"Bundan sonra öfke bize, uysallık size, güceniklik bize, gönül alma size..."
Seçimin en büyük kaybedeni siyasi partilerden biri olmadı. Seçime giden bir ülkeyi, seçmenleri iç savaşla, oluk oluk kan akmasıyla, darbeyle tehdit eden, toplumda mevcut siyasi kamplaşmanın kat be kat üstünde bir kamplaşma havasını yayan, gerilimi artıran, olağanüstü hal ruh hallerini Türkiye’ye dayatan, diktatörlük, Saray Gladiosu, Ankara’nın ortasında gibi lafları utanmadan dolaşıma sokan, hükümetle olan meselesi yüzünden silahlı bir örgütün, gayrimeşru bir paralel yapının arkasından ateş açan Türkiye’nin eski hakim aydın takımı kaybetti.
Seçimin ikinci kaybedeni de seçime giren partilerden biri değil. Türkiye’yi 2 yıldır yanlış okuyan, Türkiye hakkında siyasi aktivistlik yapan yabancı medya temsilcilerinin haberlerini ve sayıları 20’yi geçmeyen birbirinden farksız isimleri referans alması yetmezmiş gibi son olarak 60 yıllık NATO müttefikini, 5000 kişilik bir silahlı örgüt için karşısına almış Batı da seçimin kaybedeni oldu.
Gazetelerinden açıkça AK Parti’ye oy vermeyin çağrıları yapacak hale gelmiş, Türkiye’yi demokratikleştirmesini ise silahlı bir örgütün siyasi kanadı olan ve yüzde 10’u temsil eden bir partinin, eli silahlı gerilla komutanları tarafından atanmış liderinden bekleyen Batı şimdi 4 yıl daha başta Suriye ve mülteciler konusu olmak üzere birlikte çalışmak zorunda olduğu Türkiye’nin demokratik seçimine saygı duymak ve bir balkon konuşması yapmak zorunda.
Seçimin üçüncü kaybedeni aslında adı itibarıyla bir parti ama ne siyasi ne de resmen seçime girdi: PKK. 7 Haziran tablosunu devrimci halk savaşı için bir imkanı özyönetim fantezileri için bir onay zanneden Kandil’deki savaş lordları ilk cevabı Devrimci Halk Savaşlarına katılmayan halktan, özyönetim ilanlarına gelmeyen Kürtlerden almıştı. Ama ısrarla bunu görmediler, üstelik her gün insanları öldürüp hem de suçu Saray’a atma kurnazlığında ısrar ettiler.
Belki bununla Türkiye’nin ve dünyanın Batı’sındaki fan gruplarını ikna ettiler ama günlük hayatlarını doğrudan mahvettikleri Kürtleri kandıramadılar. Öcalan’ın silah bırak çağrısına uymayan PKK’ya bu kez doğrudan Kürtler “Silahı bırak artık” dedi. PKK’nın aklı 70’lerde kalmış, dağdan inişi artık siyasi değil antropolojik bir mesele olan lider kadrosuna da “Biraz büyü, bırak bu arkaik ergen fantezilerini 2015’e gel” demiş oldu.
Ve seçimin seçime bile girmeden kaybedenler listesinde son sırada cemaat var. Onlar çoktan kaybettikleri için son sıradalar. Ama kaybettiklerinin bir türlü farkına varamadıkları için kitlelerini yalanlarla kandırmaya devam ettiler, onları kaybedilmiş bir savaşın cephelerine taşıdılar, kriminalize ettiler, nefret objelerine çevirdiler. 1 kasım tablosu Fethullah Gülen’in büyük hırslarını dizginlemez belki ama onun 'İslami’den çok 'istihbari' sahte dünyasında yolunu kaybetmişler için yeniden bir uyanış vesilesi olabilir.
Ve seçimin resmen kaybedenleri...
İlk sırada Demirtaş geliyor. Kürtlerin barış için ona emanet ettiği oyları öfkeli laik Türklerin kavgalarına meze yaptı. Çözüm sürecinin en büyük düşmanı, KCK davalarının banisi cemaatin önünde siper oldu. Türkiye Türklerindir gazetesinin camını okşadı. Cihangir’in, CNN’in sahte Kürt Obaması, Yasin Börü’nün annesinin “Katil Silhosu” oldu. Kandil’i, İmralı’ya tercih etti. Saray Gladiosu saçmalıklarının arkasına saklandı, çözüm için muhatabı olan iktidarı 7 Haziran’dan sonra ilk açıklamasında asmayıp, yargılanmakla tehdit etti. Elinde tek bir delil olmadan AKP’yi ve Erdoğan’ı katliam yapmakla suçladı. MLKP’yi AK Parti’ye tercih etti. Kürtler de onu kılpayı Meclis’te tutup, Kandil’in kuklası olmayı bırak, askerî vesayete karşı çık, hendeklerde değil, Meclis koridorlarında yürü dedi...
Seçimin ikinci kaybedeni Devlet Bahçeli oldu. AK Parti’ye karşı 10. kez kaybetti, ama yine kaybetmemiş gibi yapma ihtimali yüksek. Çözümün değil sorunun parçası olmakta, artık mizah malzemesi olan 'Hayır’larda ısrar etti. PKK, AK Parti’yi doğrudan düşman bellemişken ona PKK ile çatışmadan da oy çıkmadı. Eski bir siyaset neslinin son temsilcilerinden biri. Devam ederse AK Parti büyür, MHP o kurt işaretini yapanların marjinal bir partisi olmaya kadar geriler.
Ve tabii Kılıçdaroğlu... Yine olmadı. CHP’yi klasik tabanından farklı mecralara açmak için elinden geleni yaptı, ama ikna edici olamadı. Herkese mavi boncuk siyaseti tutmadı. CHP’nin hantal yapısı ve sicilini değiştirecek kadar bir özgül ağırlığı olmadı. Kendisiyle özel görüşme yapan Başbakan’ı emanet ettiği bilgileri açıklamakla tehdit etmesi yakışık almadı, şık görünmedi. Cemaatle arasına mesafe koyamadı. PKK’ya çaktırmadan göz kırpmaları net görüldü. Merkez medyanın gücünü çok abarttı. Alternatifleri kendisinden iyi ve parlak değil ama artık işi zor...
Ve kazananlar...
Tabii ki 1 Kasım’a Türkiye’yi siyasi aklıyla taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan. Siyasi dehasını ortaya koydu. Türkiye’nin Fetret Devri'ni bitirdi. Dört bir taraftan gelen saldırılara karşı istikrarın temsilcisi oldu. Türkiye halkı dünyaya karşı onun arkasında durdu. Beştepe’de artık daha güçlü ve kendinden emin.
Tahminler;
Beştepe’nin balkonuna belki çıkmayacak, ama bundan sonra Türkiye’yi normalleştirecek, kilitli kapıları açacak, ona karşı öfkeli kitlelerin kalplerini yumuşatacak, Anayasa’nın ve sistem değişikliğinin takipçisi olacak. Kürtlerden gelen desteği çözüm sürecini buzdolabından başka bir formda çıkararak gösterecek.
Ve tabii Başbakan Davutoğlu... Bu kez kendine has üslubuyla yürüttüğü kampanyayla rakiplerine bile Sayın dediği üslubu, sakinliği, mevzuya hakimiyeti ve ciddiyetiyle AK Parti’nin yeniden 2011’lerdeki oy oranını yakalamasını sağladı. Milliyetçilerden de AK Parti’ye küskün Kürtlerden de aynı anda oy almayı başardı. Türkiye’nin önünde açılan dört yıllık seçimsiz yıllara da damgasını vuracak, AK Parti’nin daralmadan genişlemeye geçen devrinde yol açacak.
Türkiye’nin 2 yıllık Fetret Devri bitti. Şeyh Edebali’nin nasihatini yeniden duvardan indirme vakti geldi.
7 Haziran’dan sonra ilk işleri "yargılanacaksınız" diye bağırmak olan, eski defterleri kapatamayan, intikam peşinde koşan muhalefet kaybetti. AK Parti hâlâ Türkiye’nin seçmene gelecek vadeden tek alternatifi olduğunu ortaya koydu.
Şimdi Türkiye’yi silahtan, gayrimeşru yapılardan temizleyip yoluna sokmak, gelecekten umutlu olanlar cephesini genişletmek, kendi ülkesinden nefret etmeyen insanlara el uzatmak, kavgalılara onurlu çıkışlar açmak zamanı...
Bundan sonra öfke bize, uysallık size, güceniklik bize, gönül alma size...
Yıldıray Oğur, 02.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yıldıray Oğur Belgeselleri
Yıldıray Oğur Yazıları
Takip et: @yildarado
Sonsuz Ark'ın Notu: Yıldıray Oğur Beyefendi'den yazılarının yayını için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 05.07.2015
Yazının ilk yayınladığı yer: Türkiye Gazetesi
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/588633.aspx