında bir problemi bulunmamaktadır ve genellikle bu işbirliğini gerçekleştirirler. Bu ağın nasıl çalıştığını biliyorum çünkü yirmi yıl boyunca bu konu üzerinde çalıştım ve 1960’ların başlarında, iki yıl boyunca, bana bu ağın belgelerini ve gizli ses kayıtlarını incelemem için izin verilmişti. Bu ağa ve hedeflemekte oldukları şeylerin çoğuna karşı değilim ve hayatımın büyük bir kısmında bu ağın yakınında bulundum. Geçmişte ve yakınlarda bazı politikalarına muhalefet ettiğim oldu; fakat genelde esas fikir ayrılığımız gizli kalmak istemeleri konusundaydı ve ben tarihteki rollerinin, tanınmalarına yetecek kadar önemli olduğuna inanıyorum.”
Nisan 1972- Chester M. Pierce
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Eğitim ve Psikiyatri profesörü olan Chester M. Pierce, Uluslararası Çocuk Eğitimi Derneği’nin açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Amerika’da beş yaşında okula başlayan her çocuk, akıl hastası sayılır; çünkü bu çocuk, Amerika’nın kurucu atalarından, ailesinden ve doğaüstü bir varlığa inançtan kaynaklanan kesin bir mensubiyetle okula gelir. Tüm bu hasta çocukları, geleceğin “uluslararası çocuğu” haline getirmek suretiyle iyileştirmek siz öğretmenlere kalmıştır.”
Temmuz 1973- Üçlü Komisyon (Trilateral Commission)
Uluslararası bir banker ve Dış İlişler Konseyi’nin (CFR) sadık bir üyesi olan David Rockefeller, Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) adını taşıyan yeni bir organizasyon kurdu.
Bu organizasyonun temel hedefi, dünyadaki üç büyük ekonomik bölge (bu yüzden Üçlü denmiştir) arasında politik, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler bağlamında bir uyum gerçekleştirmekti.
Rockefeller, gelecekte başkan olacak Jimmy Carter’ı komisyonun kurucu üyelerinden birisi olması için davet etmişti. Zbigniew Brzezinski ise organizasyonun ilk başkanı olacaktı.
Dünyada üç büyük ekonomik alan bulunuyordu: Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu Asya (Japonya, Güney Kore, Tayvan vs.). Eğer diğer iki ekonomik bölge ile ticari rekabetle yüzleşmek üzere, güçlerin bir araya getirilmesi gerçekleşir ve bu üç bölgeye üye ülkeler, üçlü Süper Devletleri oluşturmak için tek bir ülke haline gelecek olursa tek bir dünya hükümeti amacına da neredeyse ulaşılmış olacaktı. Böylece, Fabian sosyalistleri gibi nihai hedeflerine (bir dünya hükümeti) adım adım ilerleyerek ulaşacaklardı.
Bu hedefe, 1993’te gerçekleşen Avrupa Tek Senedi (Maastricht Anlaşması) ile Avrupa’da hemen hemen ulaşılmıştı. Bu anlaşmaya göre; Avrupa Topluluğuna üye tüm ülkeler, aralarındaki ticari bariyerleri kaldırarak parasal ve mali politikalarını Belçika-Brüksel’de bulunan Avrupa Komisyonu’nun teknokratlarına devretmeleri gerekiyordu.
Ocak, 2002 tarihinde bu Avrupa ülkelerinin tamamı ulusal paralarını terk ederek tek bir ortak parayı, yani Avroyu kabul ettiler. Dahası Nice Anlaşması ile bu ülkelerin güçleri daha fazla ellerinden alınarak Avrupa Komisyonu’na devredildi. 1952 senesinde, Avrupalı devletler arasında kömür ve çelik endüstrisini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş, ortak bir otorite olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), nihayetinde bir Avrupa süper devletine dönüşmüş bulunmaktaydı.
AET’nin kurucusu ve sosyalist bir ekonomist olan Fransız Jean Monnet, “Siyasal birleşme kaçınılmaz şekilde ekonomik birleşmeyi takip eder” dediğinde aklında bu durum vardı.
Monnet ayrıca 1948 senesinde şu ifadeleri kullanmıştı: “Birleşik bir Avrupa’nın oluşturulması, Birleşik Devlet’e doğru atılmış gerekli bir adım olarak değerlendirilmelidir.”
Kuzey Amerika bölgesine bakıldığında ise Kanada ve Amerika daha sonrasında ise Meksika arasında serbest ticaret geçişinin sağlanmasıyla birlikte üye ülkelerin birleşmesi planlanmaktaydı. Birkaç sene içinde bu serbest ticaret anlaşmasının Güney ve Orta Amerika’yı da kapsayarak hepsi için tek bir para biriminin kullanılması düşünülüyordu.
Meksika Başkanı Vucente Fox, 6 Mayıs 2002 tarihinde Madrid’de şöyle diyecekti:
“Amerika Birleşik Devletleri ile ve aynı zamanda diğer bölgesel ortağımız olan Kanada ile beraber, gerçekleştirmek istediğimiz uzun soluklu nihai hedef, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi aramızda ortak bağlantıların ve kurumların oluşturulmasıdır.”
H.G. Wells tarafından “Açık Komplo: Dünya Devrimine Yönelik Planlar” yayınlandı. Geçmişte Fabian bir sosyalist olan Wells şöyle diyordu:
"Açık Komplo’nun siyasi dünyası, var olan hükümetleri zayıflatmalı, işlevsiz hale getirmeli, onları yutarak yerlerine geçmelidir. Açık Komplo sosyalist ve komünist coşkunun doğal mirasçısıdır: New York tarafından kontrol altına alınmadan önce Moskova’nın kontrolü altında bulanabilir. Açık Komplo’nun karakteri şimdi açıkça ortaya koyulacaktır. Bu bir dünya dini olacaktır.”
H. G. Wells tarafından “Şeylerin Şekli Ortaya Çıkıyor” adını taşıyan kitap yayınlandı. Wells kitabında Almanya ve Polonya arasındaki bir anlaşmazlık nedeniyle 1940 civarında ikinci bir dünya savaşı çıkacağını öngörüyordu. 1945’ten sonra cezai anlamda hastalıklı bölgelerde kamu güvenliği gittikçe azalacaktı. “Modern Dünya Devleti” üçüncü teşebbüste başarıya ulaşacak ve Basra, Irak dolaylarında görünür hale gelecekti. Kitapta ayrıca şu ifadeler yer alıyordu:
“Dünya hükümetinin açık bir şekilde geldiği birkaç seneden beridir görülmüş olmasına ve ona karşı sonsuz bir korku duyularak aleyhinde mırıltılar oluşmasına rağmen hiçbir yerde (dünya hükümetine karşı ) açıktan muhalefet bulunmuyordu.”
21 Kasım 1933- Franklin Roosevelt
Başkan Franklin Roosevelt, Albay Edward M. House’a yazmış olduğu bir mektupta şöyle diyor:
“Meselenin esası, sizin ve benim de bildiğimiz gibi şudur; Andrew Jackson zamanından itibaren büyük merkezlerdeki finansal unsur Hükümeti elinde tutmuştur.”
Mart 1942- Federal Kiliseler Konseyi
Time dergisindeki bir makalede Federal Kiliseler Konseyi’nin (Daha sonra Dünya Kiliseler Konseyi’nin bir parçasını oluşturan Ulusal Kiliseler Konseyi adını almıştır) küresel bir otorite kurulması için yapılan çalışmalara ağırlığını koyduğu belirtiliyordu.
Konseyin üst düzey yetkilileri tarafından gerçekleştirilen bir toplantı sonrasında şu kararlar alındı:
1) Temsilci güçler tarafından oluşturulan bir dünya hükümeti;
2) Ulusal bağımsızlığa yönelik güçlü ve acil sınırlandırmalar;
3) Tüm orduların ve donanmaların uluslararası kontrolü.
“Yeni bir ekonomik hayat düzeninin yakın zamanda gerçekleştirilmesi zorunludur. Bu yeni düzen demokrasi çerçevesinde ya gönüllü işbirliği ile ya da bir devrim patlamasıyla hayata geçirilecektir.”
28 Haziran 1945- Başkan Harry Truman
ABD Başkanı Harry Truman, bir konuşmasında dünya hükümetini destekler şekilde şöyle der:
“Dünya uluslarının bir dünya cumhuriyetine uyumu, bizim Birleşik Devletler cumhuriyetine uyumumuz kadar kolay olacaktır.”
Birleşmiş Milletler sözleşmesi etkin hale getirildi. Ayrıca 24 Ekim tarihinde Senatör Glen Taylor tarafından 183 no'lu Karar Senatoya sunularak, uluslararası polis gücünü bünyesinde barındıran bir dünya cumhuriyeti kurulmasına, Amerikan Senatosunun destek vermesi çağrısında bulunuldu.
7 Şubat 1950- James Warburg
Uluslararası finansçı ve CFR üyesi James Warburg, Senato Dışilişkiler Alt komitesine şöyle diyor:
“Hoşunuza gitse de gitmese de bir dünya hükümeti kuracağız-cebren veya rızanızla.”
9 Şubat 1950- Karar-66
Senato Dışilişkiler Alt komitesi tarafından sunulan Karar-66 şu şekilde başlıyordu:
“Evrensel bir barış ve adalet sağlanması için hâlihazırda geçerli olan Birleşmiş Milletler Sözleşmesi gerçek bir dünya hükümeti tüzüğü oluşturulacak şekilde değiştirilmelidir.”
1952- Dünya Hükümeti İçin Dünya Parlamenterler Birliği
Dünya Hükümeti İçin Dünya Parlamenterler Birliği tarafından bir harita çizildi. Bu harita, dünya hükümeti planlarının bir parçası olarak altı bölgeye ayrılacak olan Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın yabancı askeri güçler tarafından nasıl işgal edileceğini ve kontrol altında tutulacağını göstermekteydi.
1954 – Hollanda Prensi Bernhard tarafından Bilderberg Grubu kuruldu.
Hollanda Prensi Bernhard tarafından Bilderberg Grubu kuruldu. Bu grubu oluşturan uluslararası politikacılar ve bankerler, her sene gizli bir toplantı gerçekleştirmek için bir araya gelmektedir.
1961- ABD Dışişleri Bakanlığı Doküman 7277’yi Yayınladı
ABD Dışişleri Bakanlığı, “Savaştan Kurtuluş: Barışçıl Dünya için Genel ve Tamamen Silahsızlanmaya Yönelik ABD Programı” başlığını taşımakta olan Doküman 7277’yi yayınladı. Bu doküman, ulusların silahsız hale gelmesi ve BM’nin silahlı bir güce dönüşmesine yönelik üç aşamalı bir planı içermekteydi. Programın sonunda, aşamalı olarak geliştirilecek BM Barış Gücü’ne askeri anlamda karşı koyabilecek hiçbir ulus kalmayacaktı.
1966- Trajedi ve Ümit- Carroll Quigley
Georgetown Üniversitesinde Bill Clinton’un danışmanlığını da yapmış olan Profesör Carroll Quigley, Trajedi ve Ümit adını taşmakta olan geniş hacimli bir kitap yazdı.
Quigley kitabında şöyle diyordu:
“Radikal sağ tarafından Komünist hareket olarak görülen uluslararası bir ağ, bir nesil boyunca varlığını sürdürdü ve halen varlığını devam ettirmektedir. Esasında Yuvarlak Masa Gurupları olarak adlandırabileceğimiz bu ağın Komünistlerle veya herhangi başka bir gurupla beraber hareket etme noktasında bir problemi bulunmamaktadır ve genellikle bu işbirliğini gerçekleştirirler. Bu ağın nasıl çalıştığını biliyorum çünkü yirmi yıl boyunca bu konu üzerinde çalıştım ve 1960’ların başlarında, iki yıl boyunca, bana bu ağın belgelerini ve gizli ses kayıtlarını incelemem için izin verilmişti. Bu ağa ve hedeflemekte oldukları şeylerin çoğuna karşı değilim ve hayatımın büyük bir kısmında bu ağın yakınında bulundum. Geçmişte ve yakınlarda bazı politikalarına muhalefet ettiğim oldu; fakat genelde esas fikir ayrılığımız gizli kalmak istemeleri konusundaydı ve ben tarihteki rollerinin, tanınmalarına yetecek kadar önemli olduğuna inanıyorum.”
Nisan 1972- Chester M. Pierce
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Eğitim ve Psikiyatri profesörü olan Chester M. Pierce, Uluslararası Çocuk Eğitimi Derneği’nin açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
Temmuz 1973- Üçlü Komisyon (Trilateral Commission)
Uluslararası bir banker ve Dış İlişler Konseyi’nin (CFR) sadık bir üyesi olan David Rockefeller, Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) adını taşıyan yeni bir organizasyon kurdu.
Rockefeller, gelecekte başkan olacak Jimmy Carter’ı komisyonun kurucu üyelerinden birisi olması için davet etmişti. Zbigniew Brzezinski ise organizasyonun ilk başkanı olacaktı.
Dünyada üç büyük ekonomik alan bulunuyordu: Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu Asya (Japonya, Güney Kore, Tayvan vs.). Eğer diğer iki ekonomik bölge ile ticari rekabetle yüzleşmek üzere, güçlerin bir araya getirilmesi gerçekleşir ve bu üç bölgeye üye ülkeler, üçlü Süper Devletleri oluşturmak için tek bir ülke haline gelecek olursa tek bir dünya hükümeti amacına da neredeyse ulaşılmış olacaktı. Böylece, Fabian sosyalistleri gibi nihai hedeflerine (bir dünya hükümeti) adım adım ilerleyerek ulaşacaklardı.
Bu hedefe, 1993’te gerçekleşen Avrupa Tek Senedi (Maastricht Anlaşması) ile Avrupa’da hemen hemen ulaşılmıştı. Bu anlaşmaya göre; Avrupa Topluluğuna üye tüm ülkeler, aralarındaki ticari bariyerleri kaldırarak parasal ve mali politikalarını Belçika-Brüksel’de bulunan Avrupa Komisyonu’nun teknokratlarına devretmeleri gerekiyordu.
Ocak, 2002 tarihinde bu Avrupa ülkelerinin tamamı ulusal paralarını terk ederek tek bir ortak parayı, yani Avroyu kabul ettiler. Dahası Nice Anlaşması ile bu ülkelerin güçleri daha fazla ellerinden alınarak Avrupa Komisyonu’na devredildi. 1952 senesinde, Avrupalı devletler arasında kömür ve çelik endüstrisini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş, ortak bir otorite olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), nihayetinde bir Avrupa süper devletine dönüşmüş bulunmaktaydı.
Kuzey Amerika bölgesine bakıldığında ise Kanada ve Amerika daha sonrasında ise Meksika arasında serbest ticaret geçişinin sağlanmasıyla birlikte üye ülkelerin birleşmesi planlanmaktaydı. Birkaç sene içinde bu serbest ticaret anlaşmasının Güney ve Orta Amerika’yı da kapsayarak hepsi için tek bir para biriminin kullanılması düşünülüyordu.
Meksika Başkanı Vucente Fox, 6 Mayıs 2002 tarihinde Madrid’de şöyle diyecekti:
“Amerika Birleşik Devletleri ile ve aynı zamanda diğer bölgesel ortağımız olan Kanada ile beraber, gerçekleştirmek istediğimiz uzun soluklu nihai hedef, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi aramızda ortak bağlantıların ve kurumların oluşturulmasıdır.”
1973- On Krallığa Bölünmüş Dünya
Roma Kulübü tarafından “Küresel Dünya Sisteminin Parçalanmış ve Uyarlanmış Modeli” başlığını taşıyan bir rapor yayınlandı. Bu rapor dünyayı on krallık halinde parçalara ayırıyordu.
1979 – FEMA
Açılımı (Federal Emergency Management Agency-Federal Acil Yönetim Kurumu) olan FEMA’ya olağanüstü yetkiler verildi. “Ulusal acil durum” hallerinde kanunları askıya alma, kitlesel olarak halkı nakil etme, uyarı olmaksızın vatandaşları gözaltına alma ve tutuklama ve mahkemeye çıkarmadan tutukluluk halini devam ettirme gibi yetkilere sahipti. Malvarlıklarına, gıda kaynaklarına, ulaşım sistemlerine el koyabilir ve Anayasayı askıya alabilirdi.
FEMA, Anayasa’ya uygun olarak Kongre’den geçmemesine rağmen Başkanlık Yürütme Emri tarafından onaylanarak ABD’nin en güçlü kurumu haline gelmişti. Yürütme Emri, ABD Başkanı’nın bir imzasıyla kanun haline geliyordu; Temsilciler veya Kongre’deki senatörler tarafından onaylanmasına gerek yoktu.
“Ulusal acil durum” bir terörist saldırısı, doğal afet veya örneğin borsada çökme olabilirdi. Aşağıda, FEMA’ya ilişkin “Anayasa’nın” ve “Temel İnsan Hakları Yasası’nın” askıya alınmasını gerektiren bazı Yürütme Emirleri yer almaktadır. Bu Yürütme Emirleri, yaklaşık 30 yıldan beri yürürlüktedir ve ancak Başkan tarafından kaldırılabilir:
#10995: Amerika Birleşik Devletlerindeki tüm komünikasyon ortamına el koyma hakkı.
#10997: Hem özel hem de kamusal tüm elektrik gücü, yakıt ve minerallere el koyma hakkı.
#10999: Her türlü özel araç da dâhil olmak üzere her türlü taşıma aracına el koyma ve otoyollar, limanlar ve deniz yollarının tam kontrolünü ele alma yetkisi.
#11000: Tüm Amerikan halkı için geçerli olmak üzere, (gerekirse) aile fertlerini ayırarak, hükümetin aileden herhangi birini uygun gördüğü yerde işgücü olarak kullanmak üzere istediği yere gönderme yetkisi.
#11001: Hem kamusal hem de özel tüm sağlık, eğitim ve sosyal tesislerine el koyma yetkisi.
#11002: ABD’deki tüm erkek, kadın ve çocukların kayıt altına alınması ve bunun için zor kullanma yetkisi.
#11003: Tüm hava sahası, hava alanları ve uçaklara el koyma yetkisi.
#11004: Tüm konut ve finans alanındaki yetkilileri hüküm altına alarak, “Belirlenmiş Alanlarda Yeni Lokasyon” oluşturmalarını sağlama ve “güvensiz” olarak belirlenen bölgelerin boşaltılması yönünde zor kullanma yetkisi.
#11005: Hem kamusal hem de özel olmak üzere; tüm demiryolları, yurtiçi suyolları ve depolama tesislerine el koyma yetkisi.
#11921: Ücret, maaş ve krediler ile ABD finans kurumlarındaki para akışının hükümet tarafından kontrol edilmesini sağlayacak planları gerçekleştirme yetkisi.
Başkan George Bush, halka hitap ettiği konuşmasında Yeni Dünya Düzeninden övgüyle bahsetti:
“Söz konusu olan küçük bir ülkeden daha fazlasıdır; bu büyük bir fikirdir-yeni bir dünya düzeni… insanlığın evrensel hedeflerine ulaşmak için… ortak prensipler ve hukukun üstünlüğüne dayalı… binlerce ışık noktasından kaynaklanan aydınlanma… değişim rüzgarları şimdi bizimle beraber.”
(Teozofist Alice Bailey, okült aydınlanma prosedürünü açıklarken aynı ifadeyi kullanmıştır “ışık noktaları”)
Haziran 1991 – Almanya-Baden Baden’da Bilderberg Toplantısı
Dünya liderleri başka bir Bilderberg toplantısı için Almanya’nın Baden-Baden şehrinde bir araya geldiler. Toplantı sırasında David Rockefeller yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Washington Post’a, The New York Times’a, Time Dergisi’ne ve yöneticileri toplantılarımıza katılarak neredeyse kırk yıldan beri sır vermeme sözlerine sadık kalan diğer bütün büyük yayın organlarına müteşekkiriz. Bütün bu yıllar boyunca eğer ifşa edilmiş olsaydık dünyaya yönelik planlarımızı geliştirmemiz imkânsız hale gelecekti. Ancak şimdi dünya çok daha gelişmiştir ve bir dünya hükümeti için daha hazır bir haldedir. Entelektüel elitlerin ve dünya bankerlerinin uluslar ötesi egemenliği, şüphesiz geçen yüzyıllarda tecrübe edilmiş olan ulusal oto-determinasyona (kendi kaderini tayin hakkı) göre daha tercih edilebilir bir durumdur.”
29 Ekim 1991 – David Funderburk
Romanya’nın eski ABD Büyükelçisi David Funderburk, Kuzey Karolina’da yaptığı bir konuşmada şöyle der:
“George Bush, etrafını tek-dünya hükümetine inanan insanlarla dolduruyor. Bunlar, Sovyet sistemi ile Amerikan sisteminin birbirine yakınlaştığını düşünmektedir.”
21 Mayıs 1992 – Henry Kissinger
Fransa’nın Evian şehrinde gerçekleştirilen bir Bielderberg toplantısında eski ABD Dışişleri Bakanı Kissenger şu ifadeleri kullandı:
“BM eğer bugün düzeni sağlamak için Los Angeles’a girecek olsa, Amerikalılar çileden çıkacaktır; ama ertesi gün bunun için şükran duyarlar. Böyle bir durum, özellikle kendilerine bir dış tehditten bahsedildiğinde geçerlidir; ister gerçekten böyle bir şey olsun, isterse sadece varlığımıza tehdit anlamında sadece resmi bir açıklama yapılmış olsun. Böyle bir durumda dünyanın her tarafında bulunan insanlar, dünya liderlerine kendilerini bu şeytani kötülükten kurtarmaları için yalvaracaklardır. Her insanın korktuğu bir şey vardır, o da bilinmeyendir. Bu senaryoya uygun şekilde davranıldığında, insanlar selametlerinin dünya hükümeti tarafından garanti alınması karşılığında, bireysel haklarından gönüllü olarak vazgeçeceklerdir.”
20 Temmuz 1992 – “Küresel Ulusun Doğuşu” - Strobe Talbott
Strobe Talbott [Rhodes Bursu sahibi, Bill Clinton’un oda arkadaşı, CFR Direktörü ve Trilateral Komisyonu üyesidir. Başkan Bill Clinton tarafından Dışişleri Bakan yardımcısı olarak atanmıştır] tarafından kaleme alınan, “Küresel Ulusun Doğuşu” (The Birth of the Global Nation) başlıklı makale Time Dergisi tarafından yayınlandı. Bu makalede şu ifadeler yer alıyordu:
“Bildiğimiz anlamdaki milliyet kavramı geçerliliğini yitirecek, tüm devletler tek bir küresel otoriteyi tanıyacaktır… Bütün ülkeler (çev: devletler) temel anlamda toplumsal düzenlemelerden ibarettir... (Bu devletler) Tarihin herhangi bir döneminde ne kadar beka sahibi veya kutsal gibi görünürlerse görünsünler, aslında hepsi suni ve geçicidir… Belki de ulusal egemenlik pek de büyük bir fikir değildi… Ancak bu fikir, yaşadığımız fevkalade ve korkunç yüzyılımızda gerçekleşen olayları dünya hükümeti düşüncesine götürmüştür.”
1993 – İkinci Dünya Dinleri Parlamentosu
Dünya Dinleri Parlamentosu, birincisinin 100. Yıldönümünde Chicago’da ikinci toplantısını gerçekleştirdi. Birincisinde olduğu gibi, bu toplantı da tüm dünya dinlerini “uyumlu bir bütün” haline getirirken, dinleri “orijinal unsurlarında kaynaştırmayı” amaçlamaktaydı. Tek tanrılı dinlerin geleneksel inançları bireysel “aydınlanma” ile uyumlu değildi ve kapsamlı bir şekilde değiştirilmeleri gerekmekteydi.
18 Temmuz 1993 – NAFTA
CFR ve Trilateral Komisyonu üyesi Henry Kissinger, Los Angeles Times için kaleme aldığı bir makalede NAFTA [Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması] için şöyle diyordu:
“Kongre için bu geleneksel bir ticaret anlaşması değil fakat yeni bir uluslararası sistem inşasıdır… yeni dünya düzeni için bir ilk adım.”
1994 – 21.yy’da Küresel Yönetim
BM Gelişim Programı tarafından yayınlanan İnsani Gelişim Raporunda, “21.yy’da Küresel Yönetim” başlığını taşıyan bir bölüm yer almaktaydı. Bu programın yönetiminden sorumlu kişi Bill Clinton tarafından görevlendirilen Gustave Speth’di. Raporun giriş cümlesi şu şekildeydi:
”İnsanlığın problemleri artık ulusal hükümetler aracılığıyla çözümlenemez. Gereken bir dünya hükümetidir. Bunu gerçekleştirmenin en iyi yolu BM sisteminin güçlendirilmesidir.”
3 Mayıs 1994 – Bill Clinton Tarafından Başkanlık Kararı Direktifi-25 İmzalandı
Bill Clinton Başkanlık Kararı Direktifi-25’i (PDD-25) İmzalayarak gizli olduğu için bunun Amerika halkı tarafından görülemeyeceğini açıkladı. (Kongre üyelerine dağıtılan özette; PDD-25 ile Başkana, Amerikan askeri birimlerinin kontrolünü BM komutanlığına devretme yetkisi sağlandığı belirtiliyordu)
23 Eylül 1994 – Daha Fazla İnsan Uyanmaya Başlıyor
Küreselciler, insanların neler olup bittiğini daha fazla idrak ettikçe, politikalarını gerçekleştirmek için zamanlarının gittikçe daraldığının farkına varmışlardı. Büyükelçiler için BM tarafından verilen akşam yemeğinde konuşan David Rockefeller şu ifadeleri kullanacaktı:
“Gerçek anlamda barışçıl ve bağımsız bir dünya düzeni inşa etmek için hâlihazırda açık bulunan fırsat penceresi, çok uzun bir süre açık kalmayacaktır… Küresel bir dönüşümün eşiğinde bulunmaktayız. Tek ihtiyacımız olan, doğru bir (şekilde gerçekleşecek) büyük krizdir ve böylece uluslar, Yeni Dünya Düzenini kabullenecektir.”
Mart 1995 – Küresel Vergiler
Danimarka’nın Kopenhag şehrinde gerçekleşen Sosyal Gelişim Dünya Zirvesinde, BM delegeleri bir araya gelerek dünya halklarına uygulanacak küresel vergiler için kullanılacak değişik metotlar üzerinde müzakere eder.
Eylül 1995 – HAARP
“Popüler Bilim” isimli dergide, ABD donanması tarafından Alaska eyaletinde uygulamaya geçirilen ve çok gizli bir program olan HAARP’tan (Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma Programı) bahsedilir. Bu projede güçlü radyo enerjisi üst atmosfere gönderilmektedir. Programın amaçlarından bir tanesi, Bernard Eastlund tarafından geliştirilen teknikler sayesinde “yerel hava durumunun manipüle edilmesidir.” (Program 1990’dan beri uygulanmaktadır.)
27 Eylül 1995 – Dünya Devleti Forumu
San Francisco’da bulunan Gorbaçov Vakfı tarafından düzenlenen Dünya Devleti Forumu, 1995 senesi sonbaharında gerçekleştirildi. Katılımcıların tanıtıldığı ve aralarında Margaret Thatcher, Maurice Strong, George Bush, Mihail Gorbaçov gibi isimlerin yer aldığı toplantıya, Vakıf başkanı Jim Garrison başkanlık etti. Toplantı, insanlığın birliği ve küresel hükümet konuları çerçevesinde gerçekleşiyordu. Diğer yandan, küresel hükümet karşıtları için bir aydınlatma çubuğu fonksiyonu gören “yeni dünya düzeni” tabiri yerine, “küresel hükümet” ifadesi kullanılmaya başlanmıştı.
1996 – Küresel Mahallemiz
BM tarafından hazırlanan 420 sayfalık “Küresel Mahallemiz” başlıklı rapor yayınlandı. Raporda küresel hükümete yönelik bir plana vurgu yapılarak, 1998 senesinde uluslararası bir “Küresel Hükümet Konferansı” yapılması ve bu konferansta, 2000 senesinde onaylanacak şekilde konuyla ilgili gerekli anlaşma ve sözleşmelerin gerçekleştirilmesi çağrısında bulunuluyordu.
2003... - Olağanüstü Hal
Dünya yeni bir küresel savaşın eşiğinde bulunmaktadır; tek dünya hükümetini savunanlar, sıkıyönetim uygulamak ve derilerimiz altına evrensel mikroçipleri yerleştirmek için “olağanüstü halin” oluşmasının yollarını aramaktadır… Ancak Tanrı’nın yardımıyla son sözü söyleyenler onlar olmayacaktır!
Çeviri için Tamer Güner'e teşekkür ederiz.
Seçkin Deniz, 13.07.2018, Sonsuz Ark, Sistematik Analizler 143
Not: Bu yayın, Sonsuz Ark yayın sırası 1789'a geldiğinde dünya tarihini değiştiren bir olgu olduğu dolayısıyla, sadece başlık olarak yayınlandığı 22.09.2015'ten yaklaşık üç yıl sonra, tasarladığımdan farklı olarak, ancak daha kolay anlama açısından yeterli bulduğum bir çeviri ile 13.07.2018'de tamamlanmıştır.
(*)Bu makale, "Michael"in Ekim-Kasım-Aralık 2002 sayısında yayınlandı.
Metnin Orijinali:
Okuma Parçası
"Yehova Şahitleri için bayrak, sancak, vatan gibi bizim kutsal kabul ettiğimiz hiçbir milli değer yoktur. Onlar dünya vatandaşı olduklarına inanırlar. İnanışlarında kilise ve papaz gibi kavramlar da yoktur.’’
Yehova Şahitleri 1852’de ABD’nin Pennsylvania Eyaleti’nde ortaya çıktı. Kurucusu, Charles Taze Russell’dır. http://www.haberturk.com/yasam/haber/953547-yehova-sahitleri-hakkinda-her-sey
Yehova Şahitleri hakkında her şey
Yehova Şahitleri üzerine uzun süredir araştırmalar yapan Prof. Hakkı Şah Yasdıman, genç bir kadının intiharıyla gündeme gelen inanışı anlattı... Bülent GÜNAL / HT PAZAR
35 yaşındaki Burcu Namlı’nın Boğaziçi Köprüsü’nden çıplak atlayarak intihar etmesinin ardından Namlı’nın ve annesinin Yehova Şahidi olduğu konuşuldu. Anne Emine Namlı iddiaları doğruladı. Ama kızının bir dönem Yehova Şahidi olduğunu, daha sonra ayrıldığını söyledi. Peki elim bir olayla gündeme gelen Yehova Şahitleri kim ve nasıl bir inanışa sahip? Yehova Şahitleri ile ilgili uzun araştırmalar yapan ve “Türkiye’de Yehova’nın Şahitleri” adlı bir kitabı da bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Hakkı Şah Yasdıman’la konuştuk.
Bu inanış intihara nasıl bakar?
Yehova Şahitleri öldürmeye de intihara da sıcak bakmaz. Boğaziçi Köprüsü’nde yaşanan olayın münferit bir olay olduğunu düşünüyorum, çünkü Yehova Şahitleri’nde saç kazıtma, çıplak intihar etme gibi bir dini ritüel yok. Ayrıca Yehova Şahitleri kıyafetlerine son derece dikkat eder. Erkekleri mümkün olduğunca kravat takar, kadınlar tayyör giyer. Saç baş karma karışık, kazılmış, hırpani bir giyim içinde göremezsiniz onları. Nasıl ki bir Müslüman intihar ettiğinde Müslümanlıkla bağdaştırıp yorumlamıyoruz, bu konuya da öyle bakmak lazım.
Bu mezhepsel bir inanış mı?
Protestan Hıristiyanlar’ın bir alt grubu diyebiliriz. 1852’de ABD’nin Pennsylvania Eyaleti’nde ortaya çıktı. Kurucusu, Charles Taze Russell’dır. Kendilerini ne Hıristiyan ne de Yahudi olarak tanımlarlar. Kutsal kitapları, Hıristiyanlarda olduğu gibi Tevrat, Zebur ve İncil’i içine alan Kitab-ı Mukaddes’tir. Ancak Kitab-ı Mukaddes’in yeni bir çevirisini yaptılar ve “Kutsal Kitap Yeni Dünya Çevirisi” adıyla yayınladılar. Bazı metinleri yeniden yorumlamaları Hıristiyanların tepkisini çekti. Bu yüzden Hıristiyan dünyası Yehova Şahitleri’ni kutsal kitaplarında tahribat yapmakla suçluyor. Ayrıca Yehova Şahitleri azizleri ve Papa’yı kabul etmez. Bu kitapta Allah’ın adı olarak Tevrat’ta geçen Yehova’yı kullanmaları da Yahudileri kızdırıyor. Çünkü Yahudiler “Allah’ın adını boş yere anmayın” ayeti üzerine Allah’ın en büyük ismi olan Yehova’yı kullanmazlar.
Peygamberleri var mı?
Eski Ahit ve Yeni Ahit’te adı geçen peygamberlere inanırlar. Hz. İsa onlar için Allah’ın oğludur ve şu an Allah’ın sağında oturmaktadır.
‘Türkiye’de 3 bin Yehova Şahidi var’
Dünya üzerinde ne kadar Yehova Şahidi var?
Yaklaşık 8 milyon. Bir yönetim kurulu tarafından yönetiliyor. Bu kurulun sayısı 12-15 arasında değişiyor. Üyeler yönetim kurulundan ancak öldüklerinde ayrılıyorlar. Yehova Şahitleri’nde teşkilat yapısı piramidi andırır, hiyerarşi tepeden aşağıya doğru iner. Erkeklerine brother (erkek kardeş), kadınlarına sister (kız kardeş) diye hitap ederler. Türkiye’de 3 bin civarında Yehova Şahidi var. Merkezleri İstanbul.
Bir kutsal mekânları var mı?
Hayır, toplanma mekânları var. Her pazar bir araya gelirler. Bu mekanlar çok sade döşenmiştir, içlerinde resim, heykel bulunmaz. Ayrıca haftada 3 gece evlerde toplanıp dini sohbetler yaparlar. Kule Dergisi’ne çalışırlar. Yeni çevirisini yaptıkları Kitab-ı Mukaddes’i de her yıl baştan sona okurlar. İbadetlerini böyle gerçekleştirirler. Hepsi kutsal kitaplarını ezbere bilir, hep yanlarında taşırlar. Bir de yıllık ibadetleri vardır. Sempazitanlarını daha da etkilemek için o toplantıya götürürler.
Kan vermedikleri de söyleniyor. Kan vermezler, başkalarından da almazlar. Gerektiğinde kendi kanlarını kullanırlar. Zaten yanlarında bir belge vardır, kendilerine kesinlikle kan verilmeyeceğini belirtir.
‘Dünya vatandaşı olduklarına inanırlar’
Prof. Dr. Yasdıman, Yehova Şahitleri’nin hiçbir ulusal bayrağı selamlamadıklarını ve askere gitmeyi reddeddiklerini söyledi: ‘’Askere gitmek zorunda kalırlarsa ellerine silah almazlar. Bu yüzden Türkiye’de hücre cezası alan çok sayıda Yehova Şahidi vardır. Yehova Şahitleri için bayrak, sancak, vatan gibi bizim kutsal kabul ettiğimiz hiçbir milli değer yoktur. Onlar dünya vatandaşı olduklarına inanırlar. İnanışlarında kilise ve papaz gibi kavramlar da yoktur.’’
‘İnanışlarında cehennem yok’
Temel inanış felsefeleri nedir?
İnanışlarına göre Armageddon adını verdikleri büyük bir dünya savaşı çıkacak ve dünya birbirine girecek. Geriye sadece Yehova Şahitleri kalacak. İsa Mesih dünyaya inecek, Yehova Şahidi olmayan insanları yargılayacak ve yargılamadan sonra bu insanların hepsi toprak olacak. Yani tekrar dirilemeyecek. Ardından dünya cennete dönüşecek ve Yehova Şahitleri bu cennette yaşayacak. Yehova Şahitlerinden başka geride insan kalmayacağı için de cehennem olmayacak. Bu nedenle Yehova Şahitleri aralarına yeni insanları katmak için çok aktif şekilde çalışırlar.
Mesela ne yaparlar? Tüm dünyada yayımlanan, Türkiye’de Kule adıyla çıkan bir dergileri var. Bu dergi 15 günde bir 200’den fazla dilde basılır ve hep 32 sayfadır. Dini öğretiler içerir. Kaç basılır biliyor musunuz? 40 milyon! Havalimanlarına, kafelere, restoranlara bırakırlar; hatta yolda insanların önünü kesip bu dergiyi verirler. Ayrıca Uyan adını verdikleri bir başka dergileri daha var.