3 Ocak 2016 Pazar

SA2290/KY1-CÇ180: Pazar Yazıları 6

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -6-

Not 1- Sıradan bir okumanın kalıplarını kırmak parmağa batan bir kıymığın çıkartılması kadar zordur, bunu biliyoruz. Öyle ise bu zorluğa nasıl katlanacağız? Ya da katlanmalı mıyız? Aziz karîlerim (okuyucularım ) bunun yanıtını her birimiz kendimiz vereceğiz.
Not 2- Okumadan önce bir takım hazırlıkların yapılıp yapılmayacağına dair sorular yöneltiliyor, elbet kişi kendini hazırlamalıdır, yani böyle bir soru ile karşılaşacağım doğrusu hiç aklıma gelmemişti.
Not 3- Bayat çay ya da kahve okumalarda kişiyi irrite edebilir, bu göz önünde tutulmalıdır.
Not 4- Kapı çalınıyor.. gerçi kimseyi beklemiyorum.. ama gelen de bekletilmez ki...

TÜRDEŞ AYRINTILARI AYRIŞTIRMADA İZLENİLECEK YÖNTEM ÜZERİNE ÖNDEYİLER
- ya da ben’in inşası üstüne bir girizgah-

Ben önceden belirlenmiş yahut doğuşla birlikte var olmuş olan değildir. Başkaca söylendikte ben kendinde kendisi için var olan değildir. Bir süreç eşliğinde kendini var eder. Bu kendini var ediş sürecinde ben hiçbir dem kendisi olarak kalmaz. Bu ve benzeri önermelerin daha derinlikli açıklamasını “Beni Anlama Kılavuzu” adlı yapıtımızda bulacaksınız. Okuyucu özellikle “Niçin Ben Kendinde Kendisi İçin Olmayandır” başlıklı bölümün birçok soruna açıklık getirdiğini görecektir.

Biz bu makalede üzerinde durulmadığına inandığımız “Benin İnşası İçin Dolayımsız Veriler” konusunu irdelemeye çalışacağız. Gerçi mezkûr çalışmada bu başlık altında bir bölüm var ve fakat o bölümü yeniden incelediğimizde bunun istendik derinlikte olmadığını gözlemlemiş olmamız bu konuya eğilmemizi zorunlu kılmıştır.


Öncelikle hemen belirtelim ki, Ben’in inşası için ileri sürülecek her aksiyolojik (değer bilgisi) önerme kuramsal sınırlar içinde kendine yer bulsa da mevcut yargılar karşısında siniztik olarak değerlendirilme tehlikesi vardır. Bunun olası olduğuna ilişkin bilgimizin herhangi bir yordama gereksinimi olmadığını apriori olarak biliriz. 

Bu belitten hareketle (aksiyom) Ben'in inşasının gerekliliğini anlatmaya geçebiliriz. Anlatımızın kökeninde bir belitin oluşu kimilerimizin genel geçer efsanelere - bu efsaneler kadim olabildiği gibi çağcıl da olabilir, örneğin ‘bilim efsanesi’- kapılmasını önlemesine yöneliktir. 

İmdi hemen önümüzde duran bir soruna kısa da olsa bir değininin gerekliliğini duyumsuyoruz, o da "Ben aşılması gereken" bir nen midir? Hayır, her şeyden önce 'ben' inşa edilmiş değildir ve Ben’in ne olduğuna ilişkin nesnel yargı sahibi değiliz. Hal böyle olunca ne ve neliği bilinmeyen bir nenin aşılması yahut aşılmaması gerektiği yargısında bulunamayız. Böylesi bir edim acelecilikten kaynaklanmaktadır. Ki kuşkusuz insanın doğasında acullük var olmuştur ve olacaktır. 

Kınanık bir doğa gibi gözükse de insanda olması gereken bir doğa olduğunu peşinen belirtmemiz gerekir. Zira içinde yaşadığımız uzam kimi zaman bizim mutlak anlamda acullüğümüzü gerektirmektedir. Bunun en somutu doğal afetler karşısındaki tutumlarımızdır. 

Öyle ise kınanık gibi algılanan acullüğün aslında terbiye edilmesi, başıboş bırakılmaması gerektiği bir insan doğası olduğu ortaya çıkmış oluyor. Bizim ele aldığımız problem karşısında evcilleştirilmiş, eğitilmiş acullük bize engel olmayacak, hatta belki tersine "henüz tanımlanmamış bir nen hakkında herhangi bir yargıda bulunmak kuşkusuz senin aleyhinde olacaktır!" türünde bir uyarıyı dahi fısıldayacak, iç görümüze isabetli bir uzgörü dahi kazandıracaktır. 

Bu uzgörü ile diyeceğiz ki "Henüz olmadığım benin olduğum ben'e bağlı olmayışı kadar, olduğum ben de henüz olmadığım ben'e kendinde bağımlı" olduğuna göre hangi ben'i aşmaktan söz edilebilinir? Böyle bir şeyin imkansızlığı bu denli açıkken başkaca söz söylemek naif bir heves değilse zırva teviline kalkışma çabasıdır.. ki zırvanın tevil gerektirmediği apriori olarak bilinmektedir. İşte tam da bu yargıda ben’in kendini olumsuzlamasıyla karşı karşıya geliriz. 

Ben burada kendini olumsuzlayarak henüz ben olmayan olana bir adım attığında estetik dünyayla da ilintisini kurmuş olur. Estetik dünyayı verili bir dünya olarak algılamak yerine kendi estetik değerlerini de yine bu aşama da gerçekleştirir. Aksi takdirde “çorbayı höpürdeterek içmenin neliği”nde ya da “dilbilgisi kuralları üzerine aykırı düşünceler”de ya da “hıyar soymanın kalıtsal temelleri”nde açınlanmaya çalışılan durumu ıskalamış oluruz ki, bu da boş kürek çekmekle müsavidir zannımızca. 

Ben’in oluşturacağı yeni estetik ölçütlerin genel geçerliği içinde yaşanılan dünyanın da –somut dünyanın- aksiyolojik temellerini oluşturacaktır. Bu ben’in inşası için olduğu kadar somut dünyanın yaşanılır kılınması için de zorunludur.

Ve Ben kendini gerçekleştirdiğinde estetik dünyasını hazır bulmak zorundadır da, kuşkusuz hazır bulacağı dünya kendini gerçekleştirme sürecinde yine kendisinin yaratımı olan bir dünyadır bu, değilse, ben sudan çıkmış bir balık denli şaşırmayacaktır çünkü şaşırmaya fırsat bulamayacaktır. Fırsat bulamayışı şaşırma bilgisinden yoksun oluşundandır. 

Ben kendini gerçekleştirirken kendi estetik dünyasına ait aksiyolojik önermeler kurmayı ıskaladığında -belki bu olay Ben'in daha kendini gerçekleştirmeye yola çıktığında kendini kendisi olarak gerçekleştirmesi gereğini fark edemeyişi sonucu gerçekleşmiştir- düşük olmuştur, bir başkasını yansılamaktan başka bir özeliği -özellik-özelik farkı için bakınız "ÖRSELENMİŞ BİR VARLIK OLARAK BEN" sf. 154, not: bu kitap henüz yayımlanmamıştır çünkü henüz yazılmamıştır, dolayısıyla yazılmayan bir kitabın niçin yayımlanmadı? Türünden bir soru ile karşılaşması abestir, kaldı ki böyle bir soru ile karşılaşacağını düşünmek ya da dile getirmek dahi abestir- kalmamıştır. Yansılayan bir varlık olarak kalmaya mahkûmdur artık o. 

Elbette şöyle bir uslamlama yapılabilir “Yansılayan bir varlık olarak yaşamakla, şeyleri kendisi tanımlayan bir olarak varlığını sürdüren arasında ne gibi bir farklılık vardır ki, bu farklılıktan dolayı Yansılayan bir varlık olarak yaşamını sürdürmesin Ben?” buna yanıt kısa ve özdür. Bir ot –ki aslında ot bile değil- ile bir ot resmi yapabilen olan arasındaki farktır. Eğer ben kendisini gerçekleştirirse resmi yapan olur, resmi yapılan değil.




Cemal Çalık, 03.01.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı