5 Kasım 2015 Perşembe

SA2000/ME32: Kırılgan Dâhi

Ne fenâ bir öfkeydi bu… ağzım açık bir şekilde onu dinledim, izledim; oysa onun yerinde bir başkası olsa, bu türden iltifatlar ve övgüler karşısında keyifle sırıtır ve şımarırdı.”


Hava hafif serindi; belki de soğuktu, ama soğuk, soğuk olarak adından emin değildi. Daha vakti vardı anlaşılan. Gergin insanların gerginliklerini kısa bir süreliğine terk ettikleri zamandan bir zamandı. Evlerinden birer ikişer çıkmış, sessizce parmaklarını kullanmışlardı ve büyük bir coşkuyla yeri-göğü titreterek evlerine dönmüşlerdi. Ortalık sessiz, keçiler dingindi. Bense tedirgin zamanların insanların ruhlarında bıraktığı izlerin peşindeydim. Değnek İzleri arıyordum. Ki; çok geçmeden bir hışırtı sesi duydum bazı ruhlardan; bir gürültü, kimsenin duymadığı, ama duymadan algıladığı…

Yine kendi sessizliğinde konuşan bir adam vardı baktığım yerde. Ruhuna yaklaştım; hışırtı seslerine kulak kabarttım… Durmaksızın devinen kelimeler başka bir coşkunun asma gökteki hatlarını çiziyordu… Sessizce dinledim…

“Yok böyle olmayacak; bana dâhi olduğumu söylüyorlar, üstün yeteneklerim olduğundan bahsediyorlar, önüme bir ‘Kristal Küre’ koyup geleceği okumamı istiyorlar. Beni ne sanıyorlar ki? Kâhin miyim? Ya da ‘Cam Küresi’ olan masal cadılarından biri mi? Geleceği Allah’tan başka kim bilebilir? Allah’ın bilebileceği şeyleri bilmeye azmeden câhillerden biri miyim? “Sebebi ne?” diye soruyorum. Sebebini söylemiyorlar, yaptığım akıl yürütmelerin sonuçlarının isabetli olması bir dehâ olmamı mı gerektirir? Ya da herkesin dikkat etmeye üşendiği şeylere dikkat ederek yaptığım çıkarımların doğru olması ve gerçekleşen şeyler sonrasında bunun fark edilmesi bana aşırı birkaç sıfat ilave edilmesini mi gerektiriyor? 

Peki, madem öyle ben bu sıradan akıl yürütmeler dolayısıyla bir ‘Dehâ’yım o halde bunu yapmayan sizler nesiniz? Yapamayan değil, yapmayan… aradaki farkı da izah etmem gerekiyor mu? Hepiniz yaptığım şeyi yapabilecek özellikte ve yetenektesiniz; yapamaz değil yapmaz durumdasınız ve üşengeçliğiniz yüzünden benim yaptığım sıradan işlerin ‘Dehâ’ ürünü olduğunu ve bunu benim üstün yeteneklerime bağlamayı düşünerek ve bunu bana söyleyerek kendi tembelliğinizi gizlemeye çalışıyorsunuz. Bunu benden öncekilere de yaptınız ve onlara dilediğiniz gibi davranma hakkı elde edeceğinizi düşündünüz. 

Hayır, ‘Dâhi’ değilim, yaptıklarım 'Dehâ Eseri' de değil, üstün yeteneklerim de yok; sadece istikrarlı bir şekilde araştırıyor, okuyor ve akıl yürütüyorum; bunları da sizlerle paylaşıyorum. Yoksa sizinle paylaşmam mı hata? Evet, evet, beni ilginç ve tuhaf sıfatlarla etiketleyerek bir kenara koyup kendi tembelliğinizi özgürce yaşamak istediğiniz için böyle davranıyor olmanız gerekir. Aksi hâlde ilgilenmeniz gereken akıl yürütmelerim olmalı, ben değil. Kendinize saygınız olmalı ve yaşayan insanlar olarak sorumluluklarınızı eksiksiz yerine getirmelisiniz. 

