"Hayır, hiç kimseyle ilgili bu kadar çok bilgiye ihtiyacım yok. Bu beni hasta ediyor."
Lula Carson McCullers
“Yürek yalnız bir avcıdır” filmini Mücella’nın tavsiyesiyle seyretmiş ve çok tesirinde kalmıştım. Lula Carson McCullers filmi çekilen romanını daha gencecik bir kızken, yirmi üç yaşında yazmış.
Filmi seyrettikten sonra tevafuken eski dergilerimin birinde hayat hikâyesine rastladım. Gördüm ki, elli yıllık ömründe, sayısız gönül kırgınlığı, sayısız acı yaşayan bu kadınla farklı zaman dilimlerinde benzer şeyleri yaşıyor ve aynı duyguları hissediyorduk.
Gizli bir “iç odada” ruhunu sağaltmaya çalışan bu kadınla ilk müştereğimiz onun şu cümlesinde saklı: “Bilmeyi istemediğim şeyleri öğrendiğimde hep hasta olurum.”
Evet, bu.
Bu son derece yalın cümle içinde bulunduğum hali o kadar sarih açıklıyor ki, yanına yöresine başka cümleler eklemeye aslında hiç gerek yok.
Hassaten son zamanlarda o kadar çok istemediğim bilgiye maruz kalıyor, o kadar çok şey öğreniyorum ki, bunları anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak başlı başına yorucu ve beni hasta eden bir çaba ve durum. Kirlilik akıyor bu “bilgiler” in her yanından.
Hayır, hiç kimseyle ilgili bu kadar çok bilgiye ihtiyacım yok. Bu beni hasta ediyor.
Kanser, zaten tek başına üstesinden gelinmesi zor bir hastalıkken bir de etrafa kötü cümlelerle yayılan bu kötü koku, başlı başına yeni bir hastalık sebebi.
İstemiyorum bunu!
Öncelikle, bir şeyleri yazıyla düzgün ifade edebildikleri için yazdıklarını “Kutsal Kitap” gibi önemseyenlerin etrafa kirlilik yaymasından hasta oluyorum.
Bozkırkurdu’nda diyor ki Herman Hesse: “Orta sınıftan biri için kendi ben'inden değerli bir şey yoktur. Dolayısıyla yoğunluk pahasına kendini ayakta tutar, güven içinde yaşar… Bu yüzden, yaratılış bakımından, orta sınıfa mensup biri güçsüz bir yaşam dürtüsüyle donatılmıştır, korkaktır, kendisini elden çıkarmaktan çekinir…”
Herman Hesse’nin “Korkak ve kendisini elden çıkarmaktan çekinenler” dediği insanların, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi beğenmeyerek sürdürdükleri hayatlarında, haset içinde cayır cayır yandıklarını görmek çok acı. Adam gibi üç beş cümle kurabilecek kabiliyete sahip olmak dostlarla yaşamaktan daha önemliyse ne yapayım o kabiliyeti.
Bu yazıya ilham veren (!) kabiliyetli insanlar dâhil herkesi kalbimi acıtacak kadar derinden anlıyor ve fakat onlara hak veremiyorum. Onlardan yayılan kesif huzursuzluktan kaçıyorum artık.
Bahsettiğim insanların mutlak bir kötülük içinde olmadıklarını biliyor, ama karanlık taraflarından yayılan kötü kokudan kaçıyorum.
Çünkü onlarla irtibatta olduğumda, onların acımasız kelimeleri ve cümlelerinden bende kalan koskoca bir utanç oluyor.
Hele dostlarım hakkında kötü şeyler söyleyenler başka “dostlar” olduğunda bu utanç katbekat artıyor ve hasta oluyorum işte; fiziken ve ruhen hasta oluyorum.
Oysa ben şimdi, ölümü, iliğimde kemiğimde ve hayatımı da kelimenin tam manasıyla pamuk ipliğine bağlı hissediyorken, tanıdığım herkesle ilgili Ahirete götüreceğim güzel cümlelerim olsun istiyorum ve (elbette Allah izin verirse) onlarla ilgili suallerde güzel şahitlikler yapmak istiyorum. Bunun olmaması için çalışanlara rağmen istiyorum bunu…
Bir gün ameliyatlarla eksilen bedenimin üzerini toprak kaplayacak.
İşte O gün Aziz ve Celil Olan Allah’ın karşısında utanç içinde olmamak için artık dostlarımla ilgili kötü hiçbir şey duymak istemiyorum.
Çünkü “Bilmeyi istemediğim şeyleri öğrendiğimde hep hasta olurum.” Hepsi bu… Hepsi bu…
Neşe Kutlutaş, 05.11.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 15.08.2013)