3 Ocak 2016 Pazar

SA2287/KY35-YTK48: Bizde Kısmet Olaydı…

"2016'nın gelişi 2015'ten belli mi yoksa zaten? 2015 de böyle gelmedi mi?"


Birazcık olaydı 2015 gibi bir yılı hiç yaşamamış olurduk. Onca bomba onca ölüm onca süren sorunla baş başa kalmazdık. Diyarbakır ucuz atlatılır, Suruç 32 genci gömerken Ankara Garı, o güzelim bina tarihe böyle geçmezdi. Çözüm Süreci'nin çöküşünü buzlu sulardan kanla kaynayanına birden atlar gibi yaşamazdık.

Dün Roboski'de ölen çocukları hatırlayıp onların yasıyla bir iç geçirirdik, ama Şam'da, Halep'te, Cizre'de, Sur'da bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ölümleri düşmüyor ki yakamızdan. Yılın özeti canlı yayında yas sürekli.

2016'nın gelişi 2015'ten belli mi yoksa zaten? 2015 de böyle gelmedi mi?

Bir yıl önce izlemedik mi Halep'te evleri bombalanan kız çocuğunun hastanede, “Bugün eve bir şey olmadan geldik diye annem çok sevindi. Çok sevindik diye mi oldu bunlar?” diye soruşunu doktora.
Yüzü gözü üstü başı kan içindeydi; o durmadan konuşuyordu. “Yemek yiyecektik bomba düştü…”
“Pijamamı kesme, o yeni” deyişini doktora… “Yürüyebilecek miyim?” deyişini…

Anası eve sağ salim geldi kızı diye sevinince, neşeli bir akşam geçirince, sofranın başına gülerek oturunca bombayı mı hak etmişti?…

Bunu soran çocuğun ölmesinden çok bu sorusunu cevaplamaya, o konuşmayı izlemeye yüreğiniz yetecekse açıp izleyin videosunu internetten.

O kız çocuğu yüzünden 2015'in nasıl geçeceği belliydi zaten. O yüzden bütün uluslar arası kuruluşların raporlarında dünya tarihinin en çok mülteci ve en çok çatışma alanındaki çocuk sayısına ulaştık 2015'te.

Biraz yüzümüze güleydi bu yıl yüzde 13'ün üzerinde oyla sandıktan çıkınca Kürt ve terör meselesinde hepimiz içinde umut ışığı uyandıran parti 6 ayda terörün bekçisi mi olurdu?

Yetmez, üç yüz dört yüz militanla sıkışmış birkaç ilçedeki mücadeleyi Türk-Kürt savaşına çevirmek için kendini kapattırmaya mı çalışırdı? Milletvekilliklerini düşürmeye, eskisi gibi tutuklatmaya?

İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir… ta Edirne'ye kadar 67 vilayete yayılmış, oraya yerleşmiş, gittiği her yerdeki insanlarla akraba arkadaş hısım dost olmuş dünyanın en kalabalık Kürt nüfusuna “hadi gelin bağımsız bir devlet kuracağız bu tarafta” der miydi?

Dedi…

Bizde bu şans varken der…

Bizde bu şans varken, onun çatışmayı Batı'ya taşıma kurnazlığına yardım edecek girişimler de olur…

Dedik ya, zaten talih yüzümüze güleydi hazır üniversiteler yavaş yavaş karışırken “liberalizmi her şeyi parayla ölçen bir sistem” olarak her seferinde yeniden köşe yazısı haline getiren bizzat kendi devlet üniversitesinden mezun profesörlerimiz “bütün üniversiteler özelleştirilsin” deyivermezdi…

Peki hadi talih kısmet şans yaver gitmedi…

Bari önceki gün vefat yıldönümünde yeniden saygıyla andığımız Mehmed Akif'in Tevfik Fikret'e gösterdiği saygının yüzde birine sahip yazarlarımız olaydı.

Akif, inançlarına, değerlerine karşı olan kişilere de görüşlere de hiç hoşgörü göstermezdi.

Gün geldi Tevfik Fikret'le taban tabana zıt fikirleri yüksek sesle şiire döktüler. Aynı amaca ters yollardan ulaşacaklarını savunan iki büyük şair kıyasıya çatıştı.

Atışmalardaki kelimelerden kan damlıyordu.

Normalde efendi, alçakgönüllü, saygılı, titiz Akif kendi gibi hem üst düzey hem yüksek sesle okunacak bir şiirin ve dolayısıyla ünün sahibi Tevfik Fikret'in din, ahlak, maneviyat, Batı medeniyeti konularındaki kendisine aykırı gelen görüşlerine karşı 1912'de Süleymaniye Kürsüsü şiirinde dört dizeyle ama çok sert cevap verdi.

Fikret'in 2 yıl sonraki daha nazik görünen yanıtına 1915'te yine bütün gücüyle hücum etti. Ama muhatabı bunu okuyamadı. Ameliyat masasında hayatını kaybetti.

Akif, o son cevabı hiçbir zaman kitaplarına almadı. Fikren ne kadar karşı olursa olsun dürüst bir insan ve çok iyi bir şair olan Fikret için bu inceliği gösterdi.

Diyoruz ya baştan beri, bizde talih olsa Akif'te, Tevfik Fikret'te olan dürüstlük, incelik, adalet, ahlak, vicdandan nasibini almış yazarlarla muhatap oluruz diye.

Bizim payımıza, uğradığı kumpas sonunda gururuna yediremeyip intihar edenin arkasından “Mermiye kafa atanlar… hesabı ödemeden nereye?” diye yazabilen türler düştü.

Mahpus Erdem için “Can Dündar ve neydi adı, o arkadaşının…” diye cümle kurabilenlere kaldık.

İnsan düşmanı hapse girse, hiç olmazsa, cevap verme şansı yok diye çıkmasını bekler illâ ve hâlâ bir diyeceği varsa.

O yüzden Engin Ardıç, fukara akıl oyunlarıyla kurduğun o çarpık cümlede Erdem'in adını anmaman çok hayırlı bir iş olmuş.

Senin kadar vicdansızlıkla terbiyesizliği birleştirmekle ünlü biri vicdanlı ve ahlaklı insanları anmasın zaten.

Yaşar Taşkın Koç, 03.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları








Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/bizde-kismet-olaydi-2024888

Seçkin Deniz Twitter Akışı