"Adsız ve basamaklı bir dünyadır Kafka’nın dünyası. Ne anlamsız ne de saçmadır, yapıtında anlamsız ve saçma olan ise insanın böylesi bir dünyada benliğini yitirerek ‘şey’ kişiliksiz ve garip bir ‘şey’ haline gelmesidir."
Hayatını,
birbiri ardına geçen gündoğumlarını günbatımlarına ekleye ekleye adeta bir
mecburiyetmiş gibi yaşayan bir insan için, dünya kesinlikle tahammül edilemez
bir yer olur. Böylesi bir dünyada böylesine mecbur edilmiş bir yaşamı
sürdürebilmek ise hiç kuşkusuz hem dünyayı hem de yaşamı kişisel bir mesele
haline getirir ve insan varlığı er yada geç gitmekle kalmak arasında salınan
bir inadın cenderesine sıkışıp kalır…
Bununla
beraber dünyasıyla mecburiyetinin o gayrimeşru beraberliğinden doğurduğu inadı
ne kadar güçlü olursa olsun fazlaca bir işe yaramaz ve insan ne anasına ne de
babasına hayrı dokunmayan yabanıl bir evlat gibi büyüyen bu inatla, başından
sonuna kadar gitmek zorunda olduğu hayat çizgisi üzerinde öyle bir noktaya
gelir ki, anlamla anlamsızlığın birbirine değdiği bu noktada ise bir anda bütün
geriye dönüş umutları tek tek silinir ve kanarlarına çarpıla çarpıla yaşanan
dünyanın karanlık odalarında yönünü şaşırmış, çaresiz ve sessiz bir çığlık
yankılanır…
‘Dünyanın
acılarından uzak tutabilirsin kendini, böyle yapmakta özgürsün ve senin doğana
kalmıştır bu, ama kaçınabileceğin bir acı var ise, işte buda belki bu uzak
tutuştur.’
Aslında
ulaşılmak istendiği kadar da ulaşılmaması gerekene doğru güçsüz adımlarla yola
çıkan bir insanın çığlığıdır bu…
Oysa
yolculuk başlamış, geri dönüşü olmayan o meşum noktaya kadar gelinmiş ve
gereklilik çemberi tamamlanmıştır.
Öyle
doğduğu ya da öyle olduğundan olsa gerek, bu insan için artık ne kadar
yuvarlatılırsa yuvarlatılsın tamamen kişisel ve köşeli bir dünya söz konusudur.
Kendi
‘Yargı’sını kendisi yapan, ama ‘Dava’sını başkalarının yürüttüğü bu adam için bu
köşeli dünyanın öteki adı ise ‘Çöl’ dür artık ve kırk yıldır kıvrana kıvrana
yaşanan ve gidilemeyesi ‘Kenan’a varmak için terk edilmesi gereken son
topraktır belki de…
Sorun
ise sadece ‘Çöl’de yada dile düşen bu çöle içkin acı da değil, dışarıda da bir
‘Kenan’ın olmayışındadır…
Kenarları
aşı(n/l)arak dışına çıkılan bu çöl’ün öte tarafında da kala kala sadece bir çöl
anlatısı kalmıştır, ki; belki de asıl ‘Kenan’ şeytana hizmetin bedeli olarak,
zoraki yaşamdan çalınıp ateşler içinde dile gelen bu yazınsal uğraşın ta
kendisidir…
I
İnsan
yaşamının ve doğal olanın sanat yapıtının kurgusal gerçeğine dönüştüğü karmaşık
anlatısında insana, en ince ayrıntısına kadar ışıklandırılmış fakat içinde yer
aldıkları bağlamı karanlıkta bırakan bir dizi resim sunar Kafka.
Sanki de
yaşadığı dünya ile kurgusal evreni arasında bir köprü kurmak istemiş gibidir.
Bu yüzden de yapıtını ne sadece bir roman, ne sadece bir destan nede
eğretilemelerle dolu soyut bir çabanın ürünü olarak değerlendirmek pek kolay
değildir.
Herkesin
nasıl olup da hissedemediği bir gerçeği görmüş, bunu açık etmek için de 'Çünkü
sana yoksunu olduğun şeyi değil, bir şeyin yoksunu olduğunu göstermek
istiyorum.’ diyerek kendine ve yazma eylemine özgün ve tehlikeli bir ihbarcılık
kazandırmıştır.
Bunun
içinde yaşamaya mecbur edildiği dünyaya benzeyen bir başka dünya yaratmış ve
miadının ne zaman dolacağı kestirilemeyen bir zamanın başlıca özelliği
durumundaki metafizik duyganlığın tüm inceliklerini de bu dünyaya doldurmuştur.
Kafka’nın
gizlendiği gerçek ve tahammülü zor dünyanın cana batan coğrafyasındaki çok
sayıda görüntüden oluşturduğu bu kurgusal dünya ise gözlemlenebilir
gerçeklikten – asla arkaik yada sonrasız olmayan ama en ileri ölçüde de modern
ve anımsanabilir- bir gerçeklikten kaynaklanan sahih bir şiir gibidir…
II
İnsanın
elinden kayıp giden ve başına buyruk devinimlerle değişen nesnelerin dünyasıdır
Kafka’nın dünyası. Ve bu dünya üzerinde Kafka için belirleyici olan, yoğun
görüntü ile özenle betimlenmiş arıntıdan oluşma bir bütün yada insana yazının
hışırtılarını algılatan, yoğunlaştırılmış bir düzyazının benzeştiği nesnel ve
sezgisel gerçekliğin dolayımsız bir algılanışı, nesneleşen gerçeğin cansız bir
araca dönüşmesi ve her iki dünyada da olup biten herşeyin nesne kalıbında donup
katılaşmasının açık seçikliğidir.
Adsız ve
basamaklı bir dünyadır Kafka’nın dünyası. Ne anlamsız ne de saçmadır, yapıtında
anlamsız ve saçma olan ise insanın böylesi bir dünyada benliğini yitirerek
‘şey’ kişiliksiz ve garip bir ‘şey’ haline gelmesidir. Birey sonu belirsiz bir
savaşımda yenik düşmüş, içinde tikel ve genel bir sorunun acıyla yer aldığı bir
toplumu göğüslemiş ve beyhude yere bu toplum içerisinde kendisine bir yer
bulup, onu anlamlı bütünlüğü içerisinde yakalamaya çalışmıştır.
Anlamsızlığın
Kafka’nın dünyasındaki yeri anlaşılamazlıkla belirlenmiştir. Bu
anlaşılamazlıktır ki, ‘Amerika’ dan ‘Dava’ya kadar bütün yapıtının ve asıl
derinliği barındıran hikayelerinin anlamıdır aynı zamanda…
III
Kafka’dan
önce çoğunlukla bütün boyutlarıyla insan yaşamı, gündelik hayat ve bu hayatla
bağlantılı kişiler, kurumlar ve ilişkiler insanın insanla ve toplumla arasında
çıkan çatışmaların baş gösterdiği birer olgu olarak ele alınmalarına rağmen
Kafka’da bu kişi, toplum ve kurumlar kendi içkinliklerine uygun birer mekanizma
gibidir…
Bu
mekanizma içerisinde süregelen kalıp davranışlar, kurallar ve yasalarda koyu
bir bilinemezliğin gizleriyle sarılıdır. Bilinmeyenin arayışına dönük bir
çabanın serimlendiği Kafka’nın bütün eserlerinde kahramanlarının gerçekliği de
bu yüzden tartışmalıdır. Kahramanlarını yaşamsal gerçeklik içerisinde adeta
ezim ezim ezildikleri halde hiçbir şey anlamadıkları koskoca bir dünya da
karakterize eden Kafka bazen de onları gülünç hallere sokarak hem insanlar
karşısındaki sorumluluğunu hem de metafizik sorumluluğunu derinden duyan,
yaşadığı dünyaya karşı kayıtsız kalmakla kendini kabahatli hale getiren bir
doğuştan suçlu ruh’un – büyük ölçüde de kendi ruhunun – savaşını anlatmaktadır.
Kuralları
baştan belirlenmiş bir dünya ve yaşam karşısında dondurucu bir ürperişle
gerçekleşen bu savaş onun bu katılaşmış dünyanın kasvetli koridorlarında belli
belirsiz dolaştırdığı ironik tavrıyla şekillenen ve konuya bağlı olamayan bir
neşeyi de içerir.
Daha çok
kullandığı kelimelerin apaçık ve pırıl pırıl pırıldamasından kaynaklanan bu
neşe de çoğunlukla üzgün ve istihza dolu bir gülümsemeye benzer.
Max
Brod’un üzgün bir kalple neşeli bir zihne sahip olduğunu söylediği Kafka bütün
bu halleriyle de sanki de iyilik, merhamet, şefkat gibi duyguları acı bir alayla
çarpıştırarak biraz da ‘Pascal’lık yapar. İnsanı
buruk bir gülümsemenin karanlık ve dönüşü yok labirentlerine götüren bu ironi
onun acıklı ile gülünç olanı ustaca birleştirebilen bir başka yönünü de ortaya
koyar böylelikle.
Yine de onun bu yönü, Deleuze-Guattari’nin şizoanalizi
edebiyata uyguladıkları çalışmalarında söyledikleri gibi Kafka’yı epey politik
ve bir o kadar da neşeli bir yazar olarak tanımlamaya yetmez. Aksine onun
neşesi ‘sosyal makina’nın tekerlerini ve frenlerini kabaca tamir edip, onu aşırı
derecede yükleyen bir deneycinin neşesinden çok tekerleri belirsiz bir yöne
döndürülmüş ve onun istenci dışında hareket ettirildikten sonra sonra da aniden
frenlenmiş bir ‘sosyal makina’ karşısında yüce bir üslup sahibinin dile
getirdiği türden bir neşedir. Karanlık ve buz gibi bir neşe…
IV
Vücutları
şanlı şerefli ölümlerle ortadan kaldırılsa da, ruhları zafere erişen tragedya
kahramanlarının aksine Kafka’nın kahramanları ne vücutlarını nede ruhlarını
huzura kavuşturamazlar hiçbir zaman. Hepsi zavallı bir görünüme sahip olan bu
alelade insanlar alınyazılarının korkutucu ve şaşırtıcı başkalığı ve ifrat
derecesindeki uysallıklarıyla da her nasıl olursa bayağılıktan kurtulabilirler.
Sanki de
acıklı ve bilinmeyen bir evrende yaşayan bu başka adamlar tıpkı Bataille’in
söylediği gibi ‘yenilen fakat bu yenilgileriyle anlam kazanan’ bir kaderle
önlerine çıkan bütün bir dünya da alınlarını vura vura yerleşmeye ve
anlamsızlaşan bu dünya içerisinde bir uçuş hattı, bir kaçış çizgisi yada bir
sızıntı noktası bulmak için en düşük dayanıklılık çizgisinde dururlar…
Prensleri
sahneye koyan tragedyada her şey en büyük kötülük hatta ölüm bile soylu iken,
Kafka’da böyle bir soyluluğa rastlanmaz. Onun asıl yaptığı bayağı insanların
yaşamak, göğüslemek ve yerleşmek zorunda kaldıkları bir dünya da, görülmeye,
ilgilenmeye, düşünmeye değer bulunmayan yaşamsal katmanların ve bu katmanların
derinliklerinde kımıldayan insanlığın genel halinin zeka açısından gülünç kalp
açısından da acıklı taraflarını göstermektir…
V
‘Yazın
uğraşı üstünde yoğunlaşmak için en uygun zaman, bencil ve hesapçı ilkenin aşırı
güçlendiği zamandır. Çünkü böyle zamanlarda dış yaşamın nesnelerinde bir
yığılma gerçekleşir ve bu yığılma, nesneleri insanın doğal yasaların egemenliği
altına alabilme yeteneğini aşar.’ diyor E.Fischer.
Kafka
işte tam da böyle bir durumu, nesnelerin insana hayret veren gücünü, insan
varlığının nesneleşmiş, yabancılaşmış bir dış dünya ve kendi derinlikleri içine
sürülmüş bir ego biçiminde iki parçaya ayrılışını korku ve dehşet içinde yaşadı.
‘Dış
saat ile iç saat birbirini tutmuyor’ der Kafka. ‘Dıştaki saat duraklamalarla
kendi alışılmış yörüngesinde ilerliyor, iki farklı dünyanın birbirinden
ayrılmasından başka ne olabilir ki, ve bunlar ayrılıyor yada birbirinde korkunç
bir biçimde kopuyor.’
Yaşadığı
hayatın ona sunduğu her şeye karşı yoğun bir memnuniyetsizlik besleyen, henüz
memnunken bile memnun olmamayı dileyen ve zamanın ve geleceğin ulaşabileceği
bütün olanaklarına başvurarak kendini büyük bir umutsuzluğun kucağına
sürükleyen Kafka’nın yapıtı, birbirinden kopan bu iki dünyayı birbirinin önüne
açarak gösterebilme çabasıyla da her iki dünya için tam kopma noktasında
koparılan bir çığlık gibidir…
Daha
1910 yılında bir dehşetli gözlemden; ‘gezegenlere doğrultulan teleskopları
andıran bir gözlemden’ söz eder Kafka. İnsanın kendisine yönelttiği böyle bir
gözlem karşısında ise ego kendisini hemen hiç bulamaz, ancak kaybeder.
