17 Ekim 2015 Cumartesi

SA1901/KY27-ŞT24: Toprak, İnsan ve Gölge...

"Ve bir akşam daha gelip dayandı zamanın kapısına
Gün geceye dönerken gölgeler boy attı kaldırımlarda..."


Şimdi adını hatırlayamadığım bir Fransız fotoğrafçı Paris gecelerine bakarak şöyle bir söz edivermiş: "Gölgelerin sahiplerinden daha uzun olduğu yerlerde güneş yok olmuş yani karanlık aydınlığın yerine geçmiş demektir."

Karanlıktan, güneşten ve gölgeden bahsederken ilk haliyle ne güzel, ne alımlı bir söz değil mi? Uzun gölgeler, kısa gölge sahipleri, karanlık ve güneş…

‘Vay be’ diyesi geliyor insanın, demek ki neymiş: güneş yok olunca, karanlık aydınlığın yerine geçiyormuş ve böylece gölgeler sahiplerinden daha uzun oluyorlarmış…

Oysa biz Doğulu toplumlar, daha özel bir bakış içerisinde ise Müslümanlar, görüntüyü de, gölgeyi de, hem gündüzün hem gecenin yaratıcısı olan Allah’tan bilenler; bu Frenk fotoğrafçısının sözünü hiç de onun dediği gibi aydınlık ve karanlık kombinasyonlarında aramayabiliriz…

Hatta ve hatta karanlıktan öte gecenin hikmetine bakarak görüntümüzün boylu boyunca yere/toprağa kapaklanmış, görüntü olarak kendimizde ne kadar büyüklük vehmedersek edelim, gölgemizin toprağa düşmüş halini ya da toprağa yakınlığını düşünerek bir başka yoldan bir başka fikre ulaşabiliriz…

İyi ki gece varmış deriz belki; iyi ki geceler boyu gölgelerimiz görüntümüzün rağmına toprağa daha uzunca düşer, toprağa uzanır, toprağı kucaklarmış vesselam…

Mesele bakış açısından ziyade bakışa yön veren idrakin kaynağındaymış demek ki…

Zira bazı güneşli zamanlarda ışığın geliş biçimine göre de uzayıp kısalabilirmiş gölgeler…

Ve ister uzarken isterse kısalırken gölgenin düştüğü tek yer ise her daim toprak olurmuş…

Gün içindeki, aydınlık vakitlerdeki gölge öyle bir an gelir ki, tam da çivi gibi çakıldığı yerde, ya topuklarına ya sağına soluna yada ayaklarının ucuna doğru, toprağa sadece toprağa bakmaya zorlarmış insanı…

Aydınlık vakitlerde ise gölge, görüntünün yanında, yanıbaşında toprağın tam üzerinde olurmuş kimi zamanlar…

Ve gece karanlığının üstünde mübarek bir kandil gibi parlayan ay ışığındaki gölge; karanlığın ortasında dört bir yana uzanırken ne kadar ileriye, ne kadar öteye, ne kadar uzağa bakılırsa bakılsın şaşırtıcı biçimde yine toprağı gösterirmiş insanoğluna…

Şöyle bir şey söylermiş sanki de gölgelerimiz gün içerisinde yada gece boyunca…

"Mağrurlanma insanoğlu senden büyük Allah var..."

Herkes padişah olamayacağına göre kendi uyarıcısını kendi yanında, kendi içinde taşımalı, kendi cumasında kendi kendisini selamlamalıymış nitekim…

Kendi kendine hatırlatmalıymış insanoğlu…

Aydınlık ya da karanlık hikayesi bir yana, gözünü dünyaya diken 'Frenk Algısı'nın sadece durduğu yerle kaim kıldığı aydınlık, karanlık ve gölge kombinasyonu işin içine ‘zaman’ ‘insan’ ve ‘iman’ katılınca bir başka yere de götürebilirmiş insanoğlunu…

Varsın kim hangi zaman parçası için ne söylerse söylesin, herkesin söylediği kendi zamanınca, kendi sanatınca ve kendi imanınca anlam kazanırmış…

İyi ki gece varmış, iyi ki geceler boyu gölgelerimiz görüntümüzün rağmına uzun, upuzunca toprağa düşer, toprağı kucaklar, toprağa uzanırmış ve şöyle bir gerçeği fısıldarmış her daim…


"Mağrurlanma İnsanoğlu senden büyük ALLAH var…"


Şahin Torun, 17.10.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Yukarıdaki yazı 2007 'de yazılmıştır.

Seçkin Deniz Twitter Akışı