Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
“Kim bilir hangi insanın bozduğu anlamı kulağımız sağırlaşarak dinliyoruz.”
Doğa’nın
sâkin ve sessiz olduğunu söyleyenlere
gülümsüyorum… Hafifçe esen kuzey rüzgarlarının sesini duyuyorum ben. Bazen
Yıldız, bazen Etezyen, bazen Poyraz, bazen de Karayel… hepsinin de ayrı sesleri
var… Dibindeki milyarlarca sese dayanamayıp yüzeye doğru dalgalanan suyun
sesini de duyuyorum. Doğadaki ağaçlardan yapılmış gemimin çıkardığı seslere karışan
insan sesine de âşinayım, güneye doğru yürüyen içimdeki sese de. Hiçbir şey
sessiz ve sakin değil.
Yol’dan yazıyorum size dostlar, yolculuğumdan. Koylarda yaptığımız sohbetlerin yüzyüze olmak gibi bir sıkıntısı var. Yüzyüze olmak, beklenti demek; yüzüne bakmazsan karşındakinin, merak eder, sorar; yüzüne bakarsan her bakışında kendine göre anlamlar bulur, sorar. Sorularla dolu bir sessizlikten ya da sukûnetten bahsedebilir misiniz? Beklenti varsa, ki bu bilgi beklentisi de olsa, sessizlik olabilir mi? Hayatın anlamını merak eden insan nasıl sessiz ve sâkin olabilir ki?
Anlam
gezintilerine çıkmak için, anlamlarla ilgili bilgileri olmalı insanların. Hayat
nedir, anlamı nedir? Hangi din, hangi felsefe anlamları doğrudan hayatın
anlamlarına bağlıyor, bilmek şart. Hayatın bir tek anlamı mı var ya da birden
çok anlamı mı?
Birden
çok anlamı olan hayat için birden çok şey yapmak gerek. Anlamları çeşitlendirdiğiniz
anda, anlamların size ne anlattığını merak etmek zorundasınız, sizden öncekiler
ne anlam vermiş hayata, verdikleri anlam hayatın gerçek anlamını anlamalarına
yardım etmiş mi? Ya da verilmiş anlamların içinde kendi hayatının anlamlarını
bulamayanlar ne yapmalı?
Yine de
bir sessizlik var denizde, bir sükûnet, çünkü anlamların sıkıcı, sıkıştırıcı
sorularının başka seslerden size ulaşmaları mümkün değil. Ama ya zihninizin
içindeki sesler? Geçmişte zihninize sokuşturulmuş hazır anlamların sahipleri,
ölmüş olsalar da siz yaşadığınız sürece size fısıldarlar.
Yiyecekleriniz,
içecekleriniz, kıyafetleriniz, ilişkileriniz, uyumanız, düşünmeniz, konuşmanız
sizden öncekilerin size aktardıklarından ibarettir. Ve siz bu seslerden nereye
giderseniz gidin kurtulamazsınız. O seslerin anlattığı anlamların içinden yer,
içer, giyinir, uyur, düşünür, konuşur ve ilişki üretirsiniz.
Sessizlik,
ah; keşke olabilse…
Yalnızlıktan
şikayet edersiniz; yalnız olmayan varmış gibi… yalnızlık Allah’a mahsustur
derler ya, ama oysa hepimiz tek başına yaratılmış yalnız varlıklarız ve bu
yalnızlığımızda olgunlaşır ya da vahşileşiriz. İşte anlam gezintilerinin önemi
bizi bu iki sonuçtan birisine ulaştırdığında ortaya çıkar.
Anlamlardan
bu yüzden emin olmalıyız, anlamların doğruluğundan. Belki de Allah’ın bizler
için ürettiği bir tek anlam vardır bu hususta. Anlam’ın doğruluğuna güven
duymamız için bize peygamberler ve kitaplar gönderen Allah, bizi hangi anlam
için yarattı, hangi anlam için yaşatıyor ve hangi anlam için öldürüp diriltecek
ve sonra yargılayacak?
Allah
bizleri kendisine ibadet etmemiz için yarattı. Bu bu kadar yalın ve açık, ama
neden bizi doyurmuyor bu anlam? Nasıl ibadet edeceğimizi bilmediğimiz için mi?
Allah’ı zikretmek bizi huzurlu kılacak tek şey ise, zikrin anlamı nedir? Ya da
zikrettiğimiz halde huzur gerçekten kendi anlamı ile bizi huzurlu kılıyor mu?
Allah, nasıl ibadet edeceğimizi de anlatmış. İnsanların anlamların doğruluğuna karşı yürüttükleri
savaş, insan yaratıldığından bu yana sürüyor. Anlamı verilmiş her şeyi kendi anlam zeminine taşıyor. Nefs dediğimiz güç, her şeyi insanın verdiği anlama
zorluyor ve sonra, kaçışlardan bir yol olarak karışık anlam haritamızla zikre
doğru çaresiz kalıyoruz. O zikir bize huzur verir mi? Allah’ın yapın
dediklerinden kaçmak, yapmayın dediklerine koşmak için verdiğimiz diyet nedir
huzursuzluktan başka?
