"Her ne olursa olsun bir siyasi parti devlet dışında bir oluşumun silah taşıma ve kullanma inhisarını savunamaz. Çünkü o silah taşıyan ve kullanan çeteleri bağlayıcı kurallar toplumsal iradeden değil, silahı elinde bulunduruyor olmasından kaynağını almaktadır."
Devletin elli türlü tarifi varsa da üzerinde birleşilecek en basit tarifi: "İnsanların kendi aralarındaki ilişkileri düzenlemek için, kendi belirledikleri prensipler ve kanunlardan oluşan hukuki düzene göre ve yine kendi aralarından çıkan insanlara bu sistemi yürütme görevi verdikleri sosyal aygıtın adıdır" Devlet. Ve Devlet için kendi koyduğu kanun ve kurallar bağlayıcıdır.
Bu görevlerin aksaksız bir şekilde yerine getirilmesinin bir başka adı da 'Kamu Düzeni'dir. Kamu Düzeni; o düzene kendini bağlı hisseden güvenen insanların can, mal, onur, akıl, nesil güvenliği başta olmak üzere hayatlarını başkalarının tahakkümü, baskısı altında kalmaksızın idame ettirebilmek emin oldukları gerek ve yeter şartların adıdır.
Bu sistemin oturması ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için devlet denilen aygıta bazı inhisarlar/tekeller tahsis edilmiştir. Bunlar kabaca hayatın ana arterleri olan sağlık, eğitim ve milli güvenliği sağlayıcı ana altyapı düzenlemelerini yapmak ve içe dönük asayişi sağlamak için silah taşıma ve gerektiğinde hukukun bağlayıcılığı altında silaha başvurma tekelini elinde bulundurmaktır.
Devlet bütün bu işlemleri yapabilmek için vergi toplamak gibi araçları da elinde bulundurmaktadır. Bu veya benzeri yetki ve yaptırımların bir kısmının veya tamamının başka bir erke devri yine toplumsal uzlaşmanın en üst organı olan mecliste görüşülmek suretiyle yerel yönetimlere/belediyelere veya özel güvenlik kurumlarına devredilmesi söz konusu olabilir.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız prensipler hem bizi, hem devleti ve hem de devletin işletim organı olan hükümete sahip olmak isteyen siyasi partileri bağlar ve yola çıkarken baştan kabul edilen bir durumdur.
Gelelim bu kadar lafı neden söylediğimize. Ortada ülkenin bir bölgesinde görece homojen olarak bir siyasi görüşün paralelinde olanların çoğunlukta olduğu 3-5 kasaba veya mahalde hakim olmuş ve kriminal literatüre göre 'Çete' tabiri ile ifade edilmeyi hak eden siyasi literatüre göre kendilerine 'Milis Kuvvetleri' denmesinden zevk alan silahlı gücün de facto dayatmasına.
Önümüzde iki alternatif var.
Ya bu durumu kabullenip ülkenin diğer bölgelerinde sadece etnik köken motivasyonlu değil, dini, siyasi ve hatta sportif motivasyonlarla hareket eden hafif silahlı(!) çetelerin oluşmasına örnek teşkil edecek kadar özerk/ özçetelerin hakimiyet adacıklarına göz yumacaksınız. Eğer bu şekilde tolere edilirse yarın Mahmut Hoca özyönetim kantonu, Cübbeli özyönetim mahallesi, Adıyaman Menzil Seyda öz Cumhuriyeti, Adnan Hoca Kedicikler adası, DHKP-C öz kolhozu, şampiyon Trabzonspor Faroz Dükalığı, Fenerbahçe Aziz Yıldırım Cumhuriyeti gibi öz yönetimsel oldu bittilere hazır olmalıyız.
Ya da elindeki kanuni yetkilere ve kahir ekseriyetin/çoğunluğu istekleri doğrultusunda bu kangren haline gelmiş olan bu kriminal yarayı temizleyeceksin.
Siyasi partiler yola çıktıklarında her ne kadar başka alternatif yol ve yöntem tekliflerine sahip olma ve dillendirme hakkına sahip olsalar da eldeki mevcut yasaların bu konuda da kendileri için bağlayıcı olduğunun bilincindedirler.
Her ne olursa olsun bir siyasi parti devlet dışında bir oluşumun silah taşıma ve kullanma inhisarını savunamaz. Çünkü o silah taşıyan ve kullanan çeteleri bağlayıcı kurallar toplumsal iradeden değil, silahı elinde bulunduruyor olmasından kaynağını almaktadır. (Devam edecek)
Naim Okur, 04.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları