“Her
türden, her dinden, her ırktan vicdansız yakıp yıkıyor, öldürüyor, tehdit
ediyor, sindiriyor diğerlerini… ve bu Millet de bu Dünya da bu aşağılık
vicdansızlardan bıkmış durumda.”
Düşünüyorum
insanlığın geldiği noktayı. Düşünmeye karar veriyorum daha doğrusu; düşünmeye
başladığım anda içimi bir kasvet kaplıyor, düşünmekten vazgeçmek istiyorum
hemen. Aklı ve vicdanı yok olmamış insanların yazıp çizdikleri de benim
yaşadığım ızdırapla dolu. Dünya’nın aklımdan geçen tüm görüntülerinde öldürülen
yoksullar ve öldüren varsıllar var. Öldürmek yetse neyse, öldürmekten daha
beteri var Dünya’da.
Nasıl
bir vicdan ki, emrediyor pilotlarına, o pilotlar çeşit çeşit öldürme tekniğiyle
donanmış bombaları gökten aşağı atan mekanizmalardaki düğmelere hiç rahatsız
olmadan basıyorlar? Bir insan, bir baba ve bir koca olan pilot sıradan bir
kamyon şoförü gibi savaş uçağına biniyor ve insanları, çocukları ve kadınları
ve yaşlıları öldürmek için yola çıktığını düşünmeden gidip bombalarını bırakıp
geri dönüyor ve sonra karısına, çocuklarına sarılıp hayatını sorunsuz
sürdürebiliyor.
İşin
vicdansız yönü pilotlarla ve o pilotlara emir verenlerle bitmiyor. Dünya bu
bombaların ürettiği sakatlar, ölüler, evsizler ve ülkesizlerle başa çıkmanın
yollarını bulamadığı için de birbirine düşüyor. Oysa o bombalar gelmeden önce
herkes evinde sağ salim yaşıyordu.
Asya’nın
neredeyse bütün güneyinde, Arap topraklarının tamamında, Afrika’nın istisnasız
haritayla çizilmiş bütün ülkeciklerinde her gün her an silahlar patlıyor,
bombalar düşüyor ve büyük bir insanlık trajedisi sıradan birer olay olarak
haberlerin ölgün aralıklarından sızıp geçiyor.
Zengin
Avrupa, zengin Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya, diledikleri ülkelerde,
hatta kendi ülkelerinde bile, diledikleri insanları diledikleri türden
bombalarla ve silahlarla öldürürken insanlığı hangi aklın yönettiğini
sorguluyorum.
Bugün
ABD’de on tane beyaz polis elinde bir bıçak olan ve bir fare gibi duvara
sıkışmış siyahi bir ABD vatandaşını kurşun yağmuruna tutarak öldürüyorlar.
Fransa’da Fransız vatandaşları bombalarla ve silahlarla Fransız vatandaşlarını
öldürüyorlar. Ruslar kendi dindaşları olan Ukraynalıları yıllardır öldürüyorlar.
Din yok ayrımda, din ve mezhep kesinlikle yok. Dileyen güçlü, dilediği yoksulu
dilediği zaman öldürüyor. İşte Şii İran, işte öldürdüğü Sünni Araplar ve
Kürtler ve Türkmenler. İşte güya Sünni DAEŞ, öldürdüğü Sünni Müslümanlar.
İnsanlık
büyük bir trajedi yaşıyor; erkek erkekle, kadın kadınla, hatta insanlar
hayvanlarla, çocuklarla, kadınlarla erkekler herhangi bir köşede hayvanlar gibi
çiftleşiyorlar. Binlerce yıldır olduğu gibi kadınlar ve erkekler sahnelerde,
eski usul pazar yerlerinde aileleri tarafından satılmaya devam ediyorlar;
kölelik sürüyor, cariyelik sürüyor, katliamlar sürüyor..
Suriyeli
göçmenler, zengin bombaların kurbanları göç yollarındaki Hrıstiyan Avrupa
ülkelerine alınmanın koşulları olarak ya dinlerini ya da
ziynetlerini/mücevherlerini vermeye zorlanıyorlar. Sırf Suriyeli göçmenler
geçmesin diye o gelişmiş AB ülkeleri sınırlarına dikenli teller çekiyorlar,
birlik diyerek vizesiz geçtikleri sınırlardan vizesiz geçme haklarından bile
vazgeçmeyi düşünüyorlar.
Bütün bu
karanlığın içinde insanların çalışarak yaşamak için huzur istedikleri ve kısmen
de buldukları Türkiye’ye bakıyorum.
Bir grup
ahmak, kendine PKK/PYD diyen ahmak, kendi çocuklarının eline verip polise
sıktırdıkları silahı nereden bulduklarını bile sorgulamayan ahmak, ülkeyi kan
gölüne döndürürken bir yandan ABD’ye, bir yandan AB’ye, bir yandan da onların
rakipleri Rusya’ya gidip dileniyorlar, silah istiyorlar, para istiyorlar,
destek istiyorlar; kısaca kendi ülkelerinin vatandaşlarını öldürmek için güçlü
bir sahip ya da destek arıyorlar ve o desteği bulduklarında da gelip bağıra
çağıra, arsızca edepsizce büyük çoğunluğun hayat haklarına kastediyorlar. Ve bu
vicdansızları destekleyen gazeteciler var, zenginler var.
