11 Ekim 2015 Pazar

SA1869/ÂA29: Türkiye Kaotik ve Tek Stratejili-Çok Piyonlu Saldırıların Hedefinde

"Türkiye'deki terörün ürettiği kan çanağının da amacı Türkiyelilerin geleceği, özgürlüğü ya da birliği değil, Erdoğan'ın şahsında tam olarak ezilmesi ve yok edilmesi."


Türkiye, Erdoğan'ın 2009'daki İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e 'One Minute' tepkisi sonrası uluslararası politika üretim merkezlerinde, basit bir alt müttefik değişken - ya da masada bir piyon- olmaktan çıktı ve ezilebilir, yok edilebilir bir karşı hedef olarak yeniden konumlandırıldı. Çünkü masadaki temel ve alt politika haritalarına karşı çıkan bir lider profili ortaya çıkmıştı. Erdoğan, başı ezilmezse baş kaldıran ve cezalandırılamayan bir lider olarak dünyanın sömürülen bütün ülkelerine örnek olacaktı ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Yeni Dünya Düzeni büyük bir darbe alacaktı.

Erdoğan'ın 'One Minute' sonrası 3. dünya ülkelerinden ve gelişmekte olan ülkelerden aldığı destekle 2015 yılına kadar pervasız bir şekilde dillendirdiği büyük slogan "Dünya 5'ten Büyüktür" oldu. Bu, Dünya'daki bütün kan, petrol ve ticaret dağılımını kontrol ve idare eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu beş daimi üyesi ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin'e karşı yeni ve alternatif bir Dünya Düzeni kurulmasını öneren alışılmadık bir başkaldırıydı.

Bu 'Vahşi Beşli'nin P5+1 ekinde artı bir olarak 1990 yılında Soğuk Savaş'ın bitişini simgeleyen Berlin Duvarı'nın Yıkılışı'na ödül olarak ortaya çıkan Federal Almanya vardı.

Bugün Türkiye, her an her yerde patlayan canlı bombalar, her gün asker-polis sivil öldüren PKK, ne zaman ne yapacağı belli olmayan DHKP-C ve bizzat Pentagon'un İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, Avustralya işbirliği ile El Kaide'yi dönüştürerek yeniden ürettiği ve kendi ülkelerinden paralı askerler ve yerli piyonlarla desteklediği IŞİD'in terör saldırıları ile meşgul iken, aynı zamanda bir üst katmanda bu terör örgütlerini masalarındaki temel haritalara uygun talimatlarla harekete geçiren ve artık onlarla olan ilişkilerini saklama gereği duymayan bir BMGK'dan ve Almanya'dan, yani P5+1'den bahsedebiliyoruz. Ve bu ülkeler her canlı bomba patladığında büyük bir heyecanla terörü kınayan ve başsağlığı ve destek beyanı için Erdoğan'ı arayan birer müttefik olarak küresel ekranlarda poz veriyorlar.

ABD terör örgütleri listesinde yer alan PKK'nın Suriye kolu olan ve Erdoğan'ın terörist olarak tanımladığı  PYD-YPG ile olan ilişkilerini "PYD-YPG terörist değildir; onlarla görüşüyoruz" diyerek itiraf ederken, Almanya PKK ile olan 30 yıllık ilişkilerini organik bir algıya binaen 'Türkiye, PKK'ya yönelik harekatlarında orantılı olmalıdır' diyerek sahipleniyor ve Barzani'nin Peşmergesi'ne diyerek tonlarca mühimmatı ve ağır silahı PKK'ya göndermekten çekinmiyor.

Fransa'nın Paris'te 3 PKK'lının infaz edildiği dönemlerde PKK yöneticileri ile doğrudan görüştüğünü itiraf eden Cumhurbaşkanı Hollande'ın YPG saflarında savaşmak üzere özel eğitilmiş generallerini ve Fransız vatandaşı paralı askerlerini göndermesi, İngiltere Başbakanı Cameron'un IŞİD'e destek için gönderdiği SAS komandoları ve YPG'ye gönderdiği paralı askerler ve nihayetinde Esed-PYD-PKK -İran konseptinde uçaklarla gönderdiği silah ve mühimmat sonrası, bizzat Rus uçaklarının Suriye'deki Ölüm Tiyatrosu'na katıldıkları anda Türk Sınırlarını iki kez taciz etmesi ve hemen ardından BMGK'dan son katılımcı olan Çin'in Suriye'de yer almak için sarf ettiği çabalar, sıradan akşam haberleri gibi algılanabilecek şekilde politika üretim merkezlerinden çıkıp sahada olduğu gibi uygulanan planları anlamamızı sağlıyor.

Suriye'deki kan çanağı, ne Suriyelilerin özgürlüğü ya da hayatı ve ölümü ile ilgili ne de gelecek tasarımlarıyla, Suriye'deki her şeyin tek sebebi P5+1'e başkaldıran ve Alternatif Bir Dünya Düzeni isteyen, yani yeni bir masa kurulmasını ve yeni kurulacak olan masadaki hakkını isteyen Türkiye'yi ve Erdoğan'ı cezalandırmak.

Türkiye'deki terörün ürettiği kan çanağının da amacı Türkiyelilerin geleceği, özgürlüğü ya da birliği değil, Erdoğan'ın şahsında tam olarak ezilmesi ve yok edilmesi.

BMGK+Almanya'nın Erdoğan'a karşı terör örgütlerini acımasızca kullanmaları (Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır ve 10 Ekim Ankara Garı Canlı Bomba Saldırıları, PKK'ın Öcalan'dan koparılarak doğrudan kontrol edilmesi ve legal temsilcisi HDP'nin meclise barajı aşarak girmesine rağmen eylemsizlik kararını sonra erdirmesi ve Serhildan adı altında bağımsızlık savaşına girerek TSK ve Emniyet mensuplarına, koruculara ve kendileri gibi düşünmeyen Kürtlere karşı suikastlere girmesi) yeterli değildi. Türkiye'nin küçük-büyük bütün muhalefet partilerini -CHP-MHP-HDP-BBP-SP-VP-EMEP- '7 Haziran Bloku' adı altında organize ederek Erdoğan'a karşı bir tek harekat planında savaşa sürdüler...

Bu partilerin çimentosu, 2009'daki 'One Minute'u, bir yıl sonra İsrail'in Mavi Marmara adlı Filistin'in kuşatılmışlığına tepki olarak yola çıkan gemiye saldırması ve 10 Müslümanı öldürmesi sonrası 'Otoriteye karşı çıkış' olarak aslında 'dürüstçe' ilan eden ve eleştiren, ancak 2010'daki referanduma kadar tepkilerini kontrol eden ve 2012'de Mit Müsteşarı'nı tutuklamakla işe başlayan, 2013 gezi Terörü'nde mümkün olduğu kadar kaosu destekleyen, ancak başarısız olan, 2013 17-25 Aralık'ına kadar da P5+1'in toplamda Pentagon'un Erdoğan'ı 'Yıpratma ve Kodese Tıkma' politikalarını tedricen uygulamaya sokan Fetullah Gülen ve Cemaati idi. Bu çimento, cemaate ait ekranlarda sırası ile HDP, MHP, CHP, BBP, SP temsilcilerini sadece ve sadece Erdoğan'a hakaret etmek üzere yayına alan bir çimento idi.

Gülen, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği şakirdleri vasıtasıyla 17-25 Aralık sonrası devleti kilitlemiş ve her açıdan savunmasız bırakmıştı. Devlet'in sırlarına yönelik saldırıları, MİT Tırlarına ve mensuplarına yönelik aşağılayıcı tavrı Erdoğan'ın bütün iç-dış politik arenalarda yok edilmesine matuftu.

30 Mart 2014 seçimleri, halkın artık somut olarak BMGK+Almanya projesi olduğunu bildikleri Erdoğan'ı Yok Etme Projesi'ne karşı verdiği en net tepkiye sahip olmadı belki, ama bu güçlü tepki Ağustos 2014'te %52 oy oranı ile Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığına taşıdı. Ne yazık ki BMGK+Almanya durmadı ve 7 Haziran Bloku'nun Erdoğan'a karşı elde ettiği kısmi başarıya kadar terörle Türkiye'yi kana buladılar.

Erdoğan 7 Haziran sonuçlarının ülkedeki tahribatı derinleştireceğini ve BMGK+Almanya'nın başarıya ulaşacağını gördü ve 1 Kasım seçimlerini mümkün kılan stratejisi ile Türkiye'yi 2002'den beri 'Yeniden Yükselen Rotası'na döndürmeyi başardı.

İşte küresel wampirler diye nitelediğim BMGK+Almanya'nın, Özellikle İran'ın yayılma hastalığını ve daimi fino köpeği İsrail'in Mescid-i Aksa'yı elegeçirme hayallerini Türkiye'ye her alanda saldırabilmek için kullandılar.

Bugün Türkiye, yukarıda anlattığım gibi başkaldıran Erdoğan'ı devirmek ve kodese tıkmak ya da idam etmek için planlanan ve uygulamaya konan kaotik ve çok aktörlü saldırılan hedefinde, ancak bu aktörlerin tümü dünyanın birkaç milyarder ailesinin kuklası olmaktan öte bir özelliğe sahip değiller. Çünkü bizzat BM bu ailelerin ürettiği masonik stratejilerini uygulamak için inşâ ettiği tipik bir Mafya Örgütü'dür.

10 Ekim'de Ankara Garı'nın önünde patlayan ve 7 Haziran Bloku'nun solunda yer alan yüze yakın insanı öldüren canlı bombaların Erdoğan dışında herhangi bir hedefi yok. Muhalif partilerin tümünün aynı tepkiyi vermesi de bu bombaların BMGK+Almanya'nın Erdoğan'ı cezalandırma amacının bir parametresi olduğunu gösteriyor.

Açıkça görüldüğü gibi, 1 Kasım seçimlerinin Erdoğan'ı tekrar güçlü bir profil olarak ayakta tutacağına dair işaretler vermesi terör saldırılarının artmasına neden olmuştur. Her şeye karşılık Erdoğan, yani Türkiye bu saldırılardan güçlenerek çıkacak ve dünya insanlarına gerçek bir özgürlük ve hayat hakkı isteyecek bir tarihi dönemi başlatacaktır.


Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 11.10.2015



Seçkin Deniz Twitter Akışı