6 Aralık 2015 Pazar

SA2150/KY1-CÇ170: Pazar Yazıları 2

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -2-

Not 1: Lütfen uzun başlık ürkütmesin
Not 2: Görüleceği gibi yazı başlıktan uzun
Not 3: Klasik bir okumanın ötesinde okumayı denemeli
Not 4: Güncel kaygılardan azâde olmak gerektiğini ikaz etmeyi yersiz buluyorum:)

DİLBİLGİSİ KURALLARI ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELERİN EPİSTEMİK YORDAMI
- ya da kuralsızlığın albenisi üzerine değiniler -

Dil bilgisi kurallarının kendini dayattığı ortamda yazandan çok okuyucunun özgürlük alanına bir müdahale söz konusu olduğu yargısının kemale ermesi üzerine tasarlanmıştır bu yazı. 

Şöyle ki; yazar kendi tasarladığı yerlere koyacağı nokta, virgül, ünlem vb. nice imgeleri kullanarak yazana adeta nerede durması gerektiği, nerede azıcık nefes alması gerektiği, nerede şaşırması, nerede gülmesi gerektiğini söyleyerek güdülemektedir ve bunda da kendini olabildiğince özgür hissedebilmektedir. Özgür hissetmesinde en önemli etken yazanın kendisinin de bir okur olmasından kaynaklanmaktadır. Peki, hislerinde özgür olan bu okuyucu okumasında ne kadar özgür olabilmektedir? 

Kuşkusuz okuryazarın çizdiği alan kadar bir özgürlük bulmaktadır ki, bu da bizi dilbilgisi kurallarını zorunlu olarak sorgulamaya iteklemektedir. Okur nerede durmasını bilmediğinden yazarın koyduğu noktaya bakarak durmasının sağlanacağı çıkarım değil midir bu? Ve bu çıkarım ve okura yönelik bu bakış bizce hiç de etik olmayan bir çıkarım, hiç de etik olmayan bir bakıştır. 

Nerede durması gerektiği, nerede soluk alması gerektiği, nerede şaşırması, nerede alay edildiğinin anlaşılması gerektiğine ilişkin her hangi bir yargısı olmadığı varsayılan bir okuyucunun okumasında bu denli edilgen olunmasının istenmesi yazarın meramının tam karşıtı bir durumu gerektirmez mi? Meğer ki yazarın amacı bu değilse? 

Ki; meramın bu olduğu vurgulanır sıklıkla. Bu sorunun okuyucu tarafından böylesi bir algılanmaya neden olduğunu bilmezliğimiz, bir başkası tarafından böyle algılanmayacağına yeter koşul değildir. Ya da bir başkası değilse öteki bir başkası tarafından dile getirilmeyeceğine dair elimizde somut bir kanıt yok. Başkası tarafından algılanmayacağına yeter koşulu olmayan başkasıyla, başkası tarafından dile getirilmeyeceğine dair elimizde kanıt olmayan diğer başkasının arasındaki karşıtlığın bir üçüncü başkası tarafından aşılıp aşılmayacağına yönelik bir emâremiz olduğundan da kuşkuluyum. 

Hem algılamayacak başkası, hem dile getirmeyecek başkası hem de henüz bir yargıda bulunmayı düşünmeyen bir başkasının bir arada bir yazı etrafında buluştuklarında okuyacakları metnin nasıl okunması gerektiğine ilişkin herhangi bir yöntem üzerinde anlaşamayacakları düşüncesinin tarafımızdan dile getirilmesine yönelik bir itiraz sahibi olması da olasıdır. Böylece 'Dört Başka’nın kendiliğinden bir açmaz içinde olacakları daha başından bellidir. 

Buradan anlıyoruz ki, bir beşinci başka’nın dahi yazının tematik oluşumuna karşı çıkabileceği gibi şematik karşı çıkacak altıncı bir başka kişi de muhtemeldir. Öyle ise yazıya ait dilbilgisel kurallar karşısında yazar nasıl bir tutum takınmalıdır? Türünden bir soruyu gündeme almak ve bunun yanıtını irdelemek umulan nenin elde edilebileceğine dair kuşkulara bir davetiye çıkarmayacağını nasıl dile getirebilir? Sorusunu da yazan beklemelidir çıkarımında bulunmamız hiç de yabana atılır bir durum olmasa gerek. 

 -Editörün Notu 1: Aşağıdaki parağraf üstteki parağrafın editörce müdahale edilmiş  hâlidir-

Buradan anlıyoruz ki; bir 'Beşinci Başka’nın dahi yazının tematik oluşumuna karşı çıkabileceği gibi şematik karşı çıkacak Altıncı Başka bir kişi de muhtemeldir. "Öyle ise "Yazıya ait dilbilgisel kurallar karşısında yazar nasıl bir tutum takınmalıdır?" türünden bir soruyu gündeme almak ve bunun yanıtını irdelemek, umulan ne'nin elde edilebileceğine dair kuşkulara bir davetiye çıkarmayacağını nasıl dile getirebilir?" sorusunu da yazan beklemelidir, çıkarımında bulunmamız hiç de yabana atılır bir durum olmasa gerek. 

-Editörün Notu 2: İki parağraf arasındaki yazar ve editör farkı anlam kaymalarını sınırlamak ya da sınırlamamakla ilişkili olabildiği gibi her müdahalenin amacını da müdahaleye yüklemektedir; karşılaştırma bu babda iyi bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Seçkin Deniz-

Yazan okuyanı kurallar cenderesinde mahpus tutarken olası karşı çıkış sahibi başkalarının olası onayan başkalarını bir veri olarak kullanarak bu sorunu aşar gibi gözüküyor. Ancak bu hiç de böyle değildir. Böyle olsaydı kurallar bağlamında tartışmaların bir yeri olmaması gerekirdi. Tartışmaların ta kadim zamanlardan beri süregeldiği gerçeği bize bunun öyle olmadığını söylemektedir. 

Yazan aynı zamanda bir okuyan olduğu için de bu böyledir. Yazandaki okuyan kişinin mahpusluğuyla okuyan kişideki yazanın özgürlüğü arasında göz ardı edilen çatışkının da bu problemin çözümünün gecikmesinde etken bir rol oynadığını sezinlemedeyiz. 

Yazandaki okuyan kişinin mahpusluktan kurtulup özgürleşmesi okuyandaki yazan kişinin özgürlüğünden olma olasılığından kaynaklanan kaygının yersizliği dayandığı temelin yapay oluşundandır. Biz bir başkasının özgürlüğünü sağladığımızda bir başkasının köleleşmesine neden olmayız. 

Öyle ise hem yazanın hem yazan kişideki okuyucunun kurallar karşısında özgür durabilmesinin sağlanması için okuyandaki yazanın ikna edilmesi ve yazan kişideki okuyanın da bu iknayı kabul etmesi gerektiği gerçekliği ortaya çıkmaktadır. Bu pekin bir gerçeklik midir? Bu da ayrıca tartışılmalıdır, diye düşünüyorum.


Cemal Çalık, 06.11.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı