11 Ocak 2016 Pazartesi

SA2330/KY13-AO44: Başkanlık Sistemi ve Yeni Siyasal Yapılanma Gerekliliği

"Sistemin geldiği noktada demokrasinin daha gelişmesi için siyasal yapının karanlık odaklara kan pompalamasını önlemek ve birbirine yakın görüşleri bir araya toplayarak o bloktaki ana düşünceyi geliştirmelerine ihtiyaç vardır."


Osmanlı devlet sistemini terk ederek Batı'yı örnek alan ve demokratik bir sistem kurmayı amaç edinen Türkiye, birçok alanda liberal sistemi içselleştirirken siyasal düzen konusunda istikrarlı bir gelişme kaydedemedi. O nedenle sürekli sisteme müdahalelerin gerekçesi siyasi partiler oldu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında sistemin kontrol altında geliştirilebilmesi için diktatoryal bir modele ihtiyaç duyuldu ve tek lider/ tek parti üzerinden demokrasi kurum ve kuruluşlarıyla ikame ettirilmeye çalışıldı.

Ancak, böylesi güçlü bir dönemde dahi zamanın tek partisi olan CHP içerisinde kavgalar ayyuka çıktı. Siyasi kamplaşmalar derinleşti ve birbirini alt etmek ve iktidar imtiyazlarını ele geçirmek isteyenler karşıt siyasi odaklarda örgütlenmeye başladılar. Bu mücadele hiç de iyi anılmayan olaylarla yakın siyasi tarihimize damgasını vurdu.

Çeşitli çelişki ve çatışmalarla birlikte çeyrek asır geçirildi. Süreç içerisinde sistemin Batılı bir sistem haline gelmesi konusunda epeyce merhale katedildi ve asrın ortasında işlerin tek parti ile yürütülemeyeceğinin anlaşılması üzerine karşı bir parti kuruldu. Bu partinin CHP'den kopanlardan kurulması ile kolay bir geçiş dönemi öngörülüyordu..

Bir yanda kuvvetler ayrılığı sistemi, diğer yanda askerin koruyucu, kollayıcı rolü nedeniyle bu iki partili karşıtlık bütün cephelere yansıdı ve sistemin bu yeni iktidar partisi eliyle değiştirilmeye çalışıldığı iddiasıyla iktidar feci sonla DP'nin elinden alındı.

Burada ana etken kuvvetler ayrılığı gerekçesiyle sistemi elinde tutan gücün halkın gücünü hiçe sayacak kadar bir etkiye sahip olmasıydı. Yani siyaset sadece iki kutuptan oluşmuyordu. Görünürde öyleydi ancak sistemi elinde tutan her güç iktidara sahip olan siyasetin gücünden daha güçlüydü ve gücünü halktan almıyordu..

Sonraki dönemlerde siyasi partiler çoğaldı ve böylece sistemi elinde tutan güçle birlikte kamuoyunu etkileyecek çeşitli siyasal partiler oluştu. Bunların gençlik kolları, yan kuruluşları vasıtasıyla da toplumsal kargaşalar yaratıldı ve yeni müdahaleler siyasi alanda yaşananlar gerekçe gösterilerek yapıldı. Bu siyasi yapılar önemli bir halk desteğine sahip olmasalar dahi (bu gün HDP'nin yaptığı gibi) toplumda etki yaratabilecek güçte olduklarından müdahaleleri haklı gösterecek zeminler oluşmasına imkan verdiler. Müdahaleci güçlerle işbirliği içerisinde olan çevreler özellikle bu siyasi yapıların durumlarından yararlanarak provokatif ortamlar oluşturdular.

Bu durum siyasi partilerin yarattığı pozisyonlardan daha çok, mevcut yapı içerisindeki zinde güçlerin demokrasilere müdahale edebilecek bir pozisyona sahip olmalarından kaynaklanıyordu. Önce bunlara davetiye çıkaracak ortamlar oluşuyor ardından da müdahaleler gerçekleşiyordu.

Şimdi geriye dönüp değerlendirme yaptığımızda buradan "çoğulcu siyasal yapı müdahalelere gerekçe olduğu için zararlıydı, zararlıdır " sonucunu çıkaramayız, ancak zinde güçlerin kendini her şeyin önüne koyduğu bir yapı içerisinde böyle sonuçların ortaya çıktığı da bir vakıadır..

Durum böyle olsa da, çoğulcu siyasal yapılar çok yönlü görüşler ileri sürerek demokrasinin gelişmesini sağlayan düşünce zenginliğini var etmişler ve sonuçta demokrasiye çöreklenmiş olan güçlerin tasfiyesini kolaylaştırmışlardır.

Yeni dönemde siyasal yapılanma nasıl olmalı?