Güya bir
ülke verecek onlara Rusya… ya da düne kadar Amerika, Almanya İngiltere, Fransa,
İsrail ya da İran… “Savaşın, insanları öldürün; size devlet vereceğiz” diyerek
uzattıkları havucu çeke çeke onları sefaletin onursuzluğun dibine kadar sürüklüyorlar.
Başka
bir grup ahmak Fetullah Gülen adında bir patolojik vak’aya hayatını ve tüm mal
varlığını, hatta çocuklarını feda ederek diğer vatandaşlarına hayatı zindan
etmenin yollarını arıyor, her türlü ihaneti hiçbir akıl ve vicdan kırıntısı
taşımayan duygu ve düşünceyle yapmaktan çekinmiyor.
Başka
bir grup ahmak da iki yüz yıldır efendilik ettikleri bu ülkenin yoksul
çocuklarının sömürmeye başkaldırmalarını hazmedemiyor, onların kendi
aralarından seçtikleri vekilleri, Başbakanları, Cumhurbaşkanlarını aşağılamaya,
devirmeye çalışmaktan vazgeçmiyorlar. Utanmıyorlar her seçimin sonunda
yedikleri şamardan…
Her türden,
her dinden, her ırktan vicdansız yakıp yıkıyor, öldürüyor, tehdit ediyor,
sindiriyor diğerlerini… ve bu Millet de bu Dünya da bu aşağılık vicdansızlardan
bıkmış durumda. 1 Kasım’da Erdoğan’ın Ak Partisi 317 vekil çıkararak tek başına
iktidar oldu, halk bunların tümüne büyük bir silleyle hayır dedi, ama durmadılar,
durmuyorlar.
Türkiye
24 Kasım’da Suriyeli masum insanları bombalamak için Türkiye sınırlarını ihlal
eden Rus Savaş uçağını defalarca uyardığı halde takmadığı için düşürünce, bu
leş kargaları hep birden Rusya ve Putin’in dostları olarak Erdoğan’a ve Türkiye’ye
ihanet için ara vermeden seferber oldular.
Dün ABD’nin,
İngiltere’nin, Almanya’nın, İsrail’in emrinde Erdoğan’a saldıran aynı ahmak
tipler, bu kez düşürdüğümüz Rus savaş uçağı yüzünden Putin’in tehditleri NATO’ya
dokununca hemencecik Erdoğan yanlısı oluveren Katil Batı’yı terk edip Katil
Putin’in, Katil Hamaney’in saflarında kalemleriyle, sesleriyle, paralarıyla savaşmaya
devam ettiler. Katil Hamaney, yaklaşık
beş yüz bin insanın, müslümanın katili Esed’e İran’da bir kahraman gibi karşılanma şerefi bahşetti.
Bunların yanında iyi şeylerde oluyor ve bu iyi
şeyler işte düşünmeme değen şeyler Dünya için. Umutsuzluğumuza deva olacak
duygular taşıdıkları için.
Dün, sırf
ABD, İngiltere ve İsrail istedi diye Erdoğan’a nefret kusan, -Katar hariç- Müslüman
Arap ülkeleri bugün, Erdoğan Rus savaş uçağını düşürdü diye etrafında
kenetlenmek için can atıyorlar… Rusya’nın almadığı tüm sebze ve meyveleri satın
alıp fakir ülkelere göndermeyi planlıyorlar ve Türk şirketlerinden alışveriş
yapılması için kampanya düzenliyorlar.
Dünün
KKTC’yi bile kabul etmeyen korkak kardeş Azerbaycan’ı bugün "Putin doğalgazı keserse
biz veririz" diyerek kardeşlik şarkıları söylüyor.
Bütün her
şeyin açıktan açığa yaşandığı bugünlerde Erdoğan’ı destekleyerek dik durmasını
sağlayan bu milletin akıllı ve vicdanlı insanları, dünyanın geri kalan
mağdurlarının da umutlarını beslediler, işte Erdoğan bu özgüvenle bugün
gittikçe parlayan bir yıldız halinde konuşuyor, gürlüyor ve meydan okuyor.
Şunu
söylüyor basitçe: “Türkiye'nin coğrafi olarak zayıf olma şansı yoktur. Güçlü
olmazsak bizi bu coğrafyada bir gün bile barındırmazlar. Millet olarak tarihin
ve coğrafyanın üzerimize yüklediği bu kaderden kaçma imkanımız olmadığını ifade
ediyorum.” (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan TUBİTAK ödül töreni, 3 Aralık
2015)
Erdoğan’ın
özgüvenini yükselten Türkiye’nin ve Dünya’nın bütün mağdurlarının
destekleyebileceği bir söylem inşa etmesi ve vaat ettiklerini yapmaktan da
çekinmemesi…
Şu an
için durum bu, yarın hangi Saiklerle hangi rüzgarlar eser bunu bilemiyorum, ama
akıl ve vicdanın henüz dünyayı tamamen terk etmediğine Erdoğan’la birlikte şahitlik
edebiliyoruz.
Arif Şahin, 03.12.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 68