'Erdoğan’ın
Yolu' ile 'Halkın Yolu' bir mi?
Tarih,
anlaşılabilir uçlardan derinlere doğru gidildikçe, bilinmez ve görünmez
anlaşmalarla kim(ler)in nerede, kimle(rle) hangi amaçla ne yaptığının
anlaşılmazlaştığı bir karanlık dehliz gibidir. Bu dehlize dalan bir meraklının
öncül duygusu artık güven değil şüphedir; doğal olarak toplumsal destek
duyarlılıklarının diri kalabilmesi için, tarihin içeriğinin oluşmasından sorumlu
kişilerin araştırıldıkça anlaşılmazlaşan ilişkilerinin mümkün olduğu kadar az,
hatta hiç olmaması şarttır. Aksi halde, güven kaybolur, şüphe derinleşir ve
toplumsal destek sona erer.
Bugünden
geriye doğru merakla bakan sıradan bir vatandaşın, geçmişte topluma liderlik
eden isimlere bakışı özellikle Türkiye için çok değerli tecrübelerle doludur.
Bugün Erdoğan’a verilen ısrarlı desteğin temel gerekçelerinden biri de bu
tecrübedir. Yine Erdoğan’ın bu tecrübenin olumsuz figürlerinden uzakta
kalabildiği sürece güçlü desteği arkasında bulacağına kuşku yok, peki
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin geçmişine dair karanlık dehlizlerdeki
sırlara vakıf olduktan sonra, geçmişin olumsuz figürlerinden yeterince uzakta
kalabilecek midir? İşte bugün benim için önemli olan bu.
Erdoğan’ın
Yolu, kendisini destekleyenlerin yolu olmaya devam mı edecek, yoksa başka
bilinmez ve görünmez anlaşmalar yeni bir ‘Yol Haritası’ mı belirledi? Bu soruyu
sorduran bir süreç mi var? Yani bir
şüphe, ardında yeni harabeler, yeni kötü tecrübeler bırakarak mı ilerleyecek,
yoksa sonunda tekrar güvenin tesis edileceği bir sorgulama bilinci mi inşâ
edecek?
Tek
başına bir kişinin Türkiye gibi imparatorluk bakiyesi bir ülkenin stratejik
yükünü çekmesini beklemek elbette haksızlık olur. Ancak hepimiz biliyoruz ki,
Erdoğan bu yükü 2011’e kadar birlikte paylaştığı Fetullah Gülen ve Cemaati ile
yollarını, Gülen ülkedeki tek otorite olmak istediği için ayırdı.
Erdoğan’ın
birlikte yola çıktığı birçok kişi, grup, cemaat ya da eski ölü partilerden
isimler 2011 sonrası dönemde Erdoğan’ın çevresinden uzaklaştırıldılar ve yeni
döneme geçişte 2012 Mit Müsteşarına yönelik tutuklama girişimi, 2013 Gezi-17-25 Aralık Darbesi, 2014 Mit Tırları’na yönelik baskın gibi stratejik
hamleler yapan eski stratejik ortaklar ayrıştıktan sonra Erdoğan’ın yeni yol
arkadaşlarının kim olduğu hep merak konusu oldu.
Erdoğan’ın
Yeni Yolu’nun birtakım eski Ergekoncularla kesişip kesişmediğini sormayacağım.
Eski Maocularla, Ülkücülerle ya da Aydınlıkçılarla da. Çünkü bugün bürokraside
ve medyada Gülen Cemaati üyesi ya da eski Beyaz Türk geni taşıyan isimler gibi
bir destek kıtası yok Erdoğan’ın. Eski MSP ya da RP dönemindeki karmaşık derinliklere
sahip bir medyası da yok. Doğal olarak bugün Erdoğan’ın, FETÖ olarak yargının
çeşitli kurumlarında yargılanan ve kesinlikle hafife alınamayacak olan bir
paralel yapıya karşı direnç merkezleri oluşturmak için geçici direniş cepheleri
oluşturmak zorunda kaldığını da yargılamayacağım.
Erdoğan,
geçmiş 14 yılda neredeyse 100 yılı bulacak olan CHP Algısı gibi bir Ak Parti
algısı oluşturamadı; bunun için yeterince zamanı var mıydı, bu ayrı bir
tartışma konusu, ancak Stratejik Ortak olarak birlikte yolculuk yaptığı Gülen’e
ve müritlerine güvenerek, halkın coşkulu desteği ile Dünya Lideri’ne dönüşen
bir lidere yakışmayacak derecede vahim hata yapmış olması, onun Ak Parti Algısı oluşturmasının önündeki en büyük engeldi. Ki; bu vahim hata Erdoğan’ın 2013
Aralık’tan 2015 ortalarına kadar devlete hükmedememesine neden oldu.
Gülen ve
Cemaati sanattan edebiyata, sinema-tv’den, internete ve sosyal medyaya, eğitimden
sağlığa, güvenlikten ulaşıma kadar her alanda Erdoğan’ın kullanımına verdiği
bütün gücünü çekmiş ve ona karşı kullanmaya başlamıştı. Bu, yatak
odasına kadar dinlenen Erdoğan’ın devlete aslında pek fazla hükmedemediğinin de
kanıtı olmuştu. Gizli Başbakan, aslında Erdoğan’ı da devirecek kadar büyük güce
sahip olan Gülen’di; fakat halk kendi seçimine sahip çıktı ve Erdoğan’ı lider
olarak desteklemeye devam etti; onu Cumhurbaşkanı yaptı. Süreç sonunda ayakta
kalan da Erdoğan oldu. Bugün Gülen aranan teröristler listesinde ve hakkında
açılmış davaların sayısı arttıkça artıyor.
2013
Aralık ayındaki Erdoğan’ı devirme girişiminin halkın desteğiyle başarısız
olması bir fırsattı, ancak darbenin ağırlığı ve neredeyse sonuç alacak kadar
etkili olması Erdoğan’ı ciddi ve haklı bir paniğe sürükledi; çünkü Koruma
Müdürü’nün bile güvenilir olmadığı açığa çıkmıştı. Partisi içindeki Gülen
müritlerinin ne yapacağı belli değildi, herhangi bir anda onlarca vekil partiden
istifa edebilir, Erdoğan başbakanlıktan indirilebilirdi.
Erdoğan
hızlı kararlar aldı ve Gülen Cemaatinin zaman içerisinde tasfiye ettiği
bürokratları tekrar etkili pozisyonlara getirmeye başladı. Bunların Maocu,
Ergenekoncu, Aydınlıkçı, Ülkücü olup olmamasının bir önemi yoktu; devlet kendisini
korumak için büyük bir refleks gösteriyordu ve Erdoğan’ın ifadesiyle bir
Kurtuluş savaşı verdiği için kullanabileceği herkese sorumluluk veriyordu.
Şimdi,
geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafında görünenler ve
görünmeyenler olarak kimler var? Erdoğan’ın 2023 yolculuğu 1923’teki yolculuğunu başlatan ruha sahip isimlerin desteği ile mi yürüyor? Benim merak ettiğim husus
bu. Ve bu yolculuk, halkın dilediği bir yolculuk mu? Erdoğan’ın Yolu ile Halkın
Yolu bir mi? Ya da bu halk hangi halk?
Erdoğan,
2013 sonrası dönemde ardı ardına gelen şoklarla olgunlaşan bir halk desteğine
sahip şu anda, ancak bu destek ne zamana kadar sürecek, bu şüpheli. Çünkü; yeni
yol arkadaşları ile birlikte Erdoğan’ın işi çok daha zor ve artık devlet bizzat
kendi kurduğu, işlettiği bir devlet; yani bahane üretebileceği bir geçmiş 12
yıl daha yok ve Erdoğan ‘Aldanmışız’ deme lüksüne sahip değil. Hatta Gülen
Cemaati için kullandığı ‘Ne istediler de vermedik?” diyebileceği bir çıkar
grubuna ayrıcalık verme hakkı hiç yok. Bu nedenle daha titiz ve daha dikkatli
bir söylem ve politika perspektifi geliştirmeye mecbur.
