"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"
PAZAR YAZILARI -2-
Not 1: Lütfen uzun başlık ürkütmesin
Not 2: Görüleceği gibi yazı başlıktan uzun
Not 3: Klasik bir okumanın ötesinde okumayı denemeli
Not 4: Güncel kaygılardan azâde olmak gerektiğini ikaz etmeyi yersiz buluyorum:)
DİLBİLGİSİ KURALLARI ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELERİN EPİSTEMİK
YORDAMI
- ya da kuralsızlığın albenisi üzerine değiniler -
Dil bilgisi kurallarının kendini dayattığı ortamda yazandan
çok okuyucunun özgürlük alanına bir müdahale söz konusu olduğu yargısının
kemale ermesi üzerine tasarlanmıştır bu yazı.
Şöyle ki; yazar kendi tasarladığı
yerlere koyacağı nokta, virgül, ünlem vb. nice imgeleri kullanarak yazana adeta
nerede durması gerektiği, nerede azıcık nefes alması gerektiği, nerede
şaşırması, nerede gülmesi gerektiğini söyleyerek güdülemektedir ve bunda da
kendini olabildiğince özgür hissedebilmektedir. Özgür hissetmesinde en önemli
etken yazanın kendisinin de bir okur olmasından kaynaklanmaktadır. Peki,
hislerinde özgür olan bu okuyucu okumasında ne kadar özgür olabilmektedir?
Kuşkusuz okuryazarın çizdiği alan kadar bir özgürlük bulmaktadır ki, bu da bizi
dilbilgisi kurallarını zorunlu olarak sorgulamaya iteklemektedir. Okur nerede
durmasını bilmediğinden yazarın koyduğu noktaya bakarak durmasının sağlanacağı
çıkarım değil midir bu? Ve bu çıkarım ve okura yönelik bu bakış bizce hiç de
etik olmayan bir çıkarım, hiç de etik olmayan bir bakıştır.
Nerede durması
gerektiği, nerede soluk alması gerektiği, nerede şaşırması, nerede alay
edildiğinin anlaşılması gerektiğine ilişkin her hangi bir yargısı olmadığı
varsayılan bir okuyucunun okumasında bu denli edilgen olunmasının istenmesi yazarın
meramının tam karşıtı bir durumu gerektirmez mi? Meğer ki yazarın amacı bu
değilse?
Ki; meramın bu olduğu vurgulanır sıklıkla. Bu sorunun okuyucu
tarafından böylesi bir algılanmaya neden olduğunu bilmezliğimiz, bir başkası
tarafından böyle algılanmayacağına yeter koşul değildir. Ya da bir başkası
değilse öteki bir başkası tarafından dile getirilmeyeceğine dair elimizde somut
bir kanıt yok. Başkası tarafından algılanmayacağına yeter koşulu olmayan
başkasıyla, başkası tarafından dile getirilmeyeceğine dair elimizde kanıt
olmayan diğer başkasının arasındaki karşıtlığın bir üçüncü başkası tarafından
aşılıp aşılmayacağına yönelik bir emâremiz olduğundan da kuşkuluyum.
Hem
algılamayacak başkası, hem dile getirmeyecek başkası hem de henüz bir yargıda
bulunmayı düşünmeyen bir başkasının bir arada bir yazı etrafında
buluştuklarında okuyacakları metnin nasıl okunması gerektiğine ilişkin herhangi
bir yöntem üzerinde anlaşamayacakları düşüncesinin tarafımızdan dile
getirilmesine yönelik bir itiraz sahibi olması da olasıdır. Böylece 'Dört Başka’nın kendiliğinden bir açmaz içinde olacakları daha başından bellidir.
Buradan anlıyoruz ki, bir beşinci başka’nın dahi yazının tematik oluşumuna karşı çıkabileceği gibi şematik karşı çıkacak altıncı bir başka kişi de muhtemeldir. Öyle ise yazıya ait dilbilgisel kurallar karşısında yazar nasıl bir tutum takınmalıdır? Türünden bir soruyu gündeme almak ve bunun yanıtını irdelemek umulan nenin elde edilebileceğine dair kuşkulara bir davetiye çıkarmayacağını nasıl dile getirebilir? Sorusunu da yazan beklemelidir çıkarımında bulunmamız hiç de yabana atılır bir durum olmasa gerek.
-Editörün Notu 1: Aşağıdaki parağraf üstteki parağrafın editörce müdahale edilmiş hâlidir-
Buradan anlıyoruz ki; bir 'Beşinci Başka’nın dahi yazının tematik oluşumuna
karşı çıkabileceği gibi şematik karşı çıkacak Altıncı Başka bir kişi de
muhtemeldir. "Öyle ise "Yazıya ait dilbilgisel kurallar karşısında yazar nasıl
bir tutum takınmalıdır?" türünden bir soruyu gündeme almak ve bunun yanıtını
irdelemek, umulan ne'nin elde edilebileceğine dair kuşkulara bir davetiye
çıkarmayacağını nasıl dile getirebilir?" sorusunu da yazan beklemelidir, çıkarımında bulunmamız hiç de yabana atılır bir durum olmasa gerek.
-Editörün Notu 2: İki parağraf arasındaki yazar ve editör farkı anlam kaymalarını sınırlamak ya da sınırlamamakla ilişkili olabildiği gibi her müdahalenin amacını da müdahaleye yüklemektedir; karşılaştırma bu babda iyi bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Seçkin Deniz-
Yazan
okuyanı kurallar cenderesinde mahpus tutarken olası karşı çıkış sahibi
başkalarının olası onayan başkalarını bir veri olarak kullanarak bu sorunu aşar
gibi gözüküyor. Ancak bu hiç de böyle değildir. Böyle olsaydı kurallar
bağlamında tartışmaların bir yeri olmaması gerekirdi. Tartışmaların ta kadim
zamanlardan beri süregeldiği gerçeği bize bunun öyle olmadığını söylemektedir.
Yazan aynı zamanda bir okuyan olduğu için de bu böyledir. Yazandaki okuyan
kişinin mahpusluğuyla okuyan kişideki yazanın özgürlüğü arasında göz ardı
edilen çatışkının da bu problemin çözümünün gecikmesinde etken bir rol
oynadığını sezinlemedeyiz.
Yazandaki okuyan kişinin mahpusluktan kurtulup
özgürleşmesi okuyandaki yazan kişinin özgürlüğünden olma olasılığından
kaynaklanan kaygının yersizliği dayandığı temelin yapay oluşundandır. Biz bir
başkasının özgürlüğünü sağladığımızda bir başkasının köleleşmesine neden
olmayız.
Öyle ise hem yazanın hem yazan kişideki okuyucunun kurallar karşısında
özgür durabilmesinin sağlanması için okuyandaki yazanın ikna edilmesi ve yazan
kişideki okuyanın da bu iknayı kabul etmesi gerektiği gerçekliği ortaya
çıkmaktadır. Bu pekin bir gerçeklik midir? Bu da ayrıca tartışılmalıdır, diye
düşünüyorum.
Cemal Çalık, 06.11.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları