7 Ocak 2016 Perşembe

SA2313/TG173: Suudi Arabistan-Türkiye Stratejik İşbirliği Konseyi; Fırsatlar ve Engeller

"Suud-Türkiye işbirliği konseyi, önemli ve derin analiz ve takip gerektirmekte olan bir olaydır."


Saudi-Turkish cooperation: Opportunities and challenges

Suudi Arabistan ve Türkiye arasında kurulan stratejik işbirliği konseyi, karşılıklı ittifakın bir adım üstündedir ve Irak ve Suriye’de bulunan Sünni güçlere yönelik dengelerin eski haline getirilmesini hedeflemesi nedeniyle Suud-Mısır, Türkiye-Rusya ve Türkiye-Mısır ilişkilerinin derinlemesine analiz edilmesini gerektirmektedir. Bu arada ABD, IŞİD ve Suriye muhalefeti kadar İran ve Katar’ın da Suud-Türkiye ilişkilerinde hesaba katılması gerekmektedir.  

Bu hafta stratejik işbirliği seviyesine yükselen Suud-Türkiye ilişkilerinde yakınlaşma olduğu kadar fikir ayrılıkları da bulunmaktadır. Suriye’de Beşar el-Esad’a yönelik Rus korumasına müdahale gerektirecek gelişmelere karşı, iki ülke arasındaki ittifakı aktif hale getirecek mekanizmalar, bu stratejik işbirliğinin temelini oluşturacaktır. 

Bunun haricinde diğer meseleler arasında, Suudi Arabistan’ın tarafsız bir şekilde gerçekleştireceği arabuluculuk sayesinde Türkiye’nin Kürt organizasyonlara ve Kürtlerin isteklerine karşı takındığı hasmane tutumun giderilmesi de yer almaktadır. 

Ankara ve Riyad, Suudi Arabistan’a karşı belki de Türkiye’den daha fazla tehdit oluşturmakta olan IŞİD ve benzeri gruplarla mücadele noktasında anlaşmış olmasına rağmen, Washington ve Moskova tarafından terörist olarak nitelendirilmiş radikal Sünni gruplarla mücadele söz konusu olduğunda bazı gri alanlar mevcuttur. 

Bu kapsamda endişe konusu ilk ülke Mısır’dır. Suudi Arabistan’ın müttefiki olan Mısır’ın Türkiye ile arasındaki ilişkiler gergindir. Abdulfettah el-Sisi hükümeti, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetini Müslüman Kardeşlerin kuluçka makinesi gibi görmekte ve bu nedenle Suud-Türkiye arasında gerçekleşecek herhangi bir uzlaşmayı, eskiden Riyad tarafından terörist bir organizasyon olarak tanımlanmış Müslüman Kardeşlere yönelik bir uzlaşma olarak görmektedir. 

Kahire, Müslüman Kardeşlerin terörist bir organizasyon olarak değerlendirilmesinin devamını isterken, iki ülke arasında gerçekleşen bir uzlaşmanın bu durumu tersine döndüreceğinden endişe etmektedir. Müslüman Kardeşlerin Krallık tarafından bu şekilde nitelendirilmesinin, zararlı ve gereksiz olduğuna inanmakta olan Müslüman Kardeşler gibi liberal sesler de bulunmaktadır.    

Kahire’nin Suriye, Yemen ve terörle mücadele konularında takındığı tutumdan dolayı iki ülke arasında bazı gerilimler oluşsa da Suud, Mısır’la ittifakın devamı ve rejimin korunması kararı almıştır. 

Mısır, Körfez’den beklentileri nedeniyle kırgın olmasına ve günümüzde Arap liderliğinde arka sıralarda yer almak zorunda bırakılmasına rağmen Suudi Arabistan, Emirlikler ve Kuveyt’in vazgeçilmez destekleri nedeniyle minnettardır. 

Sonuç olarak hem Kahire hem de Riyad, bölgesel güç dengeleri bağlamında Mısır’ın hayati, merkezi ve yeri doldurulamaz bir niteliğe sahip olduğunu idrak etmiştir. 

Mısır, Suudi-Türk stratejik ittifakında nasıl bir role sahip olacağını ve Arap stratejik ağırlığındaki pozisyonunun, bölgesel güç dengesi ile nasıl bağdaştırılacağını sorguluyor olmalı. Suudilerin buna cevabı, iki ülke arasındaki ittifakın devamı noktasında gösterilen bağlılık göz önüne alındığında, bu ikisi arasında herhangi bir çelişki olmadığı yönündedir. İki büyük Arap devleti arasında yoğun bir diyaloga ihtiyaç duyulduğu açıktır.      

Rusya, Mısır’la iyi ilişkiler içerisinde iken Suudi Arabistan ile arasındaki ilişkiler ilginçtir. Müslüman Kardeşler öncülüğündeki İslamcı gruplara karşı müşterek düşmanlık, stratejik Rusya-Mısır işbirliğinin bir yönünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu durum, Suriye’de Suud ve Rusya’nın tutumlarının birbirinden uzaklaşmasına ve Rusya-Türkiye’nin ise burada açık bir şekilde çatışmasına neden olmuştur.

Suriye konusunda ciddi görüş ayrılıkları bulunmasına rağmen, Suud diplomasisi tarafından benimsenmiş olan pragmatist yaklaşım, Riyad’ı Moskova ile bir çıkar ilişkisi arayışına iterek Viyana barış sürecini harekete geçirmiş ve İran’ı Suriye’nin kaderi ile alakalı tartışma masasına getirmiştir. 

Aynı pragmatik yaklaşım, Rusya-Türkiye arasındaki gerilim zirvedeyken Riyad’ı Ankara ile stratejik işbirliği konseyi oluşturmaya ve bu arada Moskova ile herhangi bir sorundan kaçınmaya sevk etmiştir.     

Moskova kendi adına Yemen’de Arap koalisyonuna karşı herhangi bir müdahalede bulunmayacağı taahhüdünde bulunmuştur. Bu hafta, devrik Yemen Başkanı Ali Abdullah Saleh tarafından Suud öncülüğündeki koalisyona karşı bir eylemde bulunulması talebi Moskova tarafında reddedilmiştir. 

Yemen, Moskova’nın etkisinin son derece önemli olduğu BM de dâhil olmak üzere, hem askeri hem de diplomatik anlamda Suudi Arabistan’ın önceliğini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, Suudi Arabistan ve Rusya arasında Suriye ve İran konusundaki ayrılıklar ne kadar derin olursa olsun; Riyad, Rusya ile arasında yeni oluşan hem teknik hem de uzun dönemli stratejik hesaplar noktasındaki pragmatik bağlantıları sürdürmeyi istemektedir.    

Moskova kendi adına, İran ve Suriye ile bağlantılarını kesme şartı koşmadığı takdirde Suudi Arabistan ile güçlü ilişkiler kurmak istemektedir. Bu pragmatizmin sebebi kısmen ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde yirmi ülkeyi bir araya getiren Viyana sürecidir. 

ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın, Rus diplomasisi tarafından tasarlanan planlara uymasıyla New York’ta gerçekleşen üçüncü tur görüşmeler sonucunda, Suriye konusunda daha önce benzeri görülmemiş bir BM Güvenlik kararı çıkmıştır. 

2259 sayılı karar, Beşar el-Esad’ın geçiş süreci ile alakalı tartışmalı sorunları, hangi muhalif unsurların kabul edilebilir olduğu ve Suriye’deki gruplardan hangilerinin terör organizasyonu olduğu meselelerinin arkasına ötelemiştir. Cenevre Bildirgesini atlayarak Rusya’nın etkisiyle ortaya çıkmış olan Viyana süreci kararı, Esad’ın gücünü geçici bir hükümete devredeceği bir geçiş sürecini içermektedir.

Viyana’ya katılan ülkeler tarafından hazırlanarak Ürdün’e öneri olarak verilen ve sayılarının 167 olduğu düşünülen terörist organizasyonlara ilişkin listelerle alakalı karar da daha sonraya bırakılmıştı. 

İran dışişleri bakanı Zarif, Kudüs Gücü ve Hizbullah’ın listeye dâhil edildiğini New York’taki görüşmelerde öğrendiğinde öfkelenmişti. Bu olayın ardından toplantıya ara verilerek liste ortadan kaldırılmış ve yeni bir liste üzerinde çalışılmaya başlanmıştı.   

Türkiye de terör örgütü olarak değerlendirdiği grupları liste haline getirmişti ve bunların arasında Kürdistan İşçi Partisi de (PKK) bulunmaktaydı. Rusya, Suriye muhalefetinin bir önceki toplantısı öncesinde Riyad tarafından hazırlanmış olan Suriye’deki muhalif gruplarla alakalı listeye odaklanmıştı. 

Suriye’de çatışmaların başlamasından sonra geçen beş yıllık süre zarfında ilk defa ortaya çıkan politik süreçle alakalı 2259 no'lu karar üzerinde politik bir savaş gerçekleşmesi kaçınılmazdı. 

Suudi Arabistan ve Türkiye, Rusya tarafından listeye konulmasına karşı çıkılan aktör ve grupların terör listesinde bulunmasını istiyor. Bunun yanında Riyad, liste konusunda İran’a yapılacak baskı ve İran’ın bölgedeki faaliyetlerine gem vurulması noktasında Türkiye’den faydalanmak isterken, terörizme karşı gerçekleştirilecek ittifakın verimliliğini artıracak mekanizmalar ve Rusya’nın Esad’a verdiği desteğe karşı çıkılmasında mutabık görünüyor.  

Geçen hafta Riyad’da Kral Selman ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki zirve sonrasında gerçekleştirilen ortak basın toplantısında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adel Al-Jubeir -Adil ElCübeyr- tarafından iki ülke arasında birleşik stratejik işbirliği konseyinin oluşturulduğu açıklandı. 

Jubeir, konseyin amacının her iki ülkenin Suriye, Irak, Yemen ve Libya’da karşı karşıya kaldığı sorunlarla, terörizm ve aşırılıkçılıkla mücadele noktasında ve İran’ın bölgesel meselelere negatif yöndeki müdahalesine karşı daha derin bir işbirliğinin gerçekleştirilmesi olduğunu belirtti.  

Buna rağmen bahsedilen sorunlarla baş etmek kolay olmayacaktır. Türkiye Suriye’de yer alan IŞİD ve benzeri gruplarla mücadelede etkin bir katılımcı değil ve rejim zayıflarken esas sorunu Kürtler. Türkiye Kürt gruplar da dâhil olmak üzere seküler gruplara karşı çıkıyor ve bu nedenle İslamcı grupları güçlendirmeye çalışıyor. 

Irak’ta ise, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında anlaşmazlık bulunuyor; Suudi Arabistan aralarındaki 25 yıllık soğukluğun ardından Bağdat ile ilişkilerini normalleştirirken, Türkiye-Irak arasındaki ilişkiler gün geçtikçe gerginleşiyor.  

Her iki ülkenin de Haydar el-İbadi hükümetine yönelik çekinceleri olduğu doğru, ancak bunun farklı sebepleri var. Türkiye’nin sebepleri, olayın Kürt boyutuna dayanırken Suudi Arabistan’ınki ise İran’la alakalı. Bununla birlikte her iki ülke, IŞİD’in Ramadi’den çekilmesinin ardından bölgede Sünni güç dengesinin yeniden oluşturulmasını hedefliyor. 

Suudi Arabistan ve Türkiye, IŞİD’in Irak ve Suriye’de bozguna uğratılması için hayati bir öneme sahip. Suud-Türkiye işbirliği konseyinin oluşumu önemli bir olay ancak bu oluşum, içinde Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt, Umman, Katar ve Bahreyn’in yer aldığı Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) bir alternatifi değil. 

Bu oluşum ayrıca, İran tarafından gerçekleştirilmesi planlanan ve KİK’in dağılmasının akabinde, içinde Irak ve KİK ülkelerinin de yer alacağı bölgesel bir güvenlik sisteminin de alternatifi değil. Suud-Türkiye işbirliği konseyi, önemli ve derin analiz ve takip gerektirmekte olan bir olaydır.   

Raghida Dergham * / 4 Ocak 2016 
Not: Makale ilk kez 1 Ocak 2016’da al-Hayat sitesinde yayınlanmıştır.



Tamer Güner, 07.01.2016, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri, 




(*)Raghida Dergham: 1989’dan beri Al-Hayat gazetesi makale yazarı, kıdemli muhabir ve New York Büro Şefi. BM Uluslararası Medya Başkanı.  Beyrut Enstitüsü Yürütme Kurulu Başkanı. Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi ve Dış Politika Derneği (FPA) onursal üyesi.     

Makalenin Orijinali ve Tamamı: 
http://english.alarabiya.net/en/views/news/middle-east/2016/01/04/Saudi-Turkish-cooperation-Opportunities-and-challenges.html

Seçkin Deniz Twitter Akışı