1 Kasım’da
kerhen-devletin bekası adına Erdoğan’ı destekleyen büyük bir kitle var. Ki, bu
kitle 7 Haziran sonrası küresel kirli ittifakların Türkiye’de ürettiği kan
gölüne evladını kurban veren ve parçalanma riskini çok net bir şekilde gören
bir kitle. Eğer Erdoğan bu kitlenin tümünün onaylayacağı bir asgari müşterek
yol üretemezse, en yakın serinlikte bu kitleden aldığı destek rahatlıkla
dağılabilir.
HDP ve
PKK’nın kendi tabanına ihanet etmesi ve Türkiye’yi İran, İsrail, Rusya, Amerika,
Almanya, İngiltere ve Esed’le birlikte çalışarak yeniden kan gölüne döndürmesi,
Erdoğan’a ‘Artık kan akmasın’ mottosu ile yola çıktığı ve büyük bir özveri ile
yürüttüğü Çözüm Süreci sonrası büyük bir haklılık payesi kazandırdı. Ki; şu
anda Devletin bütün güçleriyle yürüttüğü terörle mücadelede aldığı Kürt-Zaza-Arap-Türk
desteğinin de çok büyük destek olduğu çok açık. Erdoğan, tabanına
ihanet eden PKK ve siyasî uzantısı HDP’yi tarihe gömerek yolculuğuna devam
edecek gibi görünüyor.
Şu halde
Erdoğan’ın son sorun alanı PKK bittikten sonrası için sorulacak sorulara hazır
olması gerekiyor. Halkın bir kısmı TRT’de yayınlanan programlardaki Tasavvuf
Dini’ne ait propagandayı açık bir şekilde görüyor ve eleştiriyor. İsmailağa
Cemaati’nin, Gülen Cemaati gibi sert bir şekilde Devleti kendisiyle istişare
etmemekle ve devlette bir takım kişilerin İran’ın çıkarlarını güttüğünü iddia
ederek suçladığını görüyor ve eleştiriyor. Yine aynı şekilde, halkın bir
kısmının Din Öğretimi’ndeki hurafelerin esasmış gibi tedris ettirilmesine
itirazları var. Ve bütün bunlar halkın Erdoğan’ın Yolu’nu sorgulanmasına neden
oluyor.
Oysa
Erdoğan, kötü kasıtlı bir propagandanın eseri olarak IŞİD-Selefilik adı altında
piyasaya sürülen ve Radikal İslam olarak pazarlanan kirli din algısına karşı Tasavvuf
Dini’ni öne sürmek zorunda değil. İslam’ın Radikal ya da karşıtı olarak
Tasavvuf gibi kaypak-riyâkar bir karakterinin olmadığını en iyi bilenlerden
biri de Erdoğan. Bunun için seçilen yolun tasavvuf olması bir alternatif demek
değil. Erdoğan’ın Tasavvuf dergâhlarının Osmanlı’yı nasıl helak ettiğini, İslam’ı
nasıl umut olmaktan çıkardığını da görmesi gerekiyor.
Yine
herkesin unuttuğu, ama bir yerlerde askıda duran demokratik birer hak olarak onlarca
Müslüman talebi var; bununla birlikte Erdoğan’ı destekleyen birtakım etnik
azınlıkların, örneğin Zazalar’ın Kürtlerle bir tutularak asimile edilmelerinden
kaynaklanan rahatsızlıkları var.
Erdoğan’ın
14 yılda yaptıklarının çok fazla olduğunu, ancak yeterli olmadığını bilmesi
gerekiyor büyük bir lider olarak; eğer Erdoğan daha titiz, daha kucaklayıcı ve daha gerçeğe
yakın bir çerçeve belirleyerek toplumsal desteğini diri tutmak istiyorsa, Başkanlık
Sistemi’ne verdiği önemi bu yolculukta alacağı desteğin kalitesine de vermek
zorunda.
Şahsen
ben samimi uyarıları dikkate almayı bilen Erdoğan’ın, bu uyarıları da dikkate
alacağından umutluyum. Bütün yüreğimle Erdoğan’ı dosdoğru yolda yürüyebilmesi
için destekleyeceğim de açık; aksi olursa şüphelerim güçlenecek ve o karanlık
dehlizlerde bilinmez ve görünmez anlaşmalarla kim(ler)in nerede, kimle(rle) hangi
amaçla ne yaptığını sorgulayacağım.
Arif Şahin, 21.01.2016, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 70