İşte
Kafka’nın ‘Şato’dan ‘Dava’ya, ‘Amerika’dan ‘Değişim’e kadar ‘Şeytan’a Hizmet’
olarak değerlendirdiği yazınsal serüveninin özü, bu yitirilişin sonucunda bir
alınyazısı olarak insana sunulan dünyayı ve bu dünyayı insanın elinden alarak
ona yabancılaştıran bütün olguları anlama ve açıklama çabasıdır…
Fakat
yine de bu çaba onun küçük adamının alabildiğine acımasız ve anlamsız bir
dünyanın tam ortasında gerçekleştirdiği bir çabadır…
Bu
yüzden de onun eseri, Pascal’ın ‘Bu sonsuz uzayların sesizliği beni dehşete
düşürüyor.’ sözüne tamda uygun düşer. ‘İnsan’ der Pascal, 'Kendi mertebesi
neresidir, bilmez. Besbelli ki yolunu şaşırmıştır. Düştüğü yeri karanlıklar
içerisinde arar durur, ama nafile arar, bulamaz.’
Evet
nafile bir arayışın zavallı kahramanları ve onların alınyazısıdır sanki de
Kafka’nın yapıtı. Yoksa
Garaudy’nin söylediği gibi, onda İsrail’in son peygamberini arayan
dinbilimcilerden, onu kemirici bir karamsarlık içinde yıkılmaya yüz tutmuş bir
küçük burjuva ve az çok bir asi olarak gören Marksistlere, Sisyphe’nin akıl
almaz çabasına yakın gören varoluşçulardan, Heideger’den apartma bunaltılı
varsayımlara, çağdaş Oedipus’a benzetenlere ve hatta onda bir ince hastalık’ın
etkilerini arayan doktorlara kadar çeşitlenen bir yorum bolluğunun indirgemeci
yaklaşımlarıyla anlamak mümkün değildir Kafka’yı…
Çünkü
bir ölçüde bütün bunları da içermekle beraber, yeryüzünün ve gökyüzünün içinde
tek bir dünyayı oluşturduğu özgün bir yaşamın imgesidir Kafka’nın yapıtı.
Belki de
bütün sınırları zorlayarak kurduğu bu imgesel bütünle, değiştirilmiş ve
dönüştürülmüş dilinin farkına varan bir garip ‘Babil Adamı’dır Kafka…
Ve onun eseri
de bir bakıma, kendi alnına yazdığı 20.yüzyılın alınyazısı gibidir…
Şahin Torun, 12.12.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Şahin Torun Yazıları
Kaynakça:
- K.Wagenbach/Özyaşamöyküsü/ K.Şipal / Cem Yay.
- R. Garaudy /Picasso,S.J.Perse,Kafka/M.H.Doğan/ Payel Yay.
- M.Kundera/Roman Sanatı/ A.Bora/Can Yay.
- E.Fischer/Kafka/ A.Cemal/Kavram Yay.
- Deleuze/Guattari/Minör Bir Edebiyat/Ö.Uçkan,I.Ergüden/YKY
- M.Brod/Kafka’da İnanç…/K.Şipal/ Cem Yay.
- G.Janouch/Kafka ile Konuşmalar/K.Şipal/Cem Yay.
- M.Sperber/Parçalanmış Gerçeklik/ A.Cemal/ Can Yay.
- J.L.Borges/Kafka / Akbaba/K.Şipal, A.K.Bayram Dost Kitabevi
- A.Manguel/Okumanın Tarihi/ F.Elioğlu/YKY
- D.Pearce/Kafka ve Dante/ E.Gürol/Cep Dergi(5)Varlık
- M.Blanchot/Yazınsal Uzam / S.Ü.Kasar/YKY
- E.Canetti/Öbür Dava/K.Şipal/Cem Yay.
- H.Hesse/Kafka: Yalnız Bir…/A.Cemal/ Kitaplık (9) YKY
- B.Schultz/Kafkanın Davasına… /E. Özdoğan/Kitaplık (53) YKY
- F.Kafka/Mavi Oktav Defterleri/O.Çakmakçı/Bordo-Siyah
- F.Kafka/Aforizmalar/O.Çakmakçı /Bordo-Siyah