"Herhangi bir otoritenin koyduğu kurallara göre eğitilen herhangi bir insanın özgür olamayacağını ve köle gibi davranacağını öne süren Rousseau beş bölümde kurguladığı ‘Emile’in eğitim macerasını, insan eğitimi ve kültürel gelişim konusundaki kendi özgün ve aykırı düşüncelerinin bir özeti gibi hazırlamış."
Montaigne,
John Locke ve J. J. Rousseau. Eğitim konusunda en fazla düşünen üç batılı usta.
Kökleri farklı biçimlerde de olsa Eflatun’a kadar geriye gider bu üç büyük
ustanın…
Emile
Durkheim ve Max Weber’e gelindiğinde ise tamamen sistematize edilmiş ve
sosyolojiyle ilişkilendirilmiş bir yeni bilim dalı olup çıkar eğitim.
Sonrasında
bütün bu büyük ustaların fikirleriyle ortaya çıkmış birçok modern deneyime
girişilerek postmodern düşünür İllich’in ‘Şenlikli Toplum’ tasavvurundan
Neo-Marksist Joel Spring’in ‘Özgür Eğitim’ine kadar genişleyip şekillenen bir
eğitim endişesinin sürdürüldüğü gözlenir.
Bununla
beraber felsefeden sosyolojiye, iktisadiyattan tarihe, psikolojiden kültüre ve
hatta insanla topluma dair bütün bilimleri kapsayacak biçimde genişlediği
gözlenen bu eğitim endişesinin Batılı toplumlar nezdinde sanki de tek bir
noktada ele alınabilecek kadar belirginleşen ortak bir ‘idea’yı şekillendirdiği
görülür.
Hangi
biçimde olursa olsun ‘insan’ın ‘eğitilebilir bir hayvan’ olduğu düşüncesiyle bu
hayvandan elde edilecek faydayı (pragma) maksimize etmeye endekslenen bu idea
nın izleğinde ise kimi zaman birey’in, kimi zaman devlet’in kimi zaman
toplum’un kimi zaman da dünya’nın eksene oturtulduğu amansız bir arayış dikkati
çeker.
Bu
bakımdan şairlerle güçsüzleri ‘site’den kovalayan Eflatun’la ‘Emile’i eğitirken
nesneler konusundaki yargı yeteneğini başka hiçbir erdemi sorgulamadan sadece
yarar ilkesini gözeterek öğretmeye çalışan Rousseau deneyimi arasındaki
benzerliğe şaşırmamak gerekir…
Zira
Rousseau’yu birçok imkana sahip özel bir çocukla girişilmiş bir romans yazarı
olarak eleştiren H. Legrand’a kulak verecek olursak ‘…Sadece nesneler konusunda
olsa bile böylesine ‘yararcı’ bir düşünceyi yücelterek eğitilen bir çocuk nasıl
eğitilmiş olursa olsun aslında gerçekliğin cihanşumul toplamı demek olan ‘ilim’
düşüncesinden uzak bir şekilde eğitilmiş olacaktır…’
Oysa
tarihin kendinden sonraki bütün zamanlarında büyük bir öğretici olarak
anılmıştır Rousseau ve ikinci romanı ‘Emile’in kahramanı ‘Emile’ de tıpkı
öğreticisi kadar büyük bir öğrenci diye anılmıştır.
Büyük
öğreticinin ifadesiyle ‘Emile’ adlı bu romans ilk elde ‘…düzensiz, arka planı
olmayan bir düşünceler yığını olarak şekillenmiş ve düşünen bir anneye – M.de
Chenonceaux…’ ya yardımcı olmak üzere kaleme alınmıştır.
Herhangi
bir otoritenin koyduğu kurallara göre eğitilen herhangi bir insanın özgür
olamayacağını ve köle gibi davranacağını öne süren Rousseau beş bölümde
kurguladığı ‘Emile’in eğitim macerasını, insan eğitimi ve kültürel gelişim
konusundaki kendi özgün ve aykırı düşüncelerinin bir özeti gibi hazırlamış.
Birinci
bölüm bir ‘yalnızgezer’ olarak Rousseau’nun da sürekli düşkünlük gösterdiği
üzere Emile’ in kırsal bir bölgede anne sütü ile beslenerek yetişip
büyütülmesine ayrılmıştır. Bu bölümde Rousseau kurgulanmış öğrencisini kırsal
bir bölgeye yerleştirmiş ve burada hem duygusal hem de fizyolojik gelişim
açısından oldukça önem arzeden basit bir doğallık içerisinde Emile’in ‘Doğa’ ve
‘Anne’ ile baş başa büyümesi konu edinilmiştir.
