''Dünya köyünü Maya'nın peçesi örtmüş. Kaşlarının üstünde şaşkınlığın gölgesi. Konuştuğumuz sadece oyun değil; hayali şeyler galaksisinde içkin dünya oyunu…''
H. BLAU
''Biri,
olayı görür; kendini görür; kendini olayı görürken görür, kendini olayı gören
başkalarını görürken görür ki; bu başkaları da belki kendilerini olayı görürken
görmektedir. Demek ki icra, icracılar ve izleyiciler vardır; ve kendini gören
bir kendi vardır ki, bu icracı, izleyici ya da izleyicilerin izleyicisi
olabilir…''
R. SCHECNER
I-
20.Yüzyılın
son çeyreğine doğru postmodernize edilmiş batılı düşünce dünyasına, nereye
yerleştirileceği bilinemeyen bir puzzle'ın parçaları gibi düşen Baudrillard'ın
yapıtı aslında onun daha erken dönemlerinde aklına koyduğu kararlı bir kopuş
düşüncesinin ürünleridir.
Kopma
düşüncesinin kopandan kaynaklandığı ve koparken duyulan sızının kopandan çok
kopulan yerde hissedildiği, kopanın da bu kopma acısını eni konu pahalıya
malolmuş bir özgürlükle değiş tokuş ederek fazlaca duyumsamadığı bir kopuş
sürecidir bu…
Nesneler
Sistemi-Le Systeme de Objects' ile başlayıp, '…yeni bir metalaşma, yeni bir
teknik düzen, yeni bir ortam, yeni bir gündelik hayat alanı ve yeni bir
hipermedeniyet…'(1) tasarımıyla gelişerek, Simgesel Mübadele ve Ölüm-La Miroir
de La Morte' le sonuçlanan bu sürecin ilk evresini kapatırken/ koparken şöyle
der Baudrillard : 'Gerçekten direnebilecek tek şey ölümdür..'
II-
Yapıtının
başlangıç noktasında durması nedeniyle Marx'a çok şey borçlu Baudrillard. Ama
Marx'ı kitle kültürü ile birlikte, kitlesel üretim teknolojilerini de
kapsayacak şekilde genişleterek açıklarken ve bir anlamda da aşarken bu borcunu
ödüyor.
Öyle ki,
70'lerin sonuna doğru Marx onun için; nesneler sistemi ile açılan, tüketim
toplumu ile aşılıp critique'i yapılan ve gözden kaçırdığı büyük nitel dönüşüme
'ayna' tutulan eski(til)miş bir parantezden ibaret…
Çünkü
ona göre; 'Devrimci imgelemin yakasını bırakmayan hayaletin adı; üretim
fantazm'ıdır ve hiçbir şey bu fantazm'ın bir üretkenlik romantizmine yol
açmasını engelleyememek tedir. Kapitalin mantıksal çözümlemesi esnasında
radikal bir tavra sahip olan Marksist kuram, sıra 18.yüzyıl burjuva
düşüncesiyle birlikte netleşen batı rasyonalizminin tercihlerine gelince
sırtını antropolojik bir consensus' e yaslamaya çalışmaktadır. Bilim, teknik
gelişme ve tarih, burada bütünüyle kendi gelişmesinden sorumlu tutulan bir
uygarlığın, tüm dünyayı kapsama ve mutluluk terimleriyle açıklanan diyalektik
gücünü, insanlığın bütünselleşmesi yönünde kullanmasından söz edilmektedir.
Başlangıç, gelişme ve hedef konusunda hiçbir yenilik getirmeyen Marx, sonsuz
belirlenmişlik sürecinde kendi kendini üreten ve hedefe varmak için sürekli
olarak kendi kendini aşıp geçmesi gereken insan fikri gibi temel bir konuda
bile herhangi bir yenilik getirmemiştir…'(2)
III-
Medya'ya
Ağıt' ile Simulakrlar ve Simülasyon; zemini henüz netleşmemiş haldeki
Postmodern ortama düşen iki büyük parça… 'Nesneler, İmgeler, Semboller',
'Hipergerçek, Simulacra, Simulasyon ve İçe Patlama' ve daha nice metaforlar,
metaforlar…
Postmodern
soruşturmalar eksenin de önemli tartışmalara neden olan ve sürekli 'Genç bir
Marksist' olarak yola çıkarılan önceki Baudrillard'ın aksine puzzle'ından
yağmur gibi parçalar düşürmeye başlayan Baudrillard işte bu sonraki
Baudrillard'dır.
'Bundan
böyle rasyonel bir gerçeğe ihtiyacımız olmayacaktır…' der bu sonraki
Baudrillard, zira ona göre bundan sonra 'gerçek, ideal ya da negatif süreçlerle
başa çıkabilecek durumda değildir.
Çünkü
gerçek artık işlemsel bir şeye dönüştürülmüştür. Aslında gerçek bu değildir
çünkü onu sarıp sarmalayan bir düşsellikten yoksundur. Bu sentetik bir şekilde
üretilmiş, atmosferden yoksun bir hiperuzam da kombinetuvar modellere ait bir
ışığı yaymaya çalışan bir gerçek yani hipergerçektir.
Gerçek
ya da hakikat'a özgü perspektifle bir ilişkimizin kalmadığını gösteren bu farklı
uzama geçişle birlikte tüm gönderen sistemlerinin tasfiye edildiği bir
simülasyon çağına girilmiştir… Gerçeklik ilkesinin egemen olduğu bir dünyada
gerçeğin düşsel adlı bir 'bahanesi' vardı. Simülasyon ilkesinin belirlediği
günümüz dünyasında ise gerçek ancak model'in bir kopması olabilmektedir.
Paradoksal bir şekilde gerçek bizim için hakiki bir ütopyaya dönüşmüştür, oysa
bu ütopyanın gerçekleşme olasılığı sıfırdır, çünkü bu ütopya yitirilen bir
nesneyi düşünde görme türünden bir şeydir…'(3)
IV-
Baudrillard'ın
yapıtın da sürekli olarak bir çözümleme, canlılık getirme ve alternatif üretme
biçimleri arayanların en büyük sorunsalları; onu Postmodern teorinin içine
itekleyip, oradan konuşmak…
Oysa
Baudrillard'ın Postmodernizm'le ilişkisi, içinde yer alınarak kurulan bir
ilişki olmaktan çok, sadece modernizm'den kopuşla aynı yerde duran ve bütün
hatlarıyla Postmodernizm'den uzaklaşarak kurulan kışkırtıcı bir ifşa etme
çabasını gösterir…
Onu
Modernizm'in bağımsız, rasyonel bireyi için cenaze töreni düzenlenen
zamanların, kahince beyanlarda bulunan 'a la mode' kahin'i olarak
eleştirenlerin tamamen unutmuş göründükleri en önemli özelliği de işte bu ifşa
etme çabasıdır.
Ve bu
çaba öylesine ilginç bir çabadır ki; tıpkı 'Postmodernizm'e Hayır' diyerek yola
çıkan ve bu Postmodern olana dönük eleştirisine Baudrillard' ı da katarak
konuşan Callinicos'un bile aslında eleştirmek isterken tersine bir ilişki
düzleminde vurguladığı gibi ; 'Diğerlerinin dikkatlerini yoğunlaştırdıkları
kültürel olgular onun gözünde, bizi temsillerimizden bağımsız bir dünyadan söz
etme, doğru ile yanlışı, gerçek olanla hayali olanı birbirinden ayırt etme
yeteneğimizden mahrum bırakan, daha temel bir değişimin belirtilerinden başka
bir şey değildir…'(4)
İşte bu
temel değişimi anlamak ve açıklayabilmek için onu, Dostoyevski'nin 'Yeraltı
Adamı'na benzeten Mestroviç'in söylediği gibi düşünecek olursak; belki
de 'Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ın daki ana karakterine söyletmiş olduğu
gibi; Baudrillard'da bulunan kışkırtıcı tutumun da kısmen bir yazar olarak
özgür kalmak, bir yere iliştirilememek ve aynı zamanda genel bir hayat
felsefesinin parçası olma arzusundan kaynaklandığı bile söylenebilir. Oldukça
ilginç ve bir o kadar da şaşırtıcı bir benzerliktir bu, zira; tıpkı
Dostoyevski'nin yer altı karakterinin ağzından dillendirerek uyandırdığı
rahatsızlık ve şaşkınlığa benzer biçimde Baudrillard'da çizdiği simüle edilmiş
gerçekliklerin geri planını göstermek istercesine bizi rahatsız etmek,
şaşırtmak, kestirilemez olanın kestirilebileceğini reddetmek ister…'(5)
Bununla
beraber Mestroviç'in karşılaştırması gerçekten ilginç bir çabanın ürünü gibi
görünse de Yer altı Adamının notlarıyla Baudrillard'ın söylemi arasındaki ince
bir fark onun bütün çabasını anlamsız kılacaktır. Çünkü yer altı adamı bir
zaman süresince yaşanan ve tıpkı Foucault gibi 'herşey olup bittikten sonra
konuşmaya başlayan bir karakteri canlandırırken Baudrillard olup biten her
neyse onun hakkında '…işte tam o anda…' konuşmaya başlar. Yeraltı adamının
tavrı bıkkın ve asabi bir hesap dökümcülüğünde kalırken, Baudrillard'ın tarzı
asabi, kışkırtıcı- ama bıkkın olmayan- bir durum tesbitinde şekillenir.
