“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Kadın Askerlerin İtirafları –
Women Soldiers' Testimonies
İtiraf 32
Adı: *** | Rütbe: Teğmen | Birim: Nahal | Yer: Hebron
Askerler
için bir bildiri panosunu derleyeyim ve ‘Breaking the Silence’ (Sessizliği
Kırmak) itiraflarından bazılarını orada yayımlamayı istediğimi söyledim. Bölük
komutanı bilgisayarında (bu itiraflardan) bazılarını bulunduruyordu.
Ne yapıyordu onlarla?
Bilmiyorum,
okuyordu sanırım. Bölük komutanı oldukça ahlaklı bir adam, ama aynı zamanda
aşırı saldırgan biri. Sisteme çok sadık. Bu yüzden, bir yandan hem bu şeyleri
bilgisayarında bulundururdu, diğer yandan da bana askerlerin okuması için
bunları yayımlamama izin vermezdi. Gerçi, ‘askerlerin bundan haberi olmadığı
için değil, göreve çıkmadan bir dakika önce onları okumalarını istemediğim
için” dedi. Bir göreve giderken akıllarında o olsun istemiyorum. Amaçlarına
odaklanmalarını istiyor, görüyor musunuz?
Ona sebebini sordunuz mu?
Empati
yapmalarına neden olur ve askerler ‘bu göreve çıkmak istemiyorum’ diyebilir.
Ve bu korktuğu şey miydi?
Öyle
olduğunu düşünüyorum. Ya da bir görevde kendi davranışlarını nasıl
etkileyeceğinden dolayı. Ondan da olduğunu düşünüyorum.
Neden bunu yayımlamak istediniz?
O
başlardaydı ve basit eleştirel bir bakış açısıyla nerede olduğunu anlamak için bana
doğru geliyordu bu, bir de hiç kimse onlarla tartışmazdı, (o muamelelere) maruz
kalmazlardı.
Hayır.
***
İtiraf 33
Adı: *** | Rütbe: Baş Çavuş | Birim: Sınır Devriyesi | Yer: Sınır Bölgesi
Düşünüyorum
da, galiba ikinci ya da üçüncü vardiyamda, başka bazı askerlerleydim. Yine o
nöbetti, birini durdurduk. Böylelikle,
bir asker onu yakaladı ve “Neye gülüyorsun?” diye sordu. Adam yine
gülmüyordu. “Gülüyor musun? Gerçekten, harika, sorun değil” dedi, gömleğini
çıkardı ve ekledi: “Şimdi, bir sınır devriyesi değilim, hadi kavga edelim”.
Belli ki adam, askeri vurmayacaktı. Ne demek yani sınır devriyesi değil demek??
Üniformanın bir parçasını çıkarmış olman gerçeği seni sokaktaki her hangi biri
yapmaz, yapar mı? Pestili çıkana kadar dövdü onu.
Ve Filistinli ona vurmadı mı
geri?
Hayır.
Asker ona tüm (kin dolu) içtenliğiyle saldırdı ve Filistinli ona karşılık
vermedi, sadece yalvardı, gitmesine izin vermesi için ona yalvardı. Devriye
görevlisi devam etti: “Haydi, haydi, vur bana” diye. Sanırım çok iyi biliyordu,
ki Filistinli de biliyordu ki, karşılık vermeyecekti. N’apabilirdi ki bir
Filistinli? Bir devriye görevlisine mi vuracaktı? Neydi o, bir deli mi? Benzer
her hangi bir şey için tutuklanabilirdi, ne kadar absürd olursa olsun, hatırlıyorum
karşısında durup devam ediyordu asker “Haydi gel, bana gücünü göster” diye.
Dedim ki: Onu yalnız bırak, beni hasta ediyor bu durum, ona dokunmak
istemiyorum, bırak gitsin buradan. Bir kez daha anladım ki, kendi açımdan
siyasi tartışmalara giremezdim burada.
Ve gömleği üzerinde değildi?
Doğru, o
halde tüfeğini aldı ve adama vurmaya devam etti. Silahını doğrultman için bir
gömleğe ihtiyacın yok. Orada bu bir rutindi. Yaklaşık altı ay, devriye nöbetine
bir daha çıkmadım, çoğu zaman karakolda durdum.
***
İtiraf 34
Adı: *** | Rütbe: Çavuş | Birim: Erez Geçidi | Yer: Gazze Şeridi
İşte bu.
Erez Geçidi’ndeki kontrol noktasına gitmiştik. Bunu size nasıl tarif edebilirim
ki? Uçsuz bucaksız, çok yüksek olmayan beton çıkıntıların inşası. Beit Hanun
bombalanırken belirlenmiş gözlem noktaları olur – yıkılan evleri izlemek ve
hava kuvvetlerinin onlara nasıl saldırdığını izlemek için herkes dışarı çıkar. Ama
bu, özel durumlardadır. Halbuki üste sadece oyalanırken, etrafta taşınan,
hareket eden Filistinlileri her zaman görürsünüz. Üstelik çok sıkılmışsan, iki
dakika mesafe uzaklıktaki kontrol noktasında da olabilirsin. Ve üsteki tek
hareketlilik, askerlerin kontrol noktasına geliş ve gidişleridir. Kontrol
noktasını koruyan tüm muharebe askerleri, üste bizimle değiller, Erez Geçidi
denilen ve araçla beş dakika uzaklıktaki üsteler.