İkinci
bölüme Emile’in çocukluk ya da ilk gençlik döneminin hikayesi de denilebilir. 5
yaşından 12 yaşına kadar ele alınan bir süre içerisinde her nedense yetim kalan
ve Rousseau’nun ideal toplumunun temsilcisi yada önderi konumundaki bir
öğretmenin himayesine verilen bir Emile söz konusudur.
Kursağındaki
saf anne sütüyle serpilip büyüyen potansiyel öğrenci, macerasının bu bölümünde
tamamen özgür bırakılarak doğa’nın kucağına yerleştirilmiştir. Neredeyse
çocukça bir ampirizm diyebileceğimiz bir kurgu eşliğinde anlatılan bu evrede
Emile’e düşen tek şey ise‘doğayı izlemek’ ve ‘büyümek’ ten ibarettir…
Anne
kucağından öğretmenin himayesine ve oradan da doğanın tam orta yerine bırakılan
Emile’ e bu evrede ne din, ne devlet, ne otorite, ne ahlak, ne bilim, nede
sanat ve kültür adına hemen hemen hiçbir şey öğretilmemiş yada dikte
edilmemiştir. Çünkü Emile’in özgür olması ve maddi yada manevi bütün otorite ve
baskılardan uzak tutulması amaçlanmıştır.
Rousseau’nun
saf ve doğal öğrencisinin hayatının üçüncü evresi ikinci evreye göre oldukça
kısadır… 3 yıllık bir zaman söz konusudur ve 12 yaşındaki özgür öğrencinin 15
yaşına kadar geçirdiği süre anlatılmaktadır bu bölümde.
Avrupa’lı
Emile’in kaçınılmaz Batı’lı karakteri de bu dönemde anlam kazanmaktadır
aslında, çünkü okuduğu tek kitap olan ‘Robenson Cruseo’ dan ‘Daniel De Foe’nin
anlattığı gibi nerede olursa olsun, isterse tek başına bir ıssız adaya düşmüş
olsun, normal her Avrupa’lı insanın yapması gerektiği gibi Emile’in de daha en
başında ‘doğal’ bir ‘insan’ olarak ‘doğayı ele geçirmeyi’ ve bir ‘küçük
burjuva’ olarak hem doğa hem de dünya karşısındaki rüştünü ispat etmeyi
öğrenmesi gerekmektedir.
Bu
evrede bu kurgulanmış eğitim mucizesine aktarılan tüm bilgiler basit bir
marangoz çıraklığı hariç kitabi olmaktan çok gözlem ve deneye dayalı ‘a-priori’
bilgilerdir…
Genel
olarak fizik ve coğrafya ekseninde kümelenen bu eğitimle verilmek istenen en
önemli terbiye ise Emile adındaki küçük burjuvaya kendi tahayyül ve muhakeme gücünü
geliştirmesi yoluyla ele geçirdiği doğa üzerinde her daim ‘Robinson’ olarak
kalabilmeyi ve dolayısıyla hiçbir zaman ‘Cuma’ olmamayı öğretmekten ibarettir…
Dördüncü
ve sondan bir önceki bölüm ister istemez bir otoritenin öğretmen kılığında da
olsa devreye girdiği bir döneme ayrılmıştır.
Annesinden
ayrılmış, öğretmeninin hizalandırdığı bir özgürlükle büyümüş, soğuğu üşüyerek,
sıcağı yanarak, güneşi, ay’ı , yıldızları, ağacı, toprağı ve yağmuru yaşayarak
öğrenen Emile’e bir iç dünya hazırlanacak zengin bir ruh kazandırılacaktır bu
dönemde.
Dinsiz,
imansız, kanunsuz, kuralsız ve aşk’sız bir halde büyüyen küçük burjuva için
hemcinsleriyle ve diğerleriyle rekabet edebilmeyi öğrenmek için yetişmenin
zamanı gelip çatmıştır artık.
Emile’in
bu evresinde okuru batılı tarzda o zamana kadar alışılmadık bir eleştiriyle baş
başa bırakır Rousseau. İlk
yapılacak iş Emile’in iç dünyasını geliştirmek ve sağlıklı ve duygusal bir ruh
hali kazanmasına yardımcı olmaktır.
İşte
tam da bu evrede Rousseau’nun savunduğu özgür ve doğal eğitim kıracak biçimde
bir yönlendirme dönemi başlatılarak bütün eski Yunan klasikleriyle kadim
Batı’lı tarih kitapları gündeme getirilmiştir.
Artık
delikanlılık çağına gelmiş bulunan öğrenciye dostluğun, kahramanlığın,
acımanın, erdemin ve ahlakın ne olduğu anlatılırken öğretilmesi ve öğrenilmesi
gerektiği düşünülen hemen her değerin numuneleri Yunan düşüncesinden
devşirilecektir.
Rousseau’nun
bu bölümde Emile’i iteklediği Tanrı inancı tam anlamıyla dönemin dogmatik
kilise öğretisi ile karşıt bir Tanrı'dır… Rousseau’nun Emile’e dikte etmeksizin
dikte ettiği bu yeni inancın Tanrısını incelemek hiçte boşuna olmayacaktır.
Çünkü dönemin kilise eğitiminden sıkılan birçok aydın için en savunulası Tanrı
konumunda olan bu yeni Tanrı hem doğal hem de oldukça kullanılışlı bir inancın
müjdecisidir.
Öte
yandan Voltaire’in de aralarında bulunduğu birçok filozofun ortak tanrısı olan
bu yeni Tanrı dinsizliğin ve spiritüalizmin revaçta olduğu bir dönem için
dinsel rejim açısından da bir rahatlama kanalı açacak nitelikte olması bir yana
hiçbir dine karşı olmayışı ve adeta bir kesişim noktası üzerinde durması
nedeniyle de hayli ilgi çekicidir…
Aynı
dönemin bir başka kahramanı ise cinsiyet farklarıyla oluşmuş küçük detaylar
dışında Emile’ile hemen hemen aynı eğitim çizgisinden gelen aranan sevgili
‘Sophie’ dir.
Bölümün
kurgusundan anlaşıldığı kadarıyla adeta Emile için yetiştirildiği görülen
Sophie’de tıpkı Emile gibi bir küçük burjuva olarak yetiştirilmiş, tamamen
doğal bir eğitimden geçirilmiş, duygusal ve düşünsel eğitimini tamamlayarak,
hayata hazır hale getirilmiştir.
Emile’
adlı romanın bu bölümünde ne kadar aykırı ve ayrıksı olursa olsun Rousseau’nun
tam anlamıyla bir rekabeti dillendirmeye çalıştığı görülür.
Tamamen
farklı yetiştirilen bu iki insanın bütün aykırı ve ayrıksı özelliklerine rağmen
toplum içerisinde bir yer edinebilecek durum da olup olmadıkları sınanacaktır
öncelikle… Kadınlara, erkeklere, soylulara ve halka nasıl davranılacağını
bilebilecek yada toplumsal kurallara alternatif bir biçimde de olsa uyum
sağlayabilecek bir terbiye ile yetişen bu iki genç insan sosyal yaşamın temeli
olan aile kurumunu oluşturabilecek midir?...
Ve son
bölüm… Okurun ne zaman olacak diye beklediği izdivaç gerçekleşecek, daha
önceden iki yıllık bir Avrupa turuna çıkarılan Emile tam bir Avrupalı
Alternatifi olarak geriye döndüğünde ‘Sophie’ ile evlenmeyi hak edecek, bir
yandan kendisi gibi güçlü ve hızlı koşabilen bir kadınla yaşamanın tadını
çıkarırken, diğer yandan da zamanının bütün ünlü salonlarında arzı endam edebilecektir…
Avrupa
Emile’e ve Sophie’ye hazır olmasa da onlar Avrupa’ya çoktan beri hazırdırlar
çünkü…
Şahin Torun, 07.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Şahin Torun Yazıları
Not: İki
bölüm halinde hazırlanan ve ''DOĞAL ÖĞRENCİ EMİLE’DEN TÜRK ÖĞRETMENİNİN RUH
DEVRİMİNE'' başlıklı ikinci bölümle devam edecek olan bu inceleme tam metin
olarak ''Türk Edebiyatı'' dergisinin ''Temmuz 2007'' sayısında
yayınlanmıştır...