"Bizler en değerli gördüğü, sevdiği, tanıdığı insanlara güvenip defalarca kazık yemekten o kadar nasibimizi almışız ki güvenmeyi gerçekten unutmuşuz..."
A- Ansızın Gelen Durum:
Annem geldi az önce eve, yanında küçük bir bavuluyla bir genç kız; 22 yaşında. Tabi hâliyle kızın yanında soramıyorsun, bakıyorum aptal aptal. Bir fırsat yarattım ve çektim kenara:
"Anne bu kızcağız kim?"
"Gariban bir kız, Antakyalı'ymış. Babası Fransa'da terk etmiş annesini, annesi de bu kızı atmış, burada Gebze'de yengesiyle kalıyormuş. Yengesiyle de anlaşamıyormuş sokakta kalmış..."
"Sonra?"
"Sonrası birkaç gün bizde kalsın... Yazık günah..."
Vicdanımı dinlerken ve Allah'a olan inancımla kalmalı mı diye düşünüyorum; muhtaç bir insana elbetteki yardım etmeliyiz, fakat arkadaş ben sabaha kadar uyuyamam şimdi. Evet içler acısı hali bu yaşadıklarını düşününce, ama ya değilse?? Hırlı mıdır, hırsız mıdır, kan davası mı vardır, ne kadar doğru söylüyor? Kafamda binlerce soru dönüyor. Siz olsanız ne yapardınız ??
***
B- Efektif Sesler:
1- Yani fesatlık, kötü niyet beslemiyorum değil mi ?
2- Ya düşünüyorum kız da bizi tanımıyor; kaldı ki evde de yetişkin iki erkek var şu an, ben ki bu kadar korkusuzken bile korkardım, nasıl cesaret ediyor henüz 22 yaşında? Konuşturmaya çalışıyorum "Seni annen nasıl istemez daha çok küçüksün diyorum, tek kelime ben de onları istemiyorum diyor" Konuşmuyor da. Belki üzülür diye deşmeyeyim yarasını diyorum, ama burası da benim evladımın bulunduğu evim en nihayetinde sormadan duramıyorum
3- Canım benim; sıkıntı yok uyuyor kızcağız, endişeleneceğimiz bir şey yok... Şu an sadece haline üzülüyorum. Yazık günah bu çocuklara sahip çıkmayan ana babanın Allah cezasını versin.
4- Uyku yok bana bu gece..
5- Temiz kalplilik, iyi olmak bunlara yetmez, ama bak ben sabaha kadar uyuyamıyacağım şimdi mesela. Ki sabah 7'de uyanıp oğlumu hazırlamam lazım.. İçimde zerre kadar kötülük yok; tabi ki yardıma ihtiyaç duyan birine yardım etmeliydik, ama benim de korumakla yükümlü olduğum bir oğlum var...
6- Ne yapayım şimdi getirmiş kızı, "Ben sana güvenmiyorum git mi diyeyim?" Olmaz; yapacak bir şey yok, nöbetçiyim bu gece..
***
C- Dış Ses'le Diyalog:
Dış Ses: "Onunla konuş... bir iş bul çalışsın:)"
Ben: "Çalışıyormuş zaten kalacak yeri yokmuş."
Dış Ses: "Tamam o zaman... ev kirası ödemekte zorlanan bir kız arkadaş varsa yanına yerleştirirsin:) Ya da kocaman bir kızın, yani bir çocuğun daha olur:) Annenin sezgileri iyidir bence... sabah olsun hayrolsun... içindeki iyilik diri kalsın, sen tedbirli ol sadece..."
Ben: "Ya ne bileyim gerginim fena halde acıyorum da kıza, ama elimde değil."
Dış Ses: "Sabırlı ol.... içindeki iyiye fırsat ver...Allah'a güven. Ama annen gibi bir insan halen yaşadığı için bu dünya şanslı bence..."
Ben: "O zaman sabah ola, hayrola."
***
D- Ertesi Gün:
Büyük bir merakla bekleyen arkadaşlarım için, Sevgi'yle neler olduğunu anlatmak istiyorum...
Tüm endişelerime sabaha kadar nöbet tutmam, uyumamam lazım dememe rağmen 03:00'e kadar dayandım, fakat uyumama iki şey sebep oldu. Birincisi; gece herkes uyuduktan sonra Facebook'tan kızın profiline girdim, didik didik inceledikten sonra şu ileti ile bütün yelkenleri indirdim...
"Baba sevgisi nedir bilmiyordu kadın, bu yüzden muhtaçtı adamın sevgisine" ne demek istediğini babasının sevgisini her hücresinde hisseden, fakat kaybettikten sonra neye sığınacağını bilemeyen kendimden anladım... İçim acıdı!
İkincisi ise; odaya girip baktım, nasıl üşüdüyse artık çoraplarıyla uyumuş, battaniyeyi kafasına kadar çekmiş ölü gibi uyuması oldu... Kim bilir bir gece önce nerede kaldı, nasıl uykusuzdu...
Her ne kadar ketum olup çok fazla kendinden bahsetmese de kötü biri olamazdı; ilk izlenimlerim bunlardı. Uyudum...
Sabah erken uyandım Yağız'ı okula göndermek için, uyuyordu.. Sonra dışarı çıkıp işlerimi hallettim geldim. Baktım giyinmiş, yatağını toplamış oturuyor. Kahve yaptım, karşılıklı içerken ilk soru geldi, anladım konuşacaktı...
"Yemek yapmayı sever misin?"
"Evet", dedim.. "Peki Dolma yapabilir misin?" dedi. "İlk öğrendiğim yemek!" deyip güldüm. "Günlerdir hiç ev yemeği yemedim, ben malzemelerini alsam yapabilir misin?" dedi.. Yutkundum! Gözlerinin içine baktım ve dedim ki: "Tek bir şartla yaparım; bana hikayeni anlat..."
Üç saate yakın dinledim.. O anlattı ağladı, ben dinledim, ağladım..
Bizler sıcak evlerimizde, rahat batarcasına her şeyden şikayet ederek yaşıyoruz, inanın böyle bir şey yok, ürperdim resmen.. Ha diyeceksiniz ki; ya yalan söylüyorsa? İspat edecek tek bir şey göstermesi kafi oldu zaten; körü körüne inanmadım yani...
Şimdi ne yapacağıma gelince tüm çevremi kullanarak bir iş ayarladım O'na; yarın çalışmaya başlayacak. Elimden maalesef başka bir şey gelmiyor... Keşke gelse... Ama yanımızda kalır mı yarın gider mi bilmem, soramam, sormam.. Fakat zaten burası benim evim de değil, annemin evi...
Bizler en değerli gördüğü, sevdiği, tanıdığı insanlara güvenip defalarca kazık yemekten o kadar nasibimizi almışız ki güvenmeyi gerçekten unutmuşuz, dün düşündüklerim için utanmadım desem yalan olur...
İşte böyle...
Gencecik, taptaze bir genç kız.. Allah yardımcısı olsun inşallah.. Böyle ana babaları da Allah bildiği gibi yapsın, ne diyeyim...
Bahar Türker, 17.12.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar