O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun Pensi.”
Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam… Kıbrıslı bir Türk olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan babası (dedem), rahmetlik Mehmet Rifat Efendi birkaç hayvanını satarak cebine üç beş kuruş koymuş. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda. Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğrayarak Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.
Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış babam. Kravat, çorap, cüzdan ve kemer imal etmiş, eski bisikletleri alıp, yenileyerek satmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde Teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev yapmış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.
Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babama firma, “Kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.
1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü"nü sıfırdan kurmuş babam. (Enstitünün müzesinde gururla seyrettim babamın bronz bir levha üzerine basılmış resmini ve o dönemde satın aldığı mikroskopları ve çağdaş tıbbi laboratuvar aletlerini.) Mikrop ve virüslerin resmini çekebilmek için Laika marka fotoğraf makinesi kullanmış babam daha 1952 yılında. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.
O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun Pensi.” Laboratuvarda kullanılan bir çeşit cam tüpün tutulması, ısıtılması, başka solüsyonlarla karıştırılması ve ayrıştırıcı alete konması için kullanılıyordu bu pens. Halen kullanılıp, kullanılmadığını tıp mesleğinde olmadığım için bilemiyorum.
Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.
Bu başarı, dönemin Tarım Bakanı rahmetlik Nedim Öktem’in gözünden kaçmamış, Başbakan rahmetlik Adnan Menderes’in de kulağına gitmiş ve Bölge Müdürü olarak tayini İstanbul Pendik Veteriner Enstitüsüne çıkmış…. (devam edecek)
Ata Atun, 16.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, KKTC Stratejileri