Aslında
Mestroviç'in yaptığı da kendi sözleriyle tıpkı 'ondan ilham almayı sürdüren'
ötekiler gibi, bir yandan Baudrillard' dan ilham alırken bir yandan da bağcıyı
döver gibi yapmaktır…
V-
Onu
Nietszche ile bağlantılandırarak konuşma yöntemi 'Dünyanın bütün Neo-Marksistleri'
için iflah olmaz bir başka alışkanlık.
Tarihten
anlık deneyime, yüzeysel durumlardan çelişki ve kararsızlığa ve nihilizm' e
kadar Baudrillard'ın söyleminde Nietszche'ci bir temel görüşe dikkat çekerek bu
alışkanlığa anlam kazandırmak mümkünse de , onun puzzle'ı nı Nietszche'ile
tamamlamaya çalışmak ta tıpkı aynı işlemi Postmodernizm'le tamamlamaya çalışmak
gibi önyargılı bir kolaycılık girişimidir.
Her
şeyden önce Marx'la kurduğu ilişki de olduğu gibi, Baudrillard'ın Nietszche ile olan ilişkisinde de – kişisel bir aşma arzusundan çok- yapıtının zorladığı
'araçsal' bir çıkış noktası arayışı ve bu noktadan hareketle bir ileriye gitme
zorunluluğu dikkati çeker.
Aslında
en genel tanımıyla Tarih ve Hakikat'e ilişkin ve her iki kavramında 'son'u yada
tamamlanması konusunda izleri Nietszche'den Baudrillard'a kadar süren ve
birinden diğerine gelene kadar bir çok açıdan kırılmaya uğrayan aydınlanma
karşıtı çizgi olmasa bu ilişkinin fazlaca bir değeri de yoktur…
'Zamansız
Gözlemler'de, kendi zamanında yürütülen tarihsel irdelemeleri eleştiren ve
mevcut olan tarihsel bilgiyi sadece eskinin yeni bir episod'u sayan Nietzsche,
buna karşın 'İnsanca Pek İnsanca'da dinsel inanışı kötü bir biçimde ikame eden
ve Metafizik Felsefe'nin yerine geçecek yeni bir tarih felsefesinin
getirilmesini savunmuştur.(6)
Tıpkı
onun gibi günümüz tarihsel irdelemelerini eleştiren Baudrillard' ise tarihi,
eskinin yeni bir episod' u olmaktan çok; bugünün tekrar tekrar geriye- başa-
sarılmasından kaynaklanan bir 'sonlanamama' beceriksizliği ile tanımlamış ve
Nietszche'nin sadece bir felsefe olarak ortadan kaldırdığı Metafiziğin ise
tamamen kaybedildiğini öne sürmüştür.
Öte
yandan Gerçek yada Hakikat'i tanımlarken '…olsa olsa muğlak bir şey, daha
kötüsü çürümenin ve ölümün hizmetine koşulmuş bir kavram…' olarak ele alan
Nietszche' ile kuvvetli bir bağ kuran Baudrillard'ın, Nietszche'nin böylesi bir
hakikatin yaşamsal alternatifi olarak öne sürdüğü 'kendi' nin bilincinde olan
bir yanılsama görüşünü, 'yanılsamayı kitle iletişiminin ve dijital akılcılığın
teknolojinin total gerçekliğinde üretilen Geç Postmodern Dünya'nın fenomen ve
olaylarına içkin bir form…'(7) olarak tasarladığı ve böylece Nietszche'den
ileriye gitmek zorunda kaldığı görülür.
Nihilizm'i
konusunda ise 'şartlı cevabını' zaten Baudrillard'ın kendisi vermiştir.
'Nihilist
olmak, bu atalet noktasını imtiyazlı kılmak ve sistemlerin tersine
çevrilmezliğini geri dönüşün olmadığı bir noktaya dek analiz etmekse eğer, bu
durumda ben Nihilistim…Nihilist olmak bundan böyle üretim tarzını değil de
gözden yitiş tarzını takıntı haline getirmekse, bu durumda Nihilistim. Gözden
yitiş, aphanasis, infilak edip içe göçme, wercwindens'in taşkınlığı…'(8)
VI-
'Şen
Bilim' de, 'Tehlikeli bir biçimde yaşayın! Şehirlerinizi Vezüv'ün eteklerine
kurun!' demişti Nietzsche…Ve Callinocos'a göre 80'liyıllardaki kapitalizm
kesinlikle Nietszche' nin buyruğunu yerine getirmiş ve Batı uygarlığı tehlike
içinde yaşamayı seçip, şehirlerini Vezüv'ün eteklerine kurmuştu.
