2 Kasım 2015 Pazartesi

SA1987/PZ26: Dünya’da Rahat Yok

Dünya’da rahat yok işte. Bir derdi başından savarsın ötekisi başlar.”



Dünya’da rahat yoktur, kim rahat beklerse bilsin ki bu böyledir. Her bir işini yoluna koyarsın, dersin ki tamam, bundan sonra rahat edeceğim, çok geçmez arkasından başka bir şey çıkar, hayat böyledir bir şey diyemezsin. Evi yaptık, el kapısından kurtulduk, dükkanı açtık derken bizim beşinci çocuk oldu, anasının sütü yok. O vakte kadar ineğimiz yoktu, hasbelkader idare ediyorduk, fakat süt lazım, her gün sütü nerden bulup da çocuğa içireceksin. Öyle şimdiki gibi bol süt yok. Dükkanda şişede, kutuda pastörize süt var, satıyordum, ama çocuğa taze süt içirmek lazım.

Gittik bir inek aldık, tabi ahır da lazım ineğe. Tuğla, harç derken duvarlarını ördüm ahırın, üstüne de çinko çaktım. Bizim betondan bir oda, üstü çinko kaplı mutfağımızla beraber bir de ahırımız oldu. Lakin dert btmez dedim ya…  süt-yoğurt buzdolabı olmadan bozuluyor, köy gibi değil, sıcak Adana. Rahmetlik anam, “Yok” dedi, “Borcun var, dolap alma.”


Anam fukara hem temkinliydi, tek başına iki çocuk büyütmüş, hem kadını olmuş hem erkeği evinin, nihayetinde anan, kırsan olmaz, dinlemesen olmaz. Almadım dolabı bir zaman… Çok sürmedi, anam baktı olmuyor, “Git al dolabı” dedi. Aldık. Aldık, ama buzdolabı bir keyif; yemeğin, sütün, yoğurdun bozulmuyor; o yaz günlerinde soğuk su içebiliyorsun. Buzdolabın yoksa ya buzcudan buz satın alıyorsun ya da komşudan buz istiyorsun. Ayran içeceksen eğer sıcaksa ağzının tadı bozuluyor. İçine bir parça buz attın mı sürahinin, değme keyfine.

Hep söylüyorum; yeni nesil yokluğu bilmez, gaz lambasını bilmez, gaz ocağını bilmez, odun sobasını bilmez, buzdolabının yokluğunu da bilmez. Elektrik var, var ama gök gürüldese kesilir, ya lüküs yakacaksın ya da gaz ocağı. Tüp pahalı kaç kişi lüküs yakar ki? Ama herkesin evinde gaz lambası var.

Bu gaz lambasının marifetleri çoktur, bir evin kızı varsa o lambanın camı isliyse kimse o evden kız almazdı, "Pasaklı kız" derlerdi. O lambanın camı her sabah tertemiz silinecek, öyle askıda duracak lamba. Kaç kızımız şimdi böyle ölçülerle isteniyor ki?

Neyse. Buzdolabını aldık almasına da elektrik faturası fena halde kabardı. Elektrik pahalı. O vakte kadar bir ampul yakmışsın hepsi o. Ütümüz de kömürlü… Öyle herkesin evinde elektrikli ütü de yok, ağaların evinde bile kömürlü ütü ile ütü yapıyor hizmetkârlar. Şükür ki o vakitler bir su bir de elektrik faturamız var, ya şimdi? Say say bitmez ödemeler…

Tamam her şeyimiz kıttı, ama giderimiz de kıttı. Dedikodu şimdiki gibi vardı, ama kim bilir kaç senede bir bir araya geleceksin de iki laf edeceksin. Şimdi herkesin elinde bir telefon, yanındaki ile konuşan bile yok. Bir evde kaç nefer varsa o kadar telefon var, buna para mı dayanır? Telefon faturası bir tane iken 3-4 tane oldu, bir de internet çıktı, onun da faturası var. İnternet güzel şey, amma ömrünü orada geçirdiğin zaman ne itibarı kalıyor?

Yoksulluk itibarı olan bir şeydir, öyle şımarıklık, kendini beğenmişlik, başkasına hor bakmak olmaz yoksullukta. Yoksul keserini de paylaşır ekmeğini de. Evinde pişenin kokusu komşusuna gitmiştir diye bir tabak da komşusuna gönderir. Bitişiğine ev yapacak olan komşusuna “Bir duvar masrafı daha etme, tavanını bizim evin duvarına bindir” der. Şimdi kim yapar bunu? Kardeş kardeşe evinin duvarını verir mi? Niye? Herkes yoksulluğu unuttu çünkü, herkes mal-mülkün tadını aldı.

Bir ceketimiz olurdu, bir de kaputumuz kış için. Bir çift gömleğimiz bir çift pantolonumuz olurdu, kışlık-yazlık ayakkabı nedir bilmezdik, bir ayakkabı alırdık yaz-kış giyerdik. Yoksulduk amma birbirimizin hatırını gözetirdik. Birbirimize ekmeğimizi tuzumuzu verirdik.

Hâlimiz vaktimiz yerindeydi o zamana göre. Şükür bizde bakkal dükkanı var, yokluk bilmiyoruz. Evimizden yağ-zeytin eksik olmazdı. Kim bulmuş ki yesin? Hele yetmişlerde her şey kuyruktu. Yağ kuyruğu, tüp kuyruğu, gazyağı kuyruğu, fatura yatıracaksın su kuyruğu, elektrik kuyruğu. Daha bizim tekel kuyruğu var,  hastane kuyruğu var. Ama kuyruklar bitti, huzur da bitti.

Dünya’da rahat yok işte. Bir derdi başından savarsın ötekisi başlar. Yoksulluğun dertleri adamı pişirir, yoksulluk gittiğinde adamı ne pişirecek? Varlıklının dertleri adam pişirmez dert pişirir.

Kara Davut gibi kitaplar yirminci asrın kadınından, çocuğundan hayır beklemeyin diyorlardı, yirmibirinci asrın erkeğinden de hayır çıkmıyor. Ekmeği kolay kazanan, kıymetini bilir mi?

Durum böyle işte. Varlık da dert yokluk da. Allah bizi hududunu bilenlerden kılsın.


Piro Zaza, Sonsuz Ark, 02.11.2015




Seçkin Deniz Twitter Akışı