15 Ekim 2015 Perşembe

SA1893/TG152: Avrupa’nın ABD’ye Neden İhtiyacı Var?

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz yetmiş yıldır ilk defa Amerikalıların Avrupalıları açıkça nasıl aşağıladığını, Rusya ile olan ilişkilerinde Avrupa'yı basit bir üçüncü dünya ülkesi gibi algıladığını gösteren ve ABD'nin koruması olmadan asla güvende yaşayamayacaklarını alaylı bir tonda anlatan kibirli bir düşüncenin ürünüdür. Bir düşünce kuruluşunun ciddi algılama biçiminden çok uzakta, sahne sanatları kalitesinde bir tür söylevle dile getirilse de, bu kibirli düşünce, derin bir çöküşe doğru hızla ilerleyen ABD'nin mevcut durumunu gizlemek için üretilmiştir, tipik müflis bir zenginin psikolojisinden daha zavallı bir psikoloji değildir; fakat yine de kendisi gibi müflis diğer zengin -Avrupa- için işe yarar bir şantaj malzemesi olmaya devam edecek kadar gerçekçidir.
Seçkin Deniz, 15.10.2015

Why Europe needs America, a little

Amerikan seçim kampanyaları hız kazanıp Atlantik’in diğer tarafında çatışmalar yoğunlaşırken, Avrupa’nın güvenliği konusunda ne yapılması gerektiği hakkında Amerikan kamuoyunda iki muhalif düşünce çatışma halinde bulunuyor. 


Düşüncelerden birisi; “Oradan (Avrupa’dan) çıkalım” - Amerika’nın Avrupa güvenliği ile alakalı herhangi bir işi artık yok- derken, diğeri eğer ABD müdahale etmezse Avrupa’nın çökeceğini, içe doğru patlayacağını veya (İslam Devleti (IŞİD) ya da göçmenler tarafından) işgal edileceğini savunuyor. Her ikisi de gerçeklikten uzak olan bu düşünceler, hali hazırdaki transatlantik işbölümünü bile doğru olarak tanımlayamamaktadır.     


Gerçekte, ABD ve Avrupa hükümetleri güvenlik meselelerinde uzun bir süredir son zamana kadar ne yakın bir çalışma gerçekleştirmiş ne de bir başarı elde edebilmiştir. Washington, Berlin, Paris, Varşova ve diğer Avrupa başkentleri, Rusya üzerindeki kısıtlamalar konusunda yakın zamanda uzlaşma sağlamış ve bu kısıtlamalar halen yürürlüktedir. 

NATO yeteneklerini artırırken diğer tarafta Almanya’nın da dâhil olduğu Avrupa hükümetleri savunma harcamalarını artırmaktadır. Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman ve Rus müzakereciler arasında ciddi bir işbirliği gerektiren İran anlaşmasında başarı sağlanmıştır. Bu noktada pek çok farklı menfaatler arasında bağlantı kurularak, Tahran Hükümeti'nin da takdiri kazanan, diplomatik anlamda sıkı bir koordinasyon gerçekleştirilmiştir.       


Bu çabalardan elde edilen sonuçlar kusursuz olmasa da gerçekleştirilen transatlantik diplomasinin, çıkabilecek bir savaşı engellediği rahatlıkla söylenebilir. Avrupa hükümetleri -en azından Amerika’daki yanlış kanaatin tersine- liderlik konumunda bulunmuşlardır. 


Ukrayna ve İran konusunda gerçekleştirilen işbirliği, yakın temasla gerçekleşen transatlantik güvenlik işbirliği sonucunda nelerin elde edilebileceği noktasında mükemmel örneklerdir. Diğer yandan müttefiklerin odaklanarak birlikte çalışmaya zorlanmasının büyük bir yangın riskini taşıdığı da görülmektedir.     


Politik icra ve etkileşimsel diplomasi seviyesinde gerçekleşen bir transatlantik işbirliği oldukça faydalıdır. Pragmatik ve yapıcı bir özelliğe sahip olan bu işbirliği, ortak menfaatlere ve değerlere dayanmaktadır. 


Aslında ABD ve AB birbirlerine karşı yeni bir idrak geliştirmektedir. Avrupalılar, Başkan Obama tarafından dış politika miras listesinde başarıyla tamamladığı her bir eylemi takdirle karşılamaktadır. (İran: Başarılı; Küba: Başarılı; Guantanamo: Hâlâ üzerinde çalışılıyor). 


ABD’de Avrupa’ya yönelik duygular belki biraz daha karışık görünüyor; Avrupa’nın Yunanistan’daki krizi ele alış tarzına yönelik eleştiriler oldukça sert. Ancak, Avrupa’nın beklenmeyecek hızda Rusya’ya karşı tavır alması, Washington’da oldukça olumlu bir izlenim oluşturdu. İran ile yapılan anlaşmada ABD ön planda gözükse de konuyu masaya ilk taşıyan Avrupalılar (ve Almanya’nın girişimi) olmuştur.


Diğer yandan çok da yakın gözükmeyen bir felaket durumunda, güvenlik tehditleri noktasında gerçekleştirilen transatlantik işbirliğinin etkisi fazla olmayacaktır. IŞİD’e karşı mücadelede başarılı değiliz ve görünen o ki; Suriye’deki korkunç iç savaşı veya Irak’taki mezhepsel çatışmayı durdurmaya gücümüz yetmiyor. 


Güney Çin Denizi’nde ada inşa eden, Avrasya boyunca gerçekleştirdiği nakil hatları ile İtalya ve Güney Amerika’da yer alan tekstil fabrikalarını zarara uğratan çok uzantılı Çin dış politikasını sadece izlemekle yetiniyoruz. Modernizasyon ve küreselleşme noktasında kendi yetersizlikleri altında ezilen Rusya’nın durumu oldukça can sıkıcı ve hazırlıklı olmadığımız bir görüntü arz ediyor.  


Devletlerin dağılma riskine karşı desteklenmesi ve dönüşüm için yardım sağlanması (Tunus ve Ukrayna’da olduğu gibi) noktasındaki sicilimiz can sıkıcı. II. Dünya savaşının ardından Batının en değerli kazanımı olan ve yetmiş yıldan beri uluslararası liberal bir düzeni destekleyen normların ve kurumların inşası faaliyeti noktasında günümüzde neredeyse hiçbir bir icraatımız görünmüyor.  


ABD’nin küresel ölçekte acil sorunları olsa bile bunlar onun uluslararası boyutta üstünlüğünü veya varlığını tehdit edecek boyutta değildir. Bu durumun tersine, Soğuk Savaş düzeninin bir kuşak önce çökmesinden itibaren Avrupa, yerel ve dış güvenlik tehditleri ile karşı karşıyadır.  


Devlet borçlarından kaynaklanan krizler (ve bu krizler tarafından üretilen Kuzey Güney bölünmesi), yavaş büyüme, genç nüfus arasındaki yüksek işsizlik ve kötü bir şekilde yönetilen mülteci krizi, küreselleşme ve AB karşıtlığını ve yabancı karşıtı popülist düşünceleri güçlendirmiştir.   


Dışarıya bakıldığında; Rusya, Ukrayna’daki savaşı körüklemekte ve komşularını tehdit etmektedir; Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da savaş sonrası düzen dağılmıştır ve bu durum kitlesel göçlere sebep olmaktadır. Eski İsviçre Başbakanı Carl Bildt’in ifadesiyle; "Avrupa bir ateş çemberi ile çevrelenmiş gözükmektedir. Tehdit altında olan sadece yakın çevre değil bizzat Avrupa projesinin kendisidir."   

Bu şartlar altında kendisini Avrupa’nın problemlerinden ayrıştırmak isteyen Amerikalıları suçlamak oldukça zor. ABD küresel ölçekte meşru güvenlik endişelerine sahip; bunların en büyüğü Çin’in yükselişi ve bu tek endişe değil. Sıradan Amerikan vatandaşları, anlaşılabilir bir şekilde savaştan yorgun düşmüş ve yeni karışıklıklara karşı ihtiyatlı davranıyorlar. 


Yine de Amerika’nın Avrupa ile beraber olması ve birlikte hareket etmesi için güçlü nedenler bulunuyor. Bu nedenlerden bazıları:



  • Kaya gazı işletimi ABD’yi Orta Doğu petrolüne daha az bağımlı hale getirmiştir. Fakat İran’ın hegemonik tutkuları göz önüne alındığında İsrail’in güvenliği hala en önemli faktör olmaya devam etmektedir. ABD’nin istikrarlı bir müttefik olarak Mısır’a ve Suudi Arabistan’a ihtiyacı vardır. Tüm bu nedenlerden dolayı Avrupa’nın diplomatik ağırlığı, ticaret gücü ve evet, müttefiklerine sağladığı silahlar anahtar konumdadır.
  • Afganistan, Suriye, İran meselelerinde ve diğer konularda Rusya ile işbirliği önemini sürdürmektedir. John Mearsheimer veya Stephen Walt gibi Amerikan “realistleri”, Ukrayna’yı ikinci seviye bir mesele olarak görmektedir. Fakat Moskova’nın toprak bütünlüğü, müttefikleri seçme hakkı gibi temel prensipleri çiğnemesi Avrupa’nın kalbine doğrudan yönelen bir tehdittir. Bunların menfaatler uğruna kurban edilmesi, Başkan Putin’i daha uyumlu veya daha sorumlu bir partner yapma noktasında bir işe yaramayacaktır. Petrol fiyatlarının düşmesi ve Rus ekonomisinde görülen düşüşle beraber Rusya’ya yönelik kısıtlamalar, kesin bir kınama mesajı işlevi görerek Rusya’nın saldırganlığını daha da artırmıştır. Maliyeti oldukça yüksek olan Avrupa’nın desteği olmaksızın bu kısıtlamaların bir anlamı da olmayacaktır.
  • Karşılıklı ticaret ve yatırım bağlamında Amerika ve Avrupa ekonomileri birbirlerine derinden bağlıdır. Amerika’nın ticari menfaatleri ve Amerikan ekonomisi düşünüldüğünde Avrupa’nın kendi devlet borcu krizlerini çözme noktasındaki yetersizliğinin sonucu oldukça yıkıcı olacaktır. Bu durum aynı zamanda Avrupa’nın transatlantik güvenlik meselelerinde daha büyük sorumluluk almasının önünü kesecektir.
  • Sonuncu olarak Avrupa, liberal uluslararası düzen boyutunda pek çok Amerikan değerini ve temel tercihlerini paylaşmaktadır. Avrupa’nın varlığı, Amerikan tek taraflılığı görünümüne meşruiyet sağlayarak güç kazandıracaktır.  

Şüphesiz ABD, Rusya ve Orta Doğu meseleleri ile tek başına mücadele etmek için yeterince güçlüdür. Fakat bu tekbaşınalık maliyetli ve yorucu olacaktır. Sorumluluk paylaşımı daha az maliyet gerektirir. 

Fakat ABD’nin Avrupa’daki birlik ve askeri donanımlarını Soğuk-Savaş seviyesine geri döndürmesine yönelik Doğu Avrupa’da çıkan karışıklığa rağmen  “Eski sisteme geri dönmeliyiz” hizbi de meseleyi doğru olarak kavrayamamıştır. ABD Avrupa ile beraber kalmaya devam etmeli ancak onu ürkütmekten de kaçınmalıdır. 



  • Avrupa’da bir savaş çıkması halinde ABD’nin büyük ölçüde yardımı gerekecektir ve bu durumda ABD’nin yardıma gelmemesi düşünülemez. Fakat bir NATO üyesine V. Madde kapsamında ve kasıtlı bir saldırı olması ihtimali oldukça düşüktür. Bu senaryoya takılı kalmak, kazara gerçekleşebilecek küçük boyuttaki çatışma benzeri muhtemel risklerin engellenmesine yönelik hazırlıklara ve işbirliğine engel olacaktır. Avrupalılar, savunmalarına her türlü şartta ABD tarafından destek sağlanmaya devam edileceği öngörüsünden kaçınmalıdır.
        
  • Avrupa devletlerinin savunma ve caydırıcılık anlamında savunmalarını güçlendirmeleri gerektiği noktasında herhangi bir şüphe yoktur-özellikle de Amerikan imkânlarını artık istedikleri gibi kullanma olanaklarının bulunmadığı düşünüldüğünde. Bu durum, diğer faktörlerin yanı sıra, savunma bütçelerinin artırılmasını ve sert güç kullanımı üzerinde yeni bir odaklanmayı gerektirmektedir. Washington’daki liderlerin GSYİH’nin %2’lik kısmını savunma harcamalarına ayırma kriterinde ısrar etmeyi bırakması gerekir; sadece çok harcama yapmakla da sorunlarımız çözülmeyecektir.
  • ABD’nin, yeteneklerini nasıl geliştirecekleri; bütçelerini daha akıllıca nasıl kullanacakları ve ikili ilişkilerin, bölünmeyi beslemek yerine ortak varlık ve güçlerin oluşturulması için nasıl kullanılacağı noktasında Avrupa’ya yardımcı olması gerekir. Ayrıca Avrupa’ya sert güç kullanımı: istihbarat, analiz, öngörü, doktrinler, planlama ve koordinasyona yönelik yazılım geliştirme yardımı da yapılması gerekmektedir. Tüm bu sayılanlar Avrupa’ya kendine yönelik tehditleri engelleme ve kendisini savunma imkânı sağlayacaktır. Bu sayede Avrupa aynı zamanda daha iyi bir müttefik haline gelecektir.    

Bir şey kesindir: Avrupa ancak kendi güvenlik sorunlarını çözmesi durumunda, istikrar ve güvenliğin küresel ölçekte daha fazla sağlanması çabasında ABD’nin yanında yerini alabilecektir. 

Constanze Stelzenmüller /29 Eylül 2015




Tamer Güner, 15.10.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri, 



Makalenin Orijinali:
http://www.brookings.edu/blogs/order-from-chaos/posts/2015/09/29-transatlantic-security-responsibility-stelzenmueller

Seçkin Deniz Twitter Akışı