Önceleri,
tehlike içinde ama bir yönüyle de şen şakrak yaşamak bir yere kadar ilginç ve
cesur bir deneyim gibiydi, ama yine Callinicos'un söylediği gibi; 'Vezüv'ün ne
zaman yeniden patlayacağını kim söyleyebilir' di.(9)
Yüzyılın
son çeyreği yaşanırken insanlığın yüz yüze olduğu durum gerçekleşmiş bir ütopya
olarak kabul edilse de bundan daha gerçek olan bir şey 'karşı ütopya'dır ve
yasa koyucuların bütün unutturma çabalarına rağmen de Vezüv patla(tıl)mıştır…
İster
Postmodern bir kahin, ister teklemiş bir sosyolog, isterse de içine itilmeye
çalışıldığı 'Postmodern sahneyi teorik açıdan alevlendiren bir ayaklanma' (10)
olarak nitelendirilsin; Baudrillard'ın bütün yaptığı, şehrin korunaklı
duvarlarının ötesinde, uzaktan parlayan ateşleri, ütopyanın başarısını kutlamak
için yapılan bir havai fişek gösterisi olarak sunanlara ve bu simülasyona
uğratılmış gösterinin izleyicilerine Vezüv'de ki patlamayı göstermiş olmasıdır.
Gerçek
orada, Vezüv'den fışkıran ateşin alevlerindedir…
Gerçek
apaçık ortadadır ve Vezüv patlatılmıştır…
Bize/Size
gösterilen havai fişek gösterisi bir simülasyondur ve bu simülasyon Bizim/Sizin
değiştirilemez gerçeği(m/n)iz olarak Vezüv'de ki patlamadan daha gerçektir…
VII-
Kuramının
uyandırdığı ilgiyi, çözümlemelerinden cesaret alarak ortaya çıkan 'bir tür entellektüel
züppeliğe' (11) bağlayanların görmek istemedikleri bir başka gerçekte, gün
geçtikçe daha da süzülüp, dokunaklı bir uyarı boyutu kazanan üslubudur
Baudrillard'ın…
Bütün
kötü okumalarının ve yapıtına dönük bütün tembihlerin ötesinde kışkırtan, şüpheye
düşüren ve hatırlatan bir üsluptur bu…
Marx'tan
Nietszche'ye, Weill'dan Vattimo'ya, Cioran'dan Bataille'e, Focault'ya,
Debord'a, Adorno'ya ve Barthes'e kadar pek çok düşünce ve dil idolünün etkisini
barındıran bu üslubu ile de şöyle der örneğin;
'Arzu,
beden ve seksin ilerleme, aydınlanma, devrim ve mutluluk gibi birer ütopya
olduğu anlaşılacaktır. Zaten kanserden korktuğumuz için güneşten sakınmaya bile
başladık (belki de bir gözümüz bedenlerin yeniden canlanmasına çevrildi)
tehlikeli olduğu için seksten vazgeçtik, kendimizi her kesimin içinde giderek
daha az ifade etmeye başladık ve sigarayı, içkiyi, cinsel ilişkiyi bıraktık.
Yeni siyasal ekoloji yükselişte. Kişisel denkleminize dikkat edin! Aklınızı
türümüzün hayatta kalmasına çevirin ve mümkün olduğunca az eğlenin!...'(12)
Özetle
sözünün sonu gelmeyen kışkırtıcı bir özetleme girişimidir Baudrillard…
Şahin Torun, 21.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Şahin Torun Yazıları
Not: Bu
Çalışma Türk Edebiyatı Dergisinin Mayıs 2007 sayısında yayınlanmıştır.
Kaynaklar:
1- Best
S, Kellner D. Postmodern Teori. Çev: M.Küçük. Ayrıntı 1998.s.42
2- Baudrillard
J. Üretimin Aynası. Çev: O.Adanır.D. Eylül.1998.s.13
3- //
Sim. ve Simülas // // 1998.s.12, 150
4- Callinicos
A. Postmod.Hayır Çev: Ş.Pala. Ayraç.2001.s.224
5- Mestroviç
S.G. Duyguötesi Topl. Çev: A.Yılmaz .Ayrınt. 1998.s.108
6- Horrocks
C. Baudr.ve Mileny. Çev: K.H.Öktem.Everest 2000.s.19,20
7- Horrocks C. A.g.e. s.21
8- Best
S, Kellner D. A.g.e s.158
9- Callinicos
A. A.g.e s. 222
10- Best
S, Kellner D. A.g.e s. 139
11- Callinicos
A. A.g.e s. 227
12- Horocks
C. A.g.e s. 59,60