"Türkiye'deki
terörün ürettiği kan çanağının da amacı Türkiyelilerin geleceği, özgürlüğü ya
da birliği değil, Erdoğan'ın şahsında tam olarak ezilmesi ve yok edilmesi."
Türkiye,
Erdoğan'ın 2009'daki İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e 'One Minute' tepkisi sonrası
uluslararası politika üretim merkezlerinde, basit bir alt müttefik değişken - ya
da masada bir piyon- olmaktan çıktı ve ezilebilir, yok edilebilir bir karşı
hedef olarak yeniden konumlandırıldı. Çünkü masadaki temel ve alt politika
haritalarına karşı çıkan bir lider profili ortaya çıkmıştı. Erdoğan, başı
ezilmezse baş kaldıran ve cezalandırılamayan bir lider olarak dünyanın
sömürülen bütün ülkelerine örnek olacaktı ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan
Yeni Dünya Düzeni büyük bir darbe alacaktı.
Erdoğan'ın
'One Minute' sonrası 3. dünya ülkelerinden ve gelişmekte olan ülkelerden aldığı
destekle 2015 yılına kadar pervasız bir şekilde dillendirdiği büyük slogan
"Dünya 5'ten Büyüktür" oldu. Bu, Dünya'daki bütün kan, petrol ve
ticaret dağılımını kontrol ve idare eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu
beş daimi üyesi ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin'e karşı yeni ve alternatif
bir Dünya Düzeni kurulmasını öneren alışılmadık bir başkaldırıydı.
Bu 'Vahşi
Beşli'nin P5+1 ekinde artı bir olarak 1990 yılında Soğuk Savaş'ın bitişini
simgeleyen Berlin Duvarı'nın Yıkılışı'na ödül olarak ortaya çıkan Federal
Almanya vardı.
Bugün
Türkiye, her an her yerde patlayan canlı bombalar, her gün asker-polis sivil
öldüren PKK, ne zaman ne yapacağı belli olmayan DHKP-C ve bizzat Pentagon'un
İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, Avustralya işbirliği ile El Kaide'yi
dönüştürerek yeniden ürettiği ve kendi ülkelerinden paralı askerler ve yerli
piyonlarla desteklediği IŞİD'in terör saldırıları ile meşgul iken, aynı zamanda
bir üst katmanda bu terör örgütlerini masalarındaki temel haritalara uygun
talimatlarla harekete geçiren ve artık onlarla olan ilişkilerini saklama gereği
duymayan bir BMGK'dan ve Almanya'dan, yani P5+1'den bahsedebiliyoruz. Ve bu
ülkeler her canlı bomba patladığında büyük bir heyecanla terörü kınayan ve başsağlığı
ve destek beyanı için Erdoğan'ı arayan birer müttefik olarak küresel ekranlarda
poz veriyorlar.
ABD
terör örgütleri listesinde yer alan PKK'nın Suriye kolu olan ve Erdoğan'ın
terörist olarak tanımladığı PYD-YPG ile
olan ilişkilerini "PYD-YPG terörist değildir; onlarla görüşüyoruz" diyerek
itiraf ederken, Almanya PKK ile olan 30 yıllık ilişkilerini organik bir algıya
binaen 'Türkiye, PKK'ya yönelik harekatlarında orantılı olmalıdır' diyerek
sahipleniyor ve Barzani'nin Peşmergesi'ne diyerek tonlarca mühimmatı ve ağır silahı
PKK'ya göndermekten çekinmiyor.
Fransa'nın
Paris'te 3 PKK'lının infaz edildiği dönemlerde PKK yöneticileri ile doğrudan görüştüğünü
itiraf eden Cumhurbaşkanı Hollande'ın YPG saflarında savaşmak üzere özel
eğitilmiş generallerini ve Fransız vatandaşı paralı askerlerini göndermesi,
İngiltere Başbakanı Cameron'un IŞİD'e destek için gönderdiği SAS komandoları ve
YPG'ye gönderdiği paralı askerler ve nihayetinde Esed-PYD-PKK -İran konseptinde
uçaklarla gönderdiği silah ve mühimmat sonrası, bizzat Rus uçaklarının Suriye'deki
Ölüm Tiyatrosu'na katıldıkları anda Türk Sınırlarını iki kez taciz etmesi ve
hemen ardından BMGK'dan son katılımcı olan Çin'in Suriye'de yer almak için sarf
ettiği çabalar, sıradan akşam haberleri gibi algılanabilecek şekilde politika
üretim merkezlerinden çıkıp sahada olduğu gibi uygulanan planları anlamamızı
sağlıyor.
Suriye'deki
kan çanağı, ne Suriyelilerin özgürlüğü ya da hayatı ve ölümü ile ilgili ne de gelecek
tasarımlarıyla, Suriye'deki her şeyin tek sebebi P5+1'e başkaldıran ve
Alternatif Bir Dünya Düzeni isteyen, yani yeni bir masa kurulmasını ve yeni
kurulacak olan masadaki hakkını isteyen Türkiye'yi ve Erdoğan'ı cezalandırmak.
Türkiye'deki
terörün ürettiği kan çanağının da amacı Türkiyelilerin geleceği, özgürlüğü ya
da birliği değil, Erdoğan'ın şahsında tam olarak ezilmesi ve yok edilmesi.
BMGK+Almanya'nın
Erdoğan'a karşı terör örgütlerini acımasızca kullanmaları (Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır
ve 10 Ekim Ankara Garı Canlı Bomba Saldırıları, PKK'ın Öcalan'dan koparılarak
doğrudan kontrol edilmesi ve legal temsilcisi HDP'nin meclise barajı aşarak
girmesine rağmen eylemsizlik kararını sonra erdirmesi ve Serhildan adı altında
bağımsızlık savaşına girerek TSK ve Emniyet mensuplarına, koruculara ve
kendileri gibi düşünmeyen Kürtlere karşı suikastlere girmesi) yeterli değildi.
Türkiye'nin küçük-büyük bütün muhalefet partilerini
-CHP-MHP-HDP-BBP-SP-VP-EMEP- '7 Haziran Bloku' adı altında organize ederek
Erdoğan'a karşı bir tek harekat planında savaşa sürdüler...
Bu
partilerin çimentosu, 2009'daki 'One Minute'u, bir yıl sonra İsrail'in Mavi Marmara
adlı Filistin'in kuşatılmışlığına tepki olarak yola çıkan gemiye saldırması ve
10 Müslümanı öldürmesi sonrası 'Otoriteye karşı çıkış' olarak aslında
'dürüstçe' ilan eden ve eleştiren, ancak 2010'daki referanduma kadar
tepkilerini kontrol eden ve 2012'de Mit Müsteşarı'nı tutuklamakla işe başlayan,
2013 gezi Terörü'nde mümkün olduğu kadar kaosu destekleyen, ancak başarısız
olan, 2013 17-25 Aralık'ına kadar da P5+1'in toplamda Pentagon'un Erdoğan'ı 'Yıpratma
ve Kodese Tıkma' politikalarını tedricen uygulamaya sokan Fetullah Gülen ve
Cemaati idi. Bu çimento, cemaate ait ekranlarda sırası ile HDP, MHP, CHP, BBP, SP
temsilcilerini sadece ve sadece Erdoğan'a hakaret etmek üzere yayına alan bir
çimento idi.
Gülen, devletin
tüm kurumlarına yerleştirdiği şakirdleri vasıtasıyla 17-25 Aralık sonrası devleti
kilitlemiş ve her açıdan savunmasız bırakmıştı. Devlet'in sırlarına yönelik
saldırıları, MİT Tırlarına ve mensuplarına yönelik aşağılayıcı tavrı Erdoğan'ın
bütün iç-dış politik arenalarda yok edilmesine matuftu.
30 Mart
2014 seçimleri, halkın artık somut olarak BMGK+Almanya projesi olduğunu
bildikleri Erdoğan'ı Yok Etme Projesi'ne karşı verdiği en net tepkiye sahip
olmadı belki, ama bu güçlü tepki Ağustos 2014'te %52 oy oranı ile Erdoğan'ı
Cumhurbaşkanlığına taşıdı. Ne yazık ki BMGK+Almanya durmadı ve 7 Haziran
Bloku'nun Erdoğan'a karşı elde ettiği kısmi başarıya kadar terörle Türkiye'yi
kana buladılar.
Erdoğan
7 Haziran sonuçlarının ülkedeki tahribatı derinleştireceğini ve
BMGK+Almanya'nın başarıya ulaşacağını gördü ve 1 Kasım seçimlerini mümkün kılan
stratejisi ile Türkiye'yi 2002'den beri 'Yeniden Yükselen Rotası'na döndürmeyi
başardı.
İşte küresel wampirler diye nitelediğim BMGK+Almanya'nın, Özellikle İran'ın yayılma
hastalığını ve daimi fino köpeği İsrail'in Mescid-i Aksa'yı elegeçirme
hayallerini Türkiye'ye her alanda saldırabilmek için kullandılar.
Bugün
Türkiye, yukarıda anlattığım gibi başkaldıran Erdoğan'ı devirmek ve kodese
tıkmak ya da idam etmek için planlanan ve uygulamaya konan kaotik ve çok
aktörlü saldırılan hedefinde, ancak bu aktörlerin tümü dünyanın birkaç milyarder
ailesinin kuklası olmaktan öte bir özelliğe sahip değiller. Çünkü bizzat BM bu
ailelerin ürettiği masonik stratejilerini uygulamak için inşâ ettiği tipik bir
Mafya Örgütü'dür.
10
Ekim'de Ankara Garı'nın önünde patlayan ve 7 Haziran Bloku'nun solunda yer alan
yüze yakın insanı öldüren canlı bombaların Erdoğan dışında herhangi bir hedefi
yok. Muhalif partilerin tümünün aynı tepkiyi vermesi de bu bombaların
BMGK+Almanya'nın Erdoğan'ı cezalandırma amacının bir parametresi olduğunu gösteriyor.
Açıkça görüldüğü gibi, 1 Kasım
seçimlerinin Erdoğan'ı tekrar güçlü bir profil olarak ayakta tutacağına dair
işaretler vermesi terör saldırılarının artmasına neden olmuştur. Her şeye
karşılık Erdoğan, yani Türkiye bu saldırılardan güçlenerek çıkacak ve dünya insanlarına gerçek bir özgürlük ve hayat
hakkı isteyecek bir tarihi dönemi başlatacaktır.
Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 11.10.2015