3 Aralık 2015 Perşembe

SA2137/AŞ68: Ahmaklar, Katiller ve Erdoğan’ın Özgüveni

“Her türden, her dinden, her ırktan vicdansız yakıp yıkıyor, öldürüyor, tehdit ediyor, sindiriyor diğerlerini… ve bu Millet de bu Dünya da bu aşağılık vicdansızlardan bıkmış durumda.”


Düşünüyorum insanlığın geldiği noktayı. Düşünmeye karar veriyorum daha doğrusu; düşünmeye başladığım anda içimi bir kasvet kaplıyor, düşünmekten vazgeçmek istiyorum hemen. Aklı ve vicdanı yok olmamış insanların yazıp çizdikleri de benim yaşadığım ızdırapla dolu. Dünya’nın aklımdan geçen tüm görüntülerinde öldürülen yoksullar ve öldüren varsıllar var. Öldürmek yetse neyse, öldürmekten daha beteri var Dünya’da.

Nasıl bir vicdan ki, emrediyor pilotlarına, o pilotlar çeşit çeşit öldürme tekniğiyle donanmış bombaları gökten aşağı atan mekanizmalardaki düğmelere hiç rahatsız olmadan basıyorlar? Bir insan, bir baba ve bir koca olan pilot sıradan bir kamyon şoförü gibi savaş uçağına biniyor ve insanları, çocukları ve kadınları ve yaşlıları öldürmek için yola çıktığını düşünmeden gidip bombalarını bırakıp geri dönüyor ve sonra karısına, çocuklarına sarılıp hayatını sorunsuz sürdürebiliyor.

İşin vicdansız yönü pilotlarla ve o pilotlara emir verenlerle bitmiyor. Dünya bu bombaların ürettiği sakatlar, ölüler, evsizler ve ülkesizlerle başa çıkmanın yollarını bulamadığı için de birbirine düşüyor. Oysa o bombalar gelmeden önce herkes evinde sağ salim yaşıyordu.

Asya’nın neredeyse bütün güneyinde, Arap topraklarının tamamında, Afrika’nın istisnasız haritayla çizilmiş bütün ülkeciklerinde her gün her an silahlar patlıyor, bombalar düşüyor ve büyük bir insanlık trajedisi sıradan birer olay olarak haberlerin ölgün aralıklarından sızıp geçiyor.

Zengin Avrupa, zengin Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya, diledikleri ülkelerde, hatta kendi ülkelerinde bile, diledikleri insanları diledikleri türden bombalarla ve silahlarla öldürürken insanlığı hangi aklın yönettiğini sorguluyorum.

Bugün ABD’de on tane beyaz polis elinde bir bıçak olan ve bir fare gibi duvara sıkışmış siyahi bir ABD vatandaşını kurşun yağmuruna tutarak öldürüyorlar. Fransa’da Fransız vatandaşları bombalarla ve silahlarla Fransız vatandaşlarını öldürüyorlar. Ruslar kendi dindaşları olan Ukraynalıları yıllardır öldürüyorlar. 

Din yok ayrımda, din ve mezhep kesinlikle yok. Dileyen güçlü, dilediği yoksulu dilediği zaman öldürüyor. İşte Şii İran, işte öldürdüğü Sünni Araplar ve Kürtler ve Türkmenler. İşte güya Sünni DAEŞ, öldürdüğü Sünni Müslümanlar.

İnsanlık büyük bir trajedi yaşıyor; erkek erkekle, kadın kadınla, hatta insanlar hayvanlarla, çocuklarla, kadınlarla erkekler herhangi bir köşede hayvanlar gibi çiftleşiyorlar. Binlerce yıldır olduğu gibi kadınlar ve erkekler sahnelerde, eski usul pazar yerlerinde aileleri tarafından satılmaya devam ediyorlar; kölelik sürüyor, cariyelik sürüyor, katliamlar sürüyor..

Suriyeli göçmenler, zengin bombaların kurbanları göç yollarındaki Hrıstiyan Avrupa ülkelerine alınmanın koşulları olarak ya dinlerini ya da ziynetlerini/mücevherlerini vermeye zorlanıyorlar. Sırf Suriyeli göçmenler geçmesin diye o gelişmiş AB ülkeleri sınırlarına dikenli teller çekiyorlar, birlik diyerek vizesiz geçtikleri sınırlardan vizesiz geçme haklarından bile vazgeçmeyi düşünüyorlar.

Bütün bu karanlığın içinde insanların çalışarak yaşamak için huzur istedikleri ve kısmen de buldukları Türkiye’ye bakıyorum.

Bir grup ahmak, kendine PKK/PYD diyen ahmak, kendi çocuklarının eline verip polise sıktırdıkları silahı nereden bulduklarını bile sorgulamayan ahmak, ülkeyi kan gölüne döndürürken bir yandan ABD’ye, bir yandan AB’ye, bir yandan da onların rakipleri Rusya’ya gidip dileniyorlar, silah istiyorlar, para istiyorlar, destek istiyorlar; kısaca kendi ülkelerinin vatandaşlarını öldürmek için güçlü bir sahip ya da destek arıyorlar ve o desteği bulduklarında da gelip bağıra çağıra, arsızca edepsizce büyük çoğunluğun hayat haklarına kastediyorlar. Ve bu vicdansızları destekleyen gazeteciler var, zenginler var.

Güya bir ülke verecek onlara Rusya… ya da düne kadar Amerika, Almanya İngiltere, Fransa, İsrail ya da İran… “Savaşın, insanları öldürün; size devlet vereceğiz” diyerek uzattıkları havucu çeke çeke onları sefaletin onursuzluğun dibine kadar sürüklüyorlar.

Başka bir grup ahmak Fetullah Gülen adında bir patolojik vak’aya hayatını ve tüm mal varlığını, hatta çocuklarını feda ederek diğer vatandaşlarına hayatı zindan etmenin yollarını arıyor, her türlü ihaneti hiçbir akıl ve vicdan kırıntısı taşımayan duygu ve düşünceyle yapmaktan çekinmiyor.

Başka bir grup ahmak da iki yüz yıldır efendilik ettikleri bu ülkenin yoksul çocuklarının sömürmeye başkaldırmalarını hazmedemiyor, onların kendi aralarından seçtikleri vekilleri, Başbakanları, Cumhurbaşkanlarını aşağılamaya, devirmeye çalışmaktan vazgeçmiyorlar. Utanmıyorlar her seçimin sonunda yedikleri şamardan…

Her türden, her dinden, her ırktan vicdansız yakıp yıkıyor, öldürüyor, tehdit ediyor, sindiriyor diğerlerini… ve bu Millet de bu Dünya da bu aşağılık vicdansızlardan bıkmış durumda. 1 Kasım’da Erdoğan’ın Ak Partisi 317 vekil çıkararak tek başına iktidar oldu, halk bunların tümüne büyük bir silleyle hayır dedi, ama durmadılar, durmuyorlar.

Türkiye 24 Kasım’da Suriyeli masum insanları bombalamak için Türkiye sınırlarını ihlal eden Rus Savaş uçağını defalarca uyardığı halde takmadığı için düşürünce, bu leş kargaları hep birden Rusya ve Putin’in dostları olarak Erdoğan’a ve Türkiye’ye ihanet için ara vermeden seferber oldular.

Dün ABD’nin, İngiltere’nin, Almanya’nın, İsrail’in emrinde Erdoğan’a saldıran aynı ahmak tipler, bu kez düşürdüğümüz Rus savaş uçağı yüzünden Putin’in tehditleri NATO’ya dokununca hemencecik Erdoğan yanlısı oluveren Katil Batı’yı terk edip Katil Putin’in, Katil Hamaney’in saflarında kalemleriyle, sesleriyle, paralarıyla savaşmaya devam ettiler. Katil Hamaney,  yaklaşık beş yüz bin insanın, müslümanın katili Esed’e İran’da bir kahraman gibi karşılanma şerefi bahşetti.

Bunların yanında iyi şeylerde oluyor ve bu iyi şeyler işte düşünmeme değen şeyler Dünya için. Umutsuzluğumuza deva olacak duygular taşıdıkları için.

Dün, sırf ABD, İngiltere ve İsrail istedi diye Erdoğan’a nefret kusan, -Katar hariç- Müslüman Arap ülkeleri bugün, Erdoğan Rus savaş uçağını düşürdü diye etrafında kenetlenmek için can atıyorlar… Rusya’nın almadığı tüm sebze ve meyveleri satın alıp fakir ülkelere göndermeyi planlıyorlar ve Türk şirketlerinden alışveriş yapılması için kampanya düzenliyorlar.

Dünün KKTC’yi bile kabul etmeyen korkak kardeş Azerbaycan’ı bugün "Putin doğalgazı keserse biz veririz" diyerek kardeşlik şarkıları söylüyor.

Bütün her şeyin açıktan açığa yaşandığı bugünlerde Erdoğan’ı destekleyerek dik durmasını sağlayan bu milletin akıllı ve vicdanlı insanları, dünyanın geri kalan mağdurlarının da umutlarını beslediler, işte Erdoğan bu özgüvenle bugün gittikçe parlayan bir yıldız halinde konuşuyor, gürlüyor ve meydan okuyor.

Şunu söylüyor basitçe: “Türkiye'nin coğrafi olarak zayıf olma şansı yoktur. Güçlü olmazsak bizi bu coğrafyada bir gün bile barındırmazlar. Millet olarak tarihin ve coğrafyanın üzerimize yüklediği bu kaderden kaçma imkanımız olmadığını ifade ediyorum.” (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan TUBİTAK ödül töreni, 3 Aralık 2015)

Erdoğan’ın özgüvenini yükselten Türkiye’nin ve Dünya’nın bütün mağdurlarının destekleyebileceği bir söylem inşa etmesi ve vaat ettiklerini yapmaktan da çekinmemesi…

Şu an için durum bu, yarın hangi Saiklerle hangi rüzgarlar eser bunu bilemiyorum, ama akıl ve vicdanın henüz dünyayı tamamen terk etmediğine Erdoğan’la birlikte şahitlik edebiliyoruz.


Arif Şahin, 03.12.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 68



Seçkin Deniz Twitter Akışı