Sistemin geldiği noktada demokrasinin daha gelişmesi için siyasal yapının karanlık odaklara kan pompalamasını önlemek ve birbirine yakın görüşleri bir araya toplayarak o bloktaki ana düşünceyi geliştirmelerine ihtiyaç vardır. Zira artık bugün internet teknolojisi sayesinde insanlar bilgilere kolayca erişmekte ve siyasal partilerin birbirlerine yakınlığını görerek bölünmelere itibar etmemektedirler. 

Siyasi bölünmeler toplumsal bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmamakta, bu partiler varlıklarının devamı için suni sertleşmelere ihtiyaç duymaktadırlar.

Geldiğimiz noktada mevcut siyasi partilere baktığımızda sol ve sağ diye ayrılan kamplarda yer alanların düşünceleri bulundukları siyasi blokun kitlesel partisine çok yakın durmakta ve halk onları öyle değerlendirmektedir. Bunun bunun böyle olup olmadığını anlamak için bu partilerdeki transferlerin sessizce kabulüne ve ana partilerin çok farklı kimlikleri bünyesinde barındırmasına bakabiliriz. 

Sağ ve sol aynı çatı altında toplandığında buna itiraz edecek seçmen yok denecek kadar azdır. Bırakınız aynı düşünce blokunda yer alan partilerin, cumhurbaşkanlığı seçiminde sol ve uç sağ partinin çatı kurmasına bile seçmenleri destek vermiştir. Bu da gösteriyor ki seçmen bu konuda partilerin çok daha önündedir ve bu duruma sahip çıkmaktadır.

Bugün küçük partilerde siyaset yapanlara baktığınızda burada siyaset yapanların tümü kendi düşüncelerine yakın bir kitlesel siyasal partinin bünyesinde çalışma yürütebilmelerine imkan bulabileceklerini söyleyebiliriz.. Bunun olabilirliğini Özal dört farklı siyasal eğilimi bir araya toplayarak gerçekleştirmişti. Benzerini de Ak parti tekrarladı. 

CHP'de Bekaroğlu transferiyle milli görüşçü birinin CHP gibi sol bir partide siyaset üretebilecek bir makama gelebileceğini gösterdi. Daha da ötesi CHP-MHP'nin ortak aday çıkarması zıt parti seçmenlerinin de aynı doğrultuya yönelebileceğini gösterdi.

O halde ayrı küçük partiler altında toplanarak o bloktaki büyük partileri eritmeye çalışmalarının bir mantığı var mıdır? Bu soruları geçmişte bir çok siyasiye yöneltmiştim. Abantta bir programda Numan Kurtulmuş'a, "Bana Ak partiyle aranızdaki ana farkları, daha doğrusu Tayyip Erdoğan'la ana farklarınızı anlatabilir misiniz,onun sizden nesi eksik, neden orada siyaset yapıp iktidarın imkanları üzerinden düşüncelerinizi gerçekleştirmeye çalışmıyorsunuz?" diye sorduğumda ikna edici bir şeyler söyleyemediğini görmüştüm. 

Yine bugün Cumhurbaşkanı danışmanı olan Şeref Malkoç'la da bu minvalde ciddi tartışmalarım olmuştu. Bu tartışmaları birçok farklı siyasi kişiyle yapmıştım. 

Bekaroğlu bu yöndeki sorularıma bildik cılız sözlerle itiraz ederken, gidip geçmişte ağır ithamlarda bulunduğu sol bir partiye girmekte beis görmedi ve orada önemli bir mevkide yer alması kabul gördü.

Aynı şeyleri de solda küçük partilerde siyaset yapan siyasilere de sordum sürekli. Onların söyledikleri farklar da fındık kabuğunu doldurmayacak türdendi.

Kısaca Türk siyasetindeki parçalanma siyasi bir gelecek vaad etmediği gibi siyaset üzerinden kirli emellerini gerçekleştirmek isteyenlere imkanlar sunmaktadır. Kirli paralel yapılanmaya kimi küçük partilerin verdiği destekler bu durumun nelere yol açtığına en açık bir örnektir.

İşte başkanlık sistemi bütün bu suni oluşumları ortadan kaldıracak, farklı yerlerde bulunan siyasilerin genelde kendi düşüncelerini yansıttığı ana partilere yönelmesini sağlayacaktır.

Bu ana iki partide toplanan çoğulcu düşünceler de parti içerisinde farklı seslerin barınmasına, partilerde demokrasilerin gelişmesine, bunun da topluma yansımasına yol açacaktır.

Böylece halk sadece dokusal yakınlığı olan sağ gibi sol siyaseti de daha yakından tanıyabilecektir. Zira sol adına kafa karıştıran partiler yaşayamayacağı için sol düşüncenin ne olduğunu halk sadece ana sol partinin düşüncesine bakarak anlayabilecektir. 

Bu partide genel hakın beklentilerine uygun politikalar üretecektir.Bu durumda, solun gelecekte iktidar alternatifi olmasının yolu da açılacaktır.

Belirttiğim nedenlerle başkanlık sistemi sağdan daha çok sola lazımdır...



Adnan ONAY, 11.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar


Seçkin Deniz Twitter Akışı