"Ve bir akşam daha gelip dayandı zamanın kapısına
Gün geceye dönerken gölgeler boy attı kaldırımlarda..."
Şimdi
adını hatırlayamadığım bir Fransız fotoğrafçı Paris gecelerine bakarak şöyle
bir söz edivermiş: "Gölgelerin
sahiplerinden daha uzun olduğu yerlerde güneş yok olmuş yani karanlık
aydınlığın yerine geçmiş demektir."
Karanlıktan,
güneşten ve gölgeden bahsederken ilk haliyle ne güzel, ne alımlı bir söz değil
mi? Uzun
gölgeler, kısa gölge sahipleri, karanlık ve güneş…
‘Vay be’
diyesi geliyor insanın, demek ki neymiş: güneş yok olunca, karanlık aydınlığın
yerine geçiyormuş ve böylece gölgeler sahiplerinden daha uzun oluyorlarmış…
Oysa biz
Doğulu toplumlar, daha özel bir bakış içerisinde ise Müslümanlar, görüntüyü de,
gölgeyi de, hem gündüzün hem gecenin yaratıcısı olan Allah’tan bilenler; bu
Frenk fotoğrafçısının sözünü hiç de onun dediği gibi aydınlık ve karanlık
kombinasyonlarında aramayabiliriz…
Hatta ve
hatta karanlıktan öte gecenin hikmetine bakarak görüntümüzün boylu boyunca
yere/toprağa kapaklanmış, görüntü olarak kendimizde ne kadar büyüklük
vehmedersek edelim, gölgemizin toprağa düşmüş halini ya da toprağa yakınlığını
düşünerek bir başka yoldan bir başka fikre ulaşabiliriz…
İyi ki
gece varmış deriz belki; iyi ki geceler boyu gölgelerimiz görüntümüzün rağmına
toprağa daha uzunca düşer, toprağa uzanır, toprağı kucaklarmış vesselam…
Mesele
bakış açısından ziyade bakışa yön veren idrakin kaynağındaymış demek ki…
Zira
bazı güneşli zamanlarda ışığın geliş biçimine göre de uzayıp kısalabilirmiş
gölgeler…
Ve ister
uzarken isterse kısalırken gölgenin düştüğü tek yer ise her daim toprak
olurmuş…
Gün
içindeki, aydınlık vakitlerdeki gölge öyle bir an gelir ki, tam da çivi gibi
çakıldığı yerde, ya topuklarına ya sağına soluna yada ayaklarının ucuna doğru,
toprağa sadece toprağa bakmaya zorlarmış insanı…
Aydınlık
vakitlerde ise gölge, görüntünün yanında, yanıbaşında toprağın tam üzerinde
olurmuş kimi zamanlar…
Ve gece
karanlığının üstünde mübarek bir kandil gibi parlayan ay ışığındaki gölge;
karanlığın ortasında dört bir yana uzanırken ne kadar ileriye, ne kadar öteye,
ne kadar uzağa bakılırsa bakılsın şaşırtıcı biçimde yine toprağı gösterirmiş
insanoğluna…
Şöyle
bir şey söylermiş sanki de gölgelerimiz gün içerisinde yada gece boyunca…
"Mağrurlanma
insanoğlu senden büyük Allah var..."
Herkes
padişah olamayacağına göre kendi uyarıcısını kendi yanında, kendi içinde
taşımalı, kendi cumasında kendi kendisini selamlamalıymış nitekim…
Kendi
kendine hatırlatmalıymış insanoğlu…
Aydınlık
ya da karanlık hikayesi bir yana, gözünü dünyaya diken 'Frenk Algısı'nın sadece
durduğu yerle kaim kıldığı aydınlık, karanlık ve gölge kombinasyonu işin içine
‘zaman’ ‘insan’ ve ‘iman’ katılınca bir başka yere de götürebilirmiş
insanoğlunu…
Varsın
kim hangi zaman parçası için ne söylerse söylesin, herkesin söylediği kendi
zamanınca, kendi sanatınca ve kendi imanınca anlam kazanırmış…
İyi ki
gece varmış, iyi ki geceler boyu gölgelerimiz görüntümüzün rağmına uzun,
upuzunca toprağa düşer, toprağı kucaklar, toprağa uzanırmış ve şöyle bir
gerçeği fısıldarmış her daim…
"Mağrurlanma
İnsanoğlu senden büyük ALLAH var…"
Şahin Torun, 17.10.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Şahin Torun Yazıları