"Bugünkü halindeki HDP'ye verilen destek, Batı'nın Kürtleri bölgede fedai olarak kullanmasına izin vermek demektir."
PKK, Ak Parti iktidarına kadar, sistem tarafından sadece yok edilme mücadelesiyle karşılaştığı için silahlı varlığını izah edebiliyordu. "Kürtlerin varlıklarının inkar edildiği, 2. sınıf vatandaş olarak görüldüğü, dil, kültür ve geleneklerinin yok farzedildiğini" öne süren PKK, sorun olarak gösterdiği bu konularda Ak partinin attığı önemli adımlar sonucu varlık nedenini kaybetmiştir.
PKK'nın varlığının devam etmesini isteyen ve onu taşeron olarak kullanan Batı, o nedenle KOBANİ ve IŞİD üzerinden ona yeni varlık nedeni üretmiş ve de her tür desteğin yanı sıra ona silahlı desteği de mantıksal hale getirmiştir.
Eğer bugün Suriye iç savaşı ve Irak'ın içine düşürüldüğü durum,IŞİD olmasaydı KCK/PKK'nın sadece Türkiye'de değil bölgede de silahlı varlığının devamı imkansızdı. Irak'ta bölgesel bir Kürt Devleti kurulmuş, İran PJAK'ı pes ettirmiş, Esed ise PKK ile anlaşarak Kürtleri tamamen baskıyla kontrolü altına almıştı.
Böylesi bir ortamda PKK'nin Ak Parti'nin attığı adımları kendi başarısı diye lanse ederek kolayca silah bırakması ve siyaset yoluyla entegrasyonu hızlandıracaktı.
Sol bir ideolojiye sahip olan PKK'nın bu aşamada Türkiye'nin bütününü kapsayan yeni bir sol parti olarak kitleselleşmesi kolayca mümkündü. Zira terörün tamamen bitmesi ve yeniden tüm halkların elele vermesiyle ortaya çıkacak sinerjiyi iyi değerlendiren geçmiş hafızamızı yoklatan bir sol parti Türkiye'de çok şeyi değiştirebilirdi. Ve Ak Parti'nin ardından bu ülkeye umut verebilecek tek parti olabilirdi.
HDP, bu hedefle, bu zamanlamaya denk düşecek şekilde kuruldu; ancak Batı, Irak ve Suriye üzerinden bölgeyi karıştırarak PKK'ya bölgede yapılanma, devletcikler kurma vaadinde bulundu ve onu taşeron olarak yanına çekti. Bu arada KCK ile iyi ilişkiler geliştiren İran'la da anlaşarak bölgede PKK'ya rahatça davranacağı bir alan açtı. Böylece Türkiye'nin PKK'yı silahsızlandırmasının ve barışın önünü kesti; PKK'nın silahsızlanmasını önledi ve HDP'nin hedefini değiştirerek HDP'yi bölge taşeronlarından biri olarak kullandığı Kandil'e eklemlendirdi.
Bu aynı zamanda (Bu konularda ne düşündüğü bilinmeyen) Öcalan'ı etkisizleştirmek demekti. Hatta, IŞİD'i Koban'i üzerine salarak Öcalan dahil kimseden farklı bir ses çıkabilmesini imkansızlaştırmak demekti..
Bu şartlarda Öcalan'dan PKK'nın silahsızlanmasını, Suriye parçalanırken bir Kürt devleti kurma fırsatını eliyle itmesini istemek olabilecek şey değildi. Zira Türkiye'nin bu aşamada PYD'ye yardımları göz önüne alınırsa Öcalan'ın hangi durumda olduğunu anlayabilmek mümkün.
Yani Erdoğan ve Öcalan, PKK'yı silah bırakma noktasına getirdiği bir anda HDP'yi de kumpasına dahil eden Batı ile karşılaşmıştır.
Eğer, HDP daha doğrusu Demirtaş, Batı'ya ve Kandil'e teslim olmayıp, Batı'nın/Kandil'in bölge hesaplarına alet olmadan, PKK'nın Türkiye'de silahsızlanmasına katkı sunup, siyaseten kitlesel bir Türkiye partisi olma yolunu izleseydi, bugün hem Kürtleri refaha, huzura kavuşturmuş olacaktı, hem de kitlesel bir parti olma yolunda büyük adımlar atmış olacaktı.
Batı tarafında yer aldırılan Demirtaş'ın artık bu trenden inme şansı yok.
O nedenle HDP, yenilenmek, Demirtaş ve ekibinden kurtulmak ve PKK'yı Türkiye'de silah kullanmaktan vazgeçtirmeye zorlayan, barışçıl, bölgedeki Kürt politikalarını Türkiye üzerinden okuyan bir yapıya bürünmek zorundadır.
Bunun için ise (geldiğimiz noktada) HDP'nin bölünmesi veya barajın altında kalmasından başka bir şans gözükmemektedir. Eğer, Demirtaş'lı HDP yeniden barajı aşarsa önümüzdeki süreç daha zorludur. Zira o zaman PKK sorununun halledilebilmesi için çıkarları nedeniyle bölgeyi kan gölüne çeviren güçleri alt etmek veya onlarla uzlaşı sağlamak gerekmektedir.
Önceki seçimde HDP'ye destek veren emanetçilerin kürtleri Batı'nın piyonu haline getirmek istediğini görmek gerek. Zira artık bugünkü halindeki HDP'ye verilen destek, Batı'nın Kürtleri bölgede fedai olarak kullanmasına izin vermek demektir.
Adnan ONAY, 21.10.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar