Bir ülkede solcu, liberal, milliyetçi, muhafazakâr… ne olursanız olun ilk şart namuslu olmaktır.
Moskova, önce Gürcistan sonra Ukrayna şimdi Suriye'de aktif operasyonlarla genişlemeye devam ediyor sıcak denizlere. Hani şu “resmi tarihle dalga geçme uzmanı” arkadaşların ilk ondaki esprilerinden “sıcak denizler” meselesi hayata geçiyor işte.
Uçak gemileriyle zaten ABD burada. Batılı kimi ülkeler gerek farklı imkânlar gerek kıyıdaş olmaları ve gerekse paramparça hale gelmeye devam eden Kuzey Afrika üzerinden bu sularda gezinmeye devam ediyor.
Yunanistan, Rum Kesimi, İsrail onca ittifak yanında yeni Mısır yönetimiyle daha da aktif halde.
Velhasıl herkes Akdeniz'de güç biriktirirken Kıbrıs'ta müzakereler birden hızlanıyor. İlk duyulduğunda insana inanılır gelmese de Ada'daki İngiliz askeri üslerinin hukukî statüsünün “devlet statüsü” olması bu müzakerelerde ne anlama gelecek, sonuçlanırsa göreceğiz.
Ankara'nın bir uçak gemisine sahip olması, milli savunma sanayi ve uydu teknolojisi konusundaki bağımlılığından kurtulma çabaları bütün bunların içinde tabii ki.
Burkina Faso'daki darbeye daha yakından bakınca kara kıtanın sadece kuzey değil bu ülkenin de bulunduğu orta kuşağında da depremlerin süreceği anlaşılıyor. Hepsinin nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olması şaşırtıcı gelmiyor artık kimseye.
Bu küçük coğrafî geziyi yapmamızın nedeni yeni ve büyük bir Soğuk Savaş'ın gelip gelmediğini sorgulamak. “O savaş hiç bitmedi zaten” diyenlere itirazımız yok. Hatta belki asıl 1. Dünya Savaşı hiç bitmedi…
Dolayısıyla dünyanın her yerinde fay hatları doğal akışının dışında daha sert şekilde kaymaya, yer yer kırılmaya başladı.
Bütün bunların neden olduğu mültecilerin dramı ise bizzat Batı'nın kendi kapılarında da birikiyor şimdi.
Hepsini alt alta topladığımızda artık yeni bir düzenin yaklaştığını söylemek mümkün. Düzen'den kastımız belirli bir kurallar çerçevesinde ahenkli bir uyum değil şüphesiz; büyük oranda düzensizliklerin hakim olduğu daha önce tanışılmışlardan çok farklı bir yeni dönem gelmekte olan.
Dünya böyle bir karmaşaya adım atarken herhalde herkesin ayağını daha sağlam yere basması gerekiyor.
Bir uçağın türbülansa girdiğinde yolcuların kemerlerinin bağlı olması, ellerindeki sivri cisimleri yere bırakması gibi.
Bu türbülans sanılandan uzun ve sert geçecek.
Günlük tartışmalar, ideolojik konumlarımız nedeniyle yaşadıklarımızın olup bitenden bağımsız olduğu fikriyle fark etmiyoruz ama aslında Türkiye kemerlerini bağlamaya çalışıyor, ayakta gezinmiyor. Elindeki sivri cisimleri yerine bırakıyor, sallantıda bir tarafına batmasın diye.
Gülen Cemaati'nin mafyatikleşmiş hücrelerinin bertaraf edilmesi de PKK'nın yeniden başlattığı terör saldırılarının sert şekilde cevaplanması ve onların da yerleştikleri ilçelerden tek tek sökülmesi de kemerleri bağlamak, sivri cisimleri bertaraf etmek aslında.
Dünyanın alt üst oluş dönemlerinde ayağını yere sağlam basanlarla basamayanların başına neler geldiğini görmek için örnek çok.
Kendi yakın tarihimizde Sovyet Bloğu'nun dağılması başladığında bu yeni duruma nasıl yakalandık sonra içinden ne büyük hasarla çıktığımızın özeti 90'lı yıllardır.
“Resmi tarihi karikatürize etme” uzmanları için bu bakış açısı da ilk beşe girecek bir eğlenceli argüman. Sanırsınız bu dünyada bir tek Türkiye yeryüzünde değil hiçbir şeyden etkilenmeyecek şekilde ta Mars'ta kurulu.
Hem böylece dünyanın en aşağılık yöntemleriyle insanları öldüren bir terör örgütü görünmez hale geliyor; asfalt kendi kendine patlıyor, kurşunlar bilinmez yerlerden sekip insanları vuruyor.
Onların ne dediğinin önemi olmadığı da yine kendi tarihleriyle ispatlı.
Görünen resim açık ve net; Türkiye Ortadoğu, Akdeniz, Afrika gibi doğrudan sınır, tarih, kültür meselesi olan coğrafyalardaki depremlerin kendi içindeki kiralanmış öncü ve artçılarına karşı önlemlerini alıyor. Almaya da devam edecek.
Alamazsa bu mesele bu toprakların sanat, kültür, medyasını yönetenlerin tersini gösterip satmaya çalıştığı gibi kişisel bir mesele mi değil mi bedelini çok ağır ödeyerek göreceğiz.
Bir ülkede solcu, liberal, milliyetçi, muhafazakâr… ne olursanız olun ilk şart namuslu olmaktır.
Ülke ve millet çıkarlarından bakamıyor olmak anlaşılırdır da gerçeği ters yüz etmek, bağlantıları görmezden gelmek, açık operasyonların üzerini örtmek… İşte bu önce kendi vicdanınızın kapatamayacağı bir yara.
Yaşar Taşkın Koç, 23.09.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasar_taskin_koc/yeni-donem-ve-aydinlar-2021841