Hayatın anlamı,
yaşadığımız her şeye dair anlam türlerinin her birinin gerçek anlamları ile
hayatımızda yer aldığında ortaya çıkabileceğini düşünmemiz gereken somut bir
şey olmalı. Yalan söylüyorsak, haksızlık yapıyorsak, doğru sözün ve hakkın
bizden alacağı anlam vardır hayatımızda; hangi cesaretle anlamını tersyüz
ettiğimiz şeyin kendisine ait anlamından gelebilecek olan huzuru istiyoruz ki?
Her bir parçası kendi anlamından koparılmış bir halde bir araya getirilmiş bir geminin gemi olabilmesi mümkün mü? Dümen, ‘dümen’in gerçek anlamından koparılarak gemiye monte edilmişse onun bir ‘çapa’dan ayırdedilebilmesi için hangi anlam bizi zorlayacak? Her bir parçası gerçek anlamını kaybetmiş olan bir gemi nasıl denize indirilecek ve nasıl yol alacak?
Her bir parçası kendi anlamından koparılmış bir halde bir araya getirilmiş bir geminin gemi olabilmesi mümkün mü? Dümen, ‘dümen’in gerçek anlamından koparılarak gemiye monte edilmişse onun bir ‘çapa’dan ayırdedilebilmesi için hangi anlam bizi zorlayacak? Her bir parçası gerçek anlamını kaybetmiş olan bir gemi nasıl denize indirilecek ve nasıl yol alacak?
İşte
hepimizin en büyük sorunu bu. İnsanların bozduğu anlamların gerçek anlamlarını
bularak ayrıştırmadan kişiliğini çocukken yaptığımız insanlar, birbirleriyle bu
yüzden itişip duruyorlar, birbirlerinden bu yüzden çok şey bekliyorlar. Ama
hepsi aynı anda aynı anlam gezintilerinden aynı sonuçları çıkarmadıkları için, herkes kendi anlamı imiş gibi yüklendiği anlamlar adına direniyor, dayatıyor ve
belki de kavga ediyor. Anlamsız bir savaş bu bir açıdan… savaşlar gibi
anlamsız.
Her zaman
bir şansımız var. Allah biz yaşadığımız sürece diğer bütün anlamlardan kaçıp
kendi anlamlarına, daha doğrusu gerçek anlamlara ulaşabilmemiz için bize fırsat
veriyor.. Peki Allah’ın anlamı ne?
İşte
kafamızın içindeki seslerin uğultuya dönüştüğü an, Allah’ın anlamını
sorgulamaya başladığımız andır. Bir sürü dinî ve felsefî öğretinin anlattığı
birbirinden karışık, birbirini yalanlayan Allah tanımı ve anlamı arasından
sıyrılıp çıkabilecek miyiz? Hangi Allah’ı zikrettiğimizde huzur bulacağız?
Oysa bir
tane Allah var, eşi ve benzeri olmayan, her şeyi yaratan, yöneten ve gözeten,
her şeyi bilen, gören, duyan, her şeye güç yetiren, doğmamış, doğurmamış ve
doğurulmamış, başka ortağı olmayan bir tek Allah var. Kaç insan bu Allah
tanımını kabullenerek, o tanımın içindeki Allah’ın anlamını hissederek
zikredebiliyor? Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Hindu, Ateist ve diğer tüm
dinlerden kaç insan ne tür bir anlam kavgasında boğulduğunun farkında?
Allah
bize bir hayat verdi ve o hayatı bizden alacak; sonunda da o hayatı nasıl
geçirdiğimizi bize soracak.
Bu deniz
bu sessizlik işte size anlattığım sesleri de içeriyorken nasıl sessiz ve sâkin
olabilir dostlarım?
Ezanlar duyuyorum
o seslerin içinden, çağırıyorlar, ‘Kurtuluşa gelin’ diyorlar, “Namaza gelin”,
diyorlar ve “Allah’ın en büyük olduğunu” söylüyorlar, “Allah’tan başka ilah
olmadığını” ilan ediyorlar, “En son elçinin de Allah’ın elçisi olduğunu”
duyuruyorlar… Anlam gezintilerini her an bitirecek çağrılar alıyoruz ezanlardan;
duyuyor ve anlıyor muyuz? Sanmıyorum…. Kimbilir hangi insanın bozduğu anlamı
kulağımız sağırlaşarak dinliyoruz.
Balıkların,
kuzey rüzgarlarının sesine karışan, yelkenlerin hışırtılarını müziğe dönüştüren
seslerini de duyamıyoruz. Oysa onlar da Allah’ı zikrediyorlar; anlam
gezintileri yapmalarına gerek yok, huzursuz olmalarına da.
Evet,
dostlarım, şimdilik bu kadar..Kur’an okuyun, anlam gezintilerine çıkmadan evvel
elinizde sağlam bir anahtar olsun.
Yalnızlığımızda olgunlaşır ya da vahşileşiriz, lütfen unutmayın...
Yalnızlığımızda olgunlaşır ya da vahşileşiriz, lütfen unutmayın...
Yaşlı Bilge, 02.11.2015, 18:15, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 33
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.