Allah niçin insanları farklı yeteneklerle yaratsın ki? Bunu neden düşünmüyorsunuz? Öne çıkan kazanılmış özellikleri yüzünden insanların mutlu olduklarını sanıyorsunuz; ‘Hayır’ değiller, işte görüldüğü üzere rahatsız ediliyorum, rahatsız oluyorum. Normal bir insan olarak yaşama hakkım olduğunu görmek zorundasınız, olağan dışı bir hayata sahip değilim, kendi sorumluluklarınızı öteleme hakkı kazanmak için bana ‘Dâhi’ diyemezsiniz, bana ‘Dâhi’ diyerek benimle dilediğiniz gibi kavga etme hakkınız olduğunu sanıyorsunuz. Peki, benim gibi biri ile normal bir şekilde kavga edebileceğinizi sanıyor musunuz? 

İstikrarlıyız biliyorsunuz, önemsemekte istikrarlı olduğumuz gibi önemsememekte de istikrarlıyız, biz ‘Dâhiler’… Buna tahammül edebilecek misiniz? Tahmin edebileceğiniz kadar, yani en az sizin kadar hassasız ve kırılganız, daha da fazlası sizin düşüncelerinizi okuyabiliyoruz. Bunu ‘Kristal Küre’ye bakarak yapmıyoruz, insan DNA’sının muhtemel çıktılarını sizden daha fazla irdelediğimiz için, sözcüklerinizden yola çıkarak zihninizdeki düşünce bileşenlerine ulaşabiliyoruz.  Böylece söylediklerinizden daha fazlasını, yani gizlediklerinizi de anlayabiliyoruz… 

Bunu bilmiyor olabilirsiniz, ama artık bilmeniz gerekir. Odaklandığımız zaman zincir sökümü kolaylıkla ilerliyor ve aklınızdan geçenleri biliyoruz. Dilersek düşüncelerinizi de yönlendirebiliriz sözcüklerimizle, ama bunu kendi ilkelerimize aykırı bulduğumuz için doğrudan soruyoruz. Size ‘Dâhi’ olduğumuzu düşündürten nedir? 

Bu soru sizi kızdırmamalı, nefsinizi hareketlendirmemeli, soruya doğrudan cevap vermeniz en azından nezaketin gereğidir, soruya öfkelenmeniz bunu bir kavga nedeni saymanız ne demek? İzahı gerekli olan bu sizin için, ama yine de bilin ki benim için gerekli değil. İzah ettim çünkü… Sizden fazla bir şey istemiyorum, basit bir soru sordum ve cevabını vermeniz gerekiyor.  Aksi hâlde dâhilerin ne kadar kırılgan oldukları tezini gündeme sokamayacak olmanız mı sizi endişelendiriyor da kavgayı birinci seçenek olarak öne çıkarıyorsunuz. Saklanıyorsunuz ve karşıma nefsinizi dikiyorsunuz. 

Hayır, hayır nefsinizle ilgilenmiyorum, onu hırpalamak da istemiyorum, onun saçmasapan gerekçeleri de umurumda değil. Benim nefsim bana yeter başıma bela olarak, sizinkiyle uğraşamam. Daha iyi şeylere ulaşmak için akıl yürütmenin önündeki engelleri kaldırmamayı istiyor olabilirsiniz, bu sizin tercihiniz, ama lütfen buna beni alet etmeyin. Olur mu? İşim gücüm var, çünkü; sıraya koyduğum binlerce akıl yürütme beni bekliyor. Size kendi yolunuzda başarılar dilerim.”

Ne fenâ bir öfkeydi bu… ağzım açık bir şekilde onu dinledim, izledim; oysa onun yerinde bir başkası olsa, bu türden iltifatlar ve övgüler karşısında keyifle sırıtır ve şımarırdı. Dehâsı’nın verdiği sosyal hakları kullanan diğer ‘Dâhiler’ gibi keyif çatabilir, Kristal bir kuleden insanları izleyerek onlarla alay edebilirdi…

Tuhaftı işte! Şâhit oldum bu tuhaflığa ve belki de ben de gizli bir ‘Dâhi’ olarak tarihe not aldım. Umarım iyi bir şey yapmışımdır.

“Dâhilerin ruhlarının yediği değneklerin izleri böyleymiş demek ki!” dedim kendi kendime ve oradan sessizce ayrıldım.


Mustafa Ege – Perşembe, 05/11/2015 –21:45/ İz Etki Ekinoksları 32



Seçkin Deniz Twitter Akışı