İlk seferde, sizin için nasıl bir
şeydi?
Sanırım
bana bir hapishane gibi görünüyordu. Her şey yıkılıp yeniden inşa edilmemişti,
bu metal/maden kodesler vardı, içinde insanlar, birkaç stratejik nokta boyunca
dağılmış askerler. Bunların altında, söyleyiver, beton bir çıkıntının
üzerindeymiş gibi bir asker dururdu ve insanlar onun altında yürür gibiydi.
Herkes askerdi elbette. Her bir kodesin başında görevlendirilmiş bir asker
dururdu ve insanlara duvara dayanmalarını, ayakkabılarını çıkarmalarını vb
şeyler emrederdi.
Hangi uzaklıkta dururlardı?
Hepsi
metal kapılar, oldukça yükseltilmiş kontrol noktaları, öyle ki, neredeyse
hiçbir insanla doğrudan iletişim kurulmazdı.
Ne, hoparlörler mi?
Evet,
hoparlörler. O noktadan başlardı –yön konusunda iyi değilim- Gazze’ye en yakın
nokta. Orada başlarlardı ve kol düzeni denilen bir şey var. Kontrol noktasından
geçme meselesi, gece 03:00’da başlayıp 05:00’da biten çıkış ve sonra ertesi gün
öğleden sonra saat 16’da dönüştür.
Anlayabiliyorsunuz bu insanların nasıl hayata
tutunduklarını, doğru mu? Eve gidiyorlar, saat yedi gibi eve döneceklerini
söylüyorlar. Sabah saat üçte, kontrol noktalarında zaten görünmek zorundalar.
Onları İsrail içlerine, diğer tarafa taşıyacak olan otobüsler orada
bekliyorlar. Anlıyor musunuz? Eğer bir Filistinliysem… sırada durmak için orada
erkenden bulunmak zorundasın.
Ne kadar erken?
Kapıları
gece 03:00’da açarız. Zaten gece 01:00’da bir kalabalık olur, beklerler ve tartışırlar
birbirleriyle, hepsi. Çünkü kaç kişinin geçişine izin verileceği onlara
söylenmez.
Bir kota mı var?
Elbette.
Eski güzel günlerde… Kontrol noktalarında eski güzel günlerde diye anlatırlar,
on binlerce insan geçermiş. Kesin rakamları hatırlamıyorum ama emir üzerine
günde 15,000- 20,000 civarı. Ben oraya gittiğimde, 2000’deki İkinci
İntifada’ydı zaten. Sakindi. Kontrol noktasında, 1996 yılında sözde bir silahlı
saldırı dışında –bir bombalama değil, silahlı saldırı- , bir basın
fotoğrafçısının 1996’daki vurulması dışında hiçbir olay meydana gelmemişti.
Dolayısıyla ben oraya gittiğimde durum farklıydı, orada her hangi bir olay
meydana geldiği için değil, İntifa’dan dolayı. Ve sonra İsrail Devleti’nin
kararıyla, demek istediğim, her gün öğle vaktinde orada toplanıp o akşam
kontrol noktalarında ne olacağına dair kararlar alıyorduk. Böylece kota 3,000 –
5,000 arasına çekildi. Kimin geçeceği belli olmaksızın insanlar orada
bulunurlardı. Vaktinden önce düzenlenmiş olmazdı kimin geçip kimin geçmeyeceği.
Özel izinler yok muydu?
Oldukça
zahmetli olan ve adına “insancıl” izin denilen yaygın bir şey vardı. Hiç kimse,
demek istediğim, bu işlemden geçemezdi… İnsancıl ne demek? Ambulanslar.
İnsancıl çalışma izinleri yok. O halde, o gün 3,000 – 5,000 geçişe izin
verileceği söylenirdi, tamam mı? Ya da en fazla 6,000. Ve binlerce insan gelir,
tartışır, diğer tarafta kalır.
Ne kadar?
Onları
göremem. Onlar diğer tarafta, Gazze’de. Onları göremem ama ne kadar olduğun
bize Filistinliler bildirirlerdi. Tüm bunları koordine eden bir DCO (Bölge
Koordinatörü) var. Ve onlar kontrol noktasındaki en az bilinen kimselerdir. Kimseyle
pek muhatap olmayan. Rahatsız edici. Fakat yine bu kimseler on sayfa civarında
rapor tutarlardı, tam olarak kaç kişinin geçtiğini, kaç insancıl izin
verildiğini ve bunlar en fazla iki veya üç veya dört olurdu.
Ve bizlerin üzerine
düşen, o raporları doldurmaktı. Her gün, gece vardiyasındakilerin doldurduğu
çok ayrıntılı bir rapor: Olaylar, ambulanslar, özel olaylar, yasadışı olaylar,
tutuklananlar ya da engelleneneler vb. Kısaca, ben oraya gittikten sonra
düzenlemeler çok daha sıkı tutuldu.
Birsen Şöhret, 08.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk-Çevirmen Yazar, Çeviri
Çevirmenin Notu: Çevirideki kesik, kekremsi ifadeler, röportajlardan yazıya aktarılan orijinal metne sadık kalındığı için, olduğu gibi çevrilmiştir.
Orijinal Metin: