19 Kasım 2015 Perşembe

SA2059/KY25-NO39: IŞİD ya da "Bizim Çocuklar Yine Başardı"

"Nasıl 11 Eylül Afganistan işgaline, Guentanamo ve Irak işgaline ABD ve Batı Kamuoyu nezdinde haklılık kazandırdı ise, 'Paris Saldırıları' da aynı amaca hizmet etmek üzere kurgulanmıştır."


Son Paris Saldırıları, Almanya'da iptal edilen milli maç, konser ve boşaltılan tren istasyonları beraber düşünüldüğünde IŞİD açısından maksat hasıl olmuştur.


Birincisi bütün emperyal müstekbirlerlerin Suriye'ye matuf vites büyütmesini, savaşçı-sivil ayrımı yapmadan gözü dönmüş bir şekilde saldırmasını sağlamıştır. Daha çok bomba, daha çok çoluk çocuk sivil halk ölümü demek olan denklem yeni bir boyuta taşınacak demektir.


İkincisi mülteci dalgası karşısında ne yapacağını şaşıran Avrupa ülkelerinin eline altın bir koz vermiş; "Aylan Bebe" etkisi sonucu kalpleri kısmen yumuşayan kamuoyu karşısında mülteci dostu(!) politika uygulamak zorunda kalan hükümetlerin geri vitese takmalarına vesile olmuştur. 

Başta Polonya olmak üzere bazı ülkeler mülteci kabulü konusundaki sözlerine sadık kalmayacaklarını açıklamaya başladılar. Düşünün; taa Amerika'da bile 8 eyalet mülteci kabul etmeyeceklerini açıklamışlardır. Arkası gelecektir..


Üçüncüsü ve en önemlisi ise, 1. ve 2. faktörlerin etkisiyle İslamofobi ve Müslüman düşmanlığı damarları yeniden kabaran 'Batı Kamuoyu'nu arkasına alan hükümetler, başta Müslüman asıllı mülteciler olmak üzere ülkelerinde yaşayan Müslüman asıllılara dönük politikalarını yeniden gözden geçirecektir. Bunun ne demek olduğunu bu ülkelerde yaşayanlar gayet iyi bilirler.


Fransa'nın olağanüstü hâli 3 ay daha uzatması ve ülkede terör bahanesiyle hiçbir hukuki ilkeyi göz önünde bulundurmadan cadı avı başlatması, ülkenin çeşitli yerlerindeki göçmen kamplarına kundaklama ve benzeri saldırıların artması, aynı şekilde Belçika'nın başkenti Brüksel'deki "Cihatçı Yetiştiren Molenbek" mahallesini birdenbire keşfetmesi gibi gelişmeler hiç de tesadüf olarak karşılanmamalıdır.


Başta Fransa olmak üzere Almanya, Belçika, Hollanda gibi Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde zaten var olan mülteci yurtlarına, göçmenlerin evlerine ve camilere yapılan saldırılar daha bir ivme kazanacak ve içinde yaşadıkları toplum tarafından daha fazla tolere edilecektir. Bu vesileyle demokrasi(!) gereği verilen vatandaşlık ve oturma hakkı gibi pek çok müktesep hak terörle bağlantılı olduğu tespit(!) edilenlerden sorgusuz sualsiz geri alınacaktır. Bir taşla kaç kuş vurulduğunu saymaya bile gerek kalmadı.


Özetle 11 Eylül'le başlayan tesadüfen pasaport düşürülen/unutulan eylemler aşama aşama Paris'e kadar uzayarak gelmiştir. Nasıl 11 Eylül Afganistan işgaline, Guentanamo ve Irak işgaline ABD ve Batı Kamuoyu nezdinde haklılık kazandırdı ise, 'Paris Saldırıları' da aynı amaca hizmet etmek üzere kurgulanmıştır.


Neden ABD ve Batı Kamuoyu vurgusu yapıyorum? Çünkü emperyalist müstekbirlerleri Vietnam örneğinde olduğu gibi sadece ve kendi kamuoyları frenleyebiliyor veya durdurabiliyor da ondan. Geri kalan dünya kamuoyunda kıyamet kopsa kimsenin umurunda bile değil. Bizim yaptığımız protesto eylemleri genellikle ve maalesef kendi kendimizi tatmin yani masturbasyon politiktir. 


Kendi kamuoyları ise hariçten gelen yaşam hakkının tehlikede olduğu algısı ve içlerinde besleyip büyüttükleri ve hayat tarzlarına müdahale etmek istiyorlar üzerinden manipüle edilmeye müsaittir.


O yüzden manipülasyon enstrümanları değişkendir ve değişenler sadece zaman ayarlı figüranlardır. Dün El Kaide idi bugün IŞİD! Yarın Allah bilir demek isterdim, ama IŞİD'i vizyona sokanlar çoktan yeni versiyonun test sürümlerini bile yapıyorlar bile. Bize düşen her zamanki gibi beklemek, görmek!


Bekleyip görmek istemiyorsak; içimizdeki sazanlarla başta itikadi boyutu olmak üzere çok yönlü bir mücadele konsepti oluşturmak zorundayız. Dini algılarımızı, Allah algımızı ve kendimizi Allah'ın arzına karşı edilgen olarak kurguladığımız müddetçe, dünya müstekbirlerlerini Allah'ın yerine koyduğumuz müddetçe, onların çok güçlü bizim ise çok zayıf olduğumuzu kabul ettiğimiz müddetçe ve dolayısıyla bu dünyada ancak onlara karşı tekli veya çoklu feda/intihar eylemleri yaparak kısa yoldan huriler(!) üzerinden sembolize edilen cennete ulaşma emel ve hedefine yönelen hürriyetten kaçışı anlayıp analiz etmediğimiz müddetçe burnumuz daha çok boka batacaktır.


Uzun lafın kısası mensubiyet ve duyarlılık ve hatta ibadet yoğun din algımızı, Allah adına öldürme algımızı Allah adına yaşatmayla değiştirmediğimiz müddetçe, Allah için arzı imha etmek ve kıyameti yaklaştırma algımızı, Allah için arzı, dünyayı, evreni keşfetme ve imar etme ile değiştirmediğimiz müddetçe işimiz çok zor.


Unutmayalım ki Allah, yaratan ve rajon/kural koyandır ve dünyaya her daim müdahildir lakin müdahaleyi biz insanlar üzerinden yapmaktadır. 


Ey Doğu'nun mazlum halkları, ey Sosyolojik Müslümanlar! Önce Müslüman olun ve madem halifeliğe talipsiniz, buyurun önce bu dünyadan başlayarak kuralım cenneti. Önce bu dünyada inşa edelim cennetimizi. Kendi özümüzden başlayarak yakın çevremizde, ailemizde cennet adacıkları kuralım. 


Ne dersiniz denemeye değmez mi?



Naim Okur, 19.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem

Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı