"Her etik sorununu cinsellikle anlatmasında cinsel bir takıntısı olduğu savlansa ne çıkar? "Senin takıntındır, bula bula cinselliği bulmuşsun o öykülerde!" denir; olur-biter.. "
Ehl-i Târik mensupları ile tartışmaya taraftar değilim ve elimden geldiğince tartışmaktan uzak durmaya çalışırım, zira tartışmadan murat tartışan her iki tarafın da varsa ezberini bozmak, taraflarda olanın gerçekte olanla aynılığını sorgulamak bilirim, cedelleşmek değil; münazara olarak bilirim..
Münazara kiminle olur? Bildiklerinin mutlaklığından kuşku duyanla tartışılır.“Ben-sen böyle biliyorum-biliyorsun.. gerçekten böyle midir?” diyenle tartışılır; ama Ehl-i Târik'le tartışmam, zira Ehl-i Târik'in elinde şaşmaz kavi-muhkem(!) delilleri vardır..
Hele en önceki kanıt, "Sen onu anlayacak seviyede misin?" ise, bu kanıt karşısında söz biter. Yapılan artık sadece cedelleşmedir; cedelleşme de kişiyi hiçbir yere götürmez, tarafların kendilerinde olanın öyle olduğuna olan inançlarında var olan inadı derinleştirir.
Murat hakikat değildir, ki zaten hakikat Ehl-i Târik'in içinde olduğudur; sen-ben onu ya anlıyoruzdur ya anlamıyoruzdur.. ki zaten ben anlamadığım için sorguluyorum.
"Böyle deniyor öyle olabilir mi?", "Öyle olduğunun kanıtları neler?" Bunları dediğime göre zaten ben hakikatten çok ötelerdeyim. İşte bu yüzden tartışmam zira Ehl-i Târik'in kendine mihenk olarak aldığı kurallar inanç bağlamındadır; ya inanırsınız ya inanmazsınız.
Gelelim büyük şâir Rûmi’ye.. Evet; Rûmi gerçekten büyük şâirdir; hem kurgu bakımından, hem ses, hem imge bakımından, hem ahenk bakımından üstüne şâir yokur desem, abartmış olmam. Kaldı ki; bunun en büyük kanıtı Mesnevi bir şiir kalıbı, bir şiir biçimiyken Rûmi'nin eseri olarak anılır olmuştur.. zira o muhteşemlikte mesnevi sonradan yazılmamış..
Evet Rûmi büyük bir şâirdir; eserini Kur'anla bir tutması, eserin vahiy olduğu söylemlerine Mevleviler'in tevil getirmemesi mümkün mü? Çünkü tevil edilmezse alenen küfürdür, o sözler.. "Küfürdür" diyemezler; yapılacak şey tevil etmektir, söyleneni eğip-bükme işi gerekecektir..
'Allah'ın kadın kılığında Şems'i ziyaret ettiğini' tevil ederek öyle olduğuna inanmaları, bunu benim gibi sıradan insanların anlayamayacağını söylemeleri kadar doğal ne olabilir? Her etik sorununu cinsellikle anlatmasında cinsel bir takıntısı olduğu savlansa ne çıkar, "Senin takıntındır, bula bula cinselliği bulmuşsun o öykülerde!", denir, olur-biter..
Ne diyordu?
"Sırr-ı men ez nale-i mendur nist/ lik çeşm-i guşra an nur nist"
-Benim sırrım inleyişimden uzak değildir, fakat bunu görecek göz ve kulak yoktur-
Burada karşımıza "Akıl şart değil!", hükmü çıkar; ama değil, “Akıl şart değil” değil “Akılsızlık şart” Akıllar anlayamaz..
Düşünün bir; hangi akıl her sorunu, ama neredeyse her sorunu cinsel örneklerle, cinsel imgelerle anlatmada bir tuhaflık görmez? Hadi diyelim cinsellik insanın elini ayağını genelde bağlayandır. Eyvallah; peki görünüşün aldatıcılığını ya da bulunduğun yerden olayların farklı görünüşünü ille cinsel imgelerle anlatmak niye?
Mesnevi de geçer; genç bir çocuk bıyığı henüz terlemiş biri iri yarı heybetli bir adamla karşılaşır. Çocuk ürker. İri yarı adam "Korkma! Ben deve gibi isem de, sen benim üstüme binip süreceksin beni!" der ve bağlar. Görünen göründüğü gibi değildir..
Yine azmış bir kadın kocasına oyun oynar; ağaca çıkar, adam aşağıdadır, ağaçtan kocaya bağırır, "O ne hâl, üstündeki mendebur adam da neyin nesi?" der.. Koca öyle bir şey olmadığını söyler. Kadın ağaçtan iner, koca ağaca çıkar. Bu kere kadının oynaşı kadınla halvete tutuşur. Koca ağaçta çıldırır.. "Kadın o ne hâl?" der. Kadın,Herhalde ağaçta olmak öyle gösteriyor, ben de ağaçta iken seni biri ile görüyordum" der.
Görünüşün ve durduğun yerin yanlışlığını cinsel imgelerle anlatmak gerçekten büyük maharet ister ve herhangi bir şâire de "Bir olayı-bir olguyu ille şu imgelerle anlatacaksın" denemez. Kim nasıl anlatmayı seçmiş ise öyle anlatır, bu bir kusur da değildir, biri takıntı der, diğer başka bir şey; ama yine söyleyelim.
Enfes beyitlerdir o öyküleri anlatan beyitler, Farsça bilenler Farsçası'ndan okursa ne dediğim anlaşılır; hiç sırıtmaz, hiç irrite etmez insanı. Tersine ruhu okşar bile..
Ne diyordu sahi?
"Ten ez cân ü cân ez ten mestûr nîst / lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst "
-Ten cândan cân tenden ayrı değildir, fakat cânı görmeye ruhsat yoktur-
Cemal Çalık, 02.01.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme