2 Ocak 2016 Cumartesi

SA2286/KY40-HF10: İdamlık Bir Şia Eleştirisi-Hüsameddin Ferzîzâde: İslâm’dan İslâm’a-Uydurulan İslâm’dan İndirilen İslâm’a Yolculuk 10

Sonsuz Ark'ın Notu:
22 yaşında Azerî kökenli İran vatandaşı bir Üniversite öğrencisi olan Hüsameddin Ferzîzâde Şiâ'ya yönelik sistematik eleştirisi yüzünden İran İslam Cumhuriyeti adı ile anılan Faşist Velayet- Ruhbanlık Sistemi tarafından idama mahkum edilmiştir. Aşağıda bu tertemiz delikanlının aziz hâtırâsına ve eserine dair tercümeyi bulacaksınız. Ona destek olmak için bu çalışmayı yayınlıyoruz. (Güncel Not: Hüsameddin Ferzîzâde kardeşimiz, 14.09.2020 günü yayınladığımız aşağıdaki çalışmasını paylaştığım Twitter hesabıma şu mesajı bırakmıştır: "Selam, Hayatımın zor günlerinde beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Husamuddin farzizade" Çalışmasını yayınladığımız zamandan bu yana 5 yıl geçmiş, bu zaman içinde, 1993 doğumlu olan bu genç kardeşimiz İdam'dan kurtulmuş, ancak üniversiteden atılmış, hayatı cehenneme çevrilmiş bir durumda. Umuyorum dost ellerimiz ona uzanabilir  Türkiye olarak. Seçkin Deniz) 
Seçkin Deniz, 02.01.2016

Bismillahirrahmanirrahim

Hadislerin Ölçüsü Kur’ân olmalı

Hadislerin doğruluğunun da kıstası Furkan (doğruyu yanlıştan ayıran) olarak nitelenen Kur’ândır. Kur’ân mantığıyla Şia hadislerini incelersek, ancak iki kitap dolduracak malzeme toplanabilir. Çünkü birçok Şia inancı Kur’ân metni ile çelişmektedir. 

Kur’ân’a ters ve zıt olan Şia inançlarından bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür: Abdest alma şeklinden tutun da kabirleri ibadet amacıyla ziyarete, imamların, seyyidlerin ve onların mezarlarının keramet sahibi olduğuna inanmaları, reşit olan her Şii’nin mal varlığının beşte birini seyyidlere ödemesi gerektiğine inanmaları, Ali’yi müminlerin velisi olarak görmeleri, Ali’nin hilafet ve imamet hakkının önceki halifeler tarafından gasp edildiğine inanmaları gibi pek çok inanç Kur’ân’ın açık naslarına zıt ve terstir. Özellikle seyyidlere para verilmesi Katolik keşişlerinin cennet satmalarına benzemektedir.

Safevi Şiası Tekfircidir

Şeyh Behai gibi bir Şia alimi “Keşkül” adlı eserinde Ehl-i Beyt ve imamların mucize ve kerametlerine inanmadığı ve onlara tevessül etmediği için İbn-i Sinâ’yı cehennemlik olarak nitelemektedir. Bu durum sadece İbn-i Sinâ için geçerli değildir.

Şialığın İran’da yaygınlaşmasından günümüze her türlü akli düşünce kıvılcımı derhal söndürülerek toplum karanlığıa mahkum edilmiştir. Öyle ki, imamlara tevekkül etmeden tabiplik yapmayı ebter ve delalet olarak adlandırmış ve felsefi tefekkürü tamamen söndürmüşlerdir. 

Şia alimlerinin çoğu sadece İbn-i Sinâ’yı değil Peygamberin eşi olan Hz. Âişe’yi de pak, temiz ve iffetli olarak gören bütün arif ve sufileri hatalı olarak görmüşlerdir. Örneğin Bazı Şia grupları, Mevlana Celaleddin Rûmî ve eserlerini necis olarak nitelemektedir. Sebebi de Mevlana’nın Hz. Âişe’yi pak, temiz ve iffetli bir kadın olarak görmesi ve “Mesnevi” adlı meşhur eserinde Şii şirkini tenkit etmiş olmasıdır.(30)

Şah İsmail gibi Şii şahlar ve Safevî alimleri Şii olmak istemeyenleri necis olarak görmüş ve onların kanının dökülmesini vacip bilmişlerdir. Bunun yanı sıra Şiiler kendi alimlerini o kadar yüceltirler ki onların görüşlerine en ufak bir karşı çıkma ve eleştiriyi isyan olarak niteler ve derhal boğmaktadırlar. Çünkü Şia’ya göre onların alimlerinin görüşlerine karşı çıkmak kafirlikten başka bir şey değildir!

Bu görüş Şii bölgelerinde daha fazla olmak üzere yaygınlık ve egemenliğini sürdürmektedir. Veliyyî Fakih’e karşı her türlü muhalefet ve eleştiri suç sayılmaktadır. Çünkü Veliyyî Fakih “Faslu’l Hitâb” sayılmaktadır. Yani hak ile batılı tamamen birbirinden ayırabilecek niteliktedir. Bu da ancak Allah’a has olabilecek bir özelliktir. 

Safevilerden sonra resmi görüş haline gelen Şiilik, her türlü ilmi ve felsefi düşünceyi ortadan kaldırmıştır. İnsanlık tarihine bütüncül olarak bakabilen, evrensel düşünen (İbn Sina, Birûnî, Farâbî) gibi bir alim ve filozof sunulamadı. İslâm düşüncesinin altın ve parlak çağları Sünniliğin İran’da hakim olduğu dönemlere denk gelmektedir. 

Özgür düşünen Şii alimlerin kendisi de daima korku içerisinde yaşamışlardır. Çünkü farklılık konusunda Şiilik kendi bilge ve alimlerine de merhamet etmemiştir. 

Humeynî’nin hocaları olan Ayetullah Seyyid Ebû ’l-Hasan Hakîm Kazvinî ve Ayetullah Abdulkerim Hairî-yi Yezdî’yi tekfir ettiler. Humeyni’nin kendisi de Ayetullah Kazvini ve İbn-i Arabi’nin düşüncelerinden yararlandığı için kafir olmakla suçlandı. 

Ya da Ali Şeriati, Şianın hurafi görüş ve inançlarını eleştirdiği için Ayetullah Burucerdi tarafından mürted olarak ilan edildi. Nevvab Safevi kendi döneminde yaşayan pek çok Şii alimini tekfir etmiştir.(31) Günümüz İranı'nda da Abdulkerim Suruş, Ayetullah Burkai, Ağaceri gibi bir çok Şii alimi tekfir edilmektedirler.

Bu bakış açısı, düşünce ve ilim adamının yetişmesini sağlayan tarihi ve sosyal şartların tamamını yerle bir etmiştir. Bu yüzden muhalif Şii alimler sadece Şii olmayan bölgelerde korku içinde de olsa kendi görüşlerini açıklayabilmişlerdir.

Bunların can güvenliği daima tehdit aldında bulunmaktadır. Çünkü Şia her türlü akli ve mantıki görüşe kapılarını kapatmıştır. Örneğin Molla Sadra kaynağı Kur’ân ve imamet anlayışına dayanmayan her çeşit felsefi ve ilmi beyan ve açıklamaları reddetmiştir. Sadece Şia görüşlerini yansıtan bilgileri din felsefesi olarak adlandırılmaya layık görmüştür. 

Böylece düşüncenin tekfiri İslâm tarihinde ilk defa Şia ile ortaya çıkmış olmaktadır. İbâdiye ve Sünni mezheplerin bir kısmında düşünce tekfiri diye bir durum söz konusu olmamıştır. 

Örneğin Sünni mezheplerin hakim olduğu dönemlerde Zekeriya Râzî gibi alimlere dokunulmamıştır. Zekeriya Râzî mülhid olduğunu açıkça beyan etmiş olsa da ilmi işleriyle uğraşmasına ve hayatını devam ettirmesine kimse karışmamıştır. 

Ömer Hayyam, İbn-i Sinâ ve benzeri pek çok alim ve filozof can güvenliği sorunu yaşamadan düşüncelerini açıkça ifade edebilmişlerdir. Sadece Şiiler muhalif görüşlere sert bir şekilde saldırmış ve farklılığa tahammül edememişlerdir. Örneğin İsmâilî Şiiler teröristtiler.

Tekfir düşüncesinin kökleri İranlı Yahudi ve Zerdüştilerin kültürüne dayanmaktadır. Çünkü onlar kendilerinden olmayan ve kendileri gibi inanmayanları necis olarak görüyorlardı. Kendi kitaplarında olmayan her ne varsa ebter olarak adlandırıyorlardı. Bu yüzden Sasaniler zamanında Ermeniler, Hristiyanlar ve Budistler aşağılanır ve ezilirlerdi. 

Filistin’de Yahudiler Hz. İsa’nın öldürülmesini istediler. Şii inancı Yahudi Talmud’un mektuplarında bulunan görüş ve inançlara benzemektedir. Bu tür görüşler yüzünden Şii itikadı ile Şia kitapları arasında bulunan uçurum gittikçe derinleşti. 

Şöyle ki bazı yerlerde Ehl-i Beyt beş kişiyken (Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin), diğer bazı kaynaklarda ise Selman da Ehl-i Beyt’in üyesi olarak gösteriliyordu. Bazı kaynaklarda ise Ali’nin oğlu Hüseyin’den Arap olmayanlarla İranlıların eleştirisi sadedinde “Biz Ehl-i Beyt Kureyşteniz. Bizim Şialarımız Arap ve düşmanlarımız da acemdir” gibi hadisler nakledilmektedir.(32)

Başka bir yerde 14 masum ile kendi aralarında soy bağı kurmak amacıyla onun yani Şia’nın 4. İmamı olan Hüseyin’in oğlu Zeynelabidi’nin annesinin İran şahının kızlarından birisi olduğunu söylerler. Tabi bu rivayetin hiçbir tarihi gerçekliği yoktur, zira 4. İmam olan Zeynelabidin’in annesi yani Hüseyin’in karısı  Yemenli bir cariyedir. 

Tahran’da Hüseyin’in İranlı Şehrbanu adındaki eşinin bir türbesi olduğunu iddia ederler. Tabatabai dahil bir çok Şia alimi Şehrbanu efsanesinin yalan olduğunu yazmıştır.

Allah’tan başkalarından medet ummak

Farslar ile bazı Türkler batıl inançlarına meşruluk kazandırabilmek için Kur’ân metni ile çelişen sahte hadislerden medet ummuşlardır. İmamlardan yardım istemek gibi şirk çağrıştıran görüşler ortaya çıkardılar. Bunu, Kur’ân’ın “Ancak Allahtan yardım istenir” gibi apaçık ayetleri varken yaptılar. 

İmamlardan başka Ebû ’l Fazl’dan, Seyyidlerden ve Seyyidlerin soyundan gelenlerden yardım istemek Şia inancında gittikçe yaygınlaştı. Ancak Kur’ân ve Peygamber Sünneti’nde kesinlikle böyle bir şey yoktur. 

Uhud savaşında Peygamber’in amcası da dahil pek çok seçkin sahabe şehid olmuştu. Onlar şehid olduktan sonra ne Peygamber ne de sahabiler zincir vurup bıçaklarla kendi başlarını kesmişlerdi!




Çeviren: Mustafa İkbâl
Tahkik ve Notlandıran: Bülent Şahin Erdeğer

Hüsameddin Ferzîzâde, 02.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar



Metin adresi:




30- Şah İsmail zamanında yasaklanan kitaplar arasında Mevlana’nın eserleri de bulunmaktaydı. Çünkü Mevlana, Mesnevi adlı meşhur eserinde Şia’nın aşura kutlamalarını eleştirirken, Ebû Bekir’i ve Ömer’i Peygamber’in en yakın dostları arasında saymaktadır. (Ç)

31- Nevvab Safevî, tekfir etmekle kalmamış mezhebi uğruna bizzat cinayet de işlemiştir. Safevi, Şiiliği eleştirdiği için araştıracı-yazar Ahmed Kesrevî’yi katletmiştir. (B)

32- Meclisi, Biharu’l Envâr, c. 64, s. 176. (F)

Seçkin Deniz Twitter Akışı