"Evet; kimi belki Peygamberi farkında olmadan Allah'a ortak ediyor, kimi suskunluğa mahkûm ediyor. Bu iki hal de ümmetin kanayan yarasıdır."
Dedi- Kendinde İslam hakkında, Kur’an hakkında söz hakkı gören –ki haksız olmadığını hemen belirteyim- bir takım insanlar var. Tuhaf olan şey şu, kendilerinde buldukları bu hakkı görüp peygambere yasaklıyorlar. Peygamber adeta bir postacı. Ona vahyedilen bir mektup, o mektubu açması yasak, adrese teslim edip çekilip gitmiş. Hani kabul edelim, zamana ait olan, zamanıyla sınırlı olanları bir kenara bırakalım. Ve fakat zamanla bağlayıcı olmayan şeyler hakkında söylediklerine de kulak tıkamak mesajı getireni bir posta güvercini mesabesine indirmek değil midir?
Dedim- Elhak öyledir. Ve fakat sanırım gözden kaçırdığın o itiraz ettiğini söylediklerinin itirazı peygamberin öyle söylediğinin söylenmesine. Peygambere itiraz değil de “Peygamber böyle dedi” denilene itiraz. Yani söylendiğine dair kuşkuları var.
Dedi- Tamam. Bunu kabul edelim. Bu bir yerde peygamber hiç görüş belirtmedi demek değil midir? Oraya götürmez mi? Kuşkuyu mutlak bellemek değil midir? Evet mevzu hadis denilen şeyler var. Bunu muhaddisler de kabul ediyor. Ama mevzu var diye bütün hepsini bir kenara kaldırıp atmak peygamberi sessizliğe mahkum etmek değil midir? Sen bir ayeti yorumlama ihtiyacı duyuyorsun.. vahyin geldiği dönemlerde insanların hiç mi yoruma ihtiyacı olmadı? Hiç mi sorulmadı? Bu söylenebilir mi? Sorulduysa, ki doğal olan budur ve cevap dahi verilmiştir. Bu cevaptan kuşku duymak salt kendine alan açmak değil midir? Kişiye burada düşen kuşkusunu mutlak bellemek değil, onun mesajla uygunluğunu test ederek bir yol bulmaktır. İmdi şu hadise bakalım. İhsanın ne olduğu sorulmuş resule resul de yanıtlamış “İhsan Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir, sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” Şimdi burada vurgu Allah’ın görmesidir. Sizi görenin varlığını bildiğinizde, diyelim ki bir iştesiniz, üstünüz var ve odasında kamera ile sizleri gözetliyor. Nasıl çalışırsınız? Tıpkı onu görüyormuş gibi. Lokman suresi 28. Ayette “Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir. görendir.” Allah’ın bizleri gördüğü bildirilmiş. Bize düşen bizim de onu görüyor gibi işlerimizi yapmak değil midir? Şimdi bu ayet ve daha nice Allah’ın gören işiten özelliğine vurgu yapan ayetleri göz önünde tutarsak peygamberin ihsan nedir sorusuna verdiği cevabı kabul etmeyişe, kuşku duymaya gerekçe nedir?
Dedim- Aslında bu itiraza aklen bir cevap yoktur. Olsa olsa duygusal bir cevap verilebilir. Hiç şüphesiz Allah resulünden insanlar sormuştur ve O dahi cevap vermiştir. Ve hiç şüphesiz kimi nefsinin kölesi olanlar Allah resulüne iftira atmışlardır. Burası kıldan ince kılıçtan keskin bir durum. Ve bu durum asırlarca süren bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Allah bize iyiyi kötüden ayırt etme feraseti bağışlasın, demekten başka bir söz gelmiyor dilimin ucuna. Şüphesiz Allah resulü bir posta güvercini değildi. Böyle olmadığını Kur’anı Kerim’de yüce Allah bize şöyle bildiriyor;
“Gerçek şu ki, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça ananlar için, Allah'ın peygamberinde, güzel örnekler vardır.” (Ahzab; 21)
Bu hususta da ifrat ve tefrit ne yazık ki yakasına yapışmıştır ümmetin. Kimi peygambere Allah’ın ayetlerini nesh ettiriyor, oysa yine Kur’anı Kerimde Allah şöyle buyuruyor; "Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.” (Hakka; 44-46) Evet kimi belki farkında olmadan Allah'a ortak ediyor, kimi suskunluğa mahkûm ediyor. Bu iki hal de ümmetin kanayan yarasıdır.
Cemal Çalık, 07.01.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme