26 Ocak 2016 Salı

SA2402/SD368: Sonsuz Ark’da Bir Düşünce İşçisi: Cemal Çalık

“Bütün yazılarına sinmiş olan o muhteşem ironi, kat kat, iç içe giydirilmiş birikmişliklere şahit olmanızı sağlıyor yazılarını okuduğunuzda. Ve o derin öfkeyi görüyorsunuz, riyakârlığa, ilkesizliğe yönelen ve yöneldikçe irileşen o derin öfkeyi…”

Cemal Çalık
Tarih milyarlarca insanın arasından bazılarını seçer, geçmişten geleceğe doğru taşır; bütün okullarda aynı isimler, öğretileri ya da keşifleri ile birlikte her yeni nesle anlatılırlar ve bu anlatılardan sorular sorarak bu bitmeyen PR çalışmasıyla seçilmiş bu isimlerin tarihin derinliklerinde kaybolup gitmesini engellerler. Misal; Sokrates, İskender, Sezar, tahrif edilmiş İsa ve Musa, Galileo, Newton, Rousseau, Kant, Marx, Engels, Freud, Tolstoy, Dostoyevski, Einstein, Namık Kemal ve daha niceleri. Ama bazılarını da bizzat unutturmak için olabildiğince görmezden gelirler. Misal; Allah’ın elçisi Muhammed ve onun inananları arasından bilim, düşünce adamlarının neredeyse tümü. Tarih böyledir.

Tarih niye böyledir? Çünkü egemenlerin dilediği neyse o olur. Seçilmiş isimler insanların zihinlerinde egemenlerin zaferlerine öldükleri yerden hizmet ederler. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi vardır ölüler ile diriler arasında. 

Bugün Batı, Eski ve Yeni Ahit olarak tekleştirilen bir putperest zihinsel yapıya sahip ve hiç kuşkusuz bu yapının sürmesi onlar için önemli. O yüzden şu anda dünyada artık insanlar tek tip zevklere, giyimlere ve ilişkilere doğru benzeşiyorlar. Yerel değerler aşağılanıyor ve Evrensel pozda en aşağılık olgular, olaylar öne çıkarılarak değer diye pazarlanıyor. Bu iyiyle kötünün savaşı; maalesef iyi zaferden zafere değil sefaletten sefalete, mağlubiyetten mağlubiyete sürükleniyor yaşadığımız yirmi birinci yüzyılda. Egemenlerin arzuladığı yerde zavallı insan, aşağılık bir yerde ideal diye tutunduğu çirkefle iç içe yaşıyor.

Tarih neden iyileri öne çıkarmaz ya da öne çıkarılanlar iyi değiller mi? Çıkarmaz, çünkü iyiliği hedefleyen bir egemenler sınıfı yok imparatorluklar hanedanlıklardan alınıp şirketlere devredildiğinden beri. Hanedan imparatorluklarının haklarına iyilik borcu vardır uğruna savaşılacak; ama şirket imparatorluklarının böyle bir derdi yoktur ve öne çıkarılanlar da bu yüzden iyi olamazlar.

Cemal Çalık iyi bir insan; öne çıkarılmamasının tek sebebi de bu. Ki; birçok kişinin henüz tanınmadığı zamanlarda “Aşk Üzerine Değildir” adlı bir kitabı yayınlanmış. “Bir kitabım bile yok” diye ağlaşanların öne çıkarıldığı bu cevval dönemlerin standardı ya kitap, bu yüzden böyle sıkıştırdım buraya Cemal Ağa’nın yayınlanmış kitabını.


Elinde bir nüshasını bile tutmamış kitabının; öylesine vurdumduymaz bir beklentisizlik, öylesine ‘istediğiniz buysa ben bunu tekmeleyerek uzaklaştırıyorum kendimden’ deme şekli. Ve aslında Cemal Ağa’nın bu uzun uğraşların-sorgulamaların eseri olan derin öfkesidir bizi birbirimize dost kılan.

Sahaflık yaptığı dönemlerde sattığı kitapların peşinden koşup geri alma isteğinden bahsetmişti bir zamanlar. Kitapların içine gömülmüş bir hayatın içinden fışkırıp çıkabilmek ve yaşayabilmek için bir gerekçe bulmaya çalışan bir adam görmüştüm o zamanlar. Kitapların o özgür dünyalarında yaşamaya alışmış birinin hayatla ilişkisinin asla sıradan bir denge ile süremeyeceğinin simgesi olarak yaşıyor Cemal Çalık.

Herkesin göremediğini görüyor, duyamadığını duyuyor, dokunamadığına dokunuyor, sorgulamadığını sorguluyor, çünkü herkes başka yere bakarken o kitaplara bakmış, herkes kitapları hakikatin kaynağı görürken o kitaplardaki yanılgıları ve büyük kötülükleri görmüş. Bugün aralıksız yazması ondan, büyük bir derdinin olması ondan. Yazamadığı anda ölecek olan bir adam Cemal Ağa.

Felsefe’den Edebiyat’a, Psikoloji’den asıl alanı Sosyoloji’ye, Mesnevî’yi orijinalinden okuyabilmek için Farsça’ya, oradan da emekliliğinin serin günlerinde İngilizce’ye sürüklenen bir şâir, bir filozof, bir denemeci, bir hikâyeci, bir romancı ve katışıksız bir tasavvuf deşifrecisi…(Bakınız: Sonsuz Ark)

Kendi hâlindeki fotoğrafı şu; siyasetle ilişkisini proaktif bir tutarlılıkla zirveye çıkaran ve aynı hız ve iradeyle sıfıra indiren bir doğruluk arayıcısı, gurbete gönderdiği kızına yazdığı inanılmaz duygusal mektuplarında gördüğümüz ince ruh ve aşçılığının onu getirip bıraktığı derin tiryakilik. Kendi hâlinde sürüklenen mırıldanışlarına sığmış ve Facebook’ta usul usul akan bir eski zaman bilgesi… Ve kendisinden beklenebilecek tek şeyi yapıyor; dalga geçiyor.

Bütün yazılarına sinmiş olan o muhteşem ironi, kat kat, iç içe giydirilmiş birikmişliklere şahit olmanızı sağlıyor yazılarını okuduğunuzda. Ve o derin öfkeyi görüyorsunuz, riyakârlığa, ilkesizliğe yönelen ve yöneldikçe irileşen o derin öfkeyi…

Bir çay alıp gelecek ve balkona çıkacak. Balkon, Antalya’nın fırtınalı kış günlerinde nefes alınamaz olan bir yerdir onun için ve bu yüzden de stres üreten bir tıkanıklık.

Sonsuz Ark’ın tek başıma çıktığım yolculuğunda hiç tereddütsüz  gelip yanımda duran ve hiç soru sormayan yol arkadaşlığına müteşekkir olmadığımı çok iyi biliyor Cemal Ağa. Minnetsiziz kaleme karşı, kalemden gelen çıkara karşı. Zamansız yazıyor, zamansız düşünüyoruz; bu sebeple ona teşekkür etmemi bekleyeceğini sanmıyorum. Ama biliyorum ki Cemal Ağa’nın o usta kalemi olmasaydı Sonsuz Ark’ın yolculuğu başlangıçta- şu anda bizimle birlikte olan dostlar hariç- benle sınırlı kalacak ve üstüme kocaman bir yük aldığım için ağır aksak ilerleyecektim.

Günleri, haftaları doldurdu onun yazıları; bazen mırıldandıklarını yazıya dönüştür diye talimat (!) verdim, hiç tereddütsüz derledi mailime gönderdi. Nesi var nesi yoksa eskiden kalan, hepsini sırayla, arayla dilediği renkte, dilediği pakette gönderdi Sonsuz Ark’ın bir türlü doymayan sıcak kucağına. Dünya’ya geldik ve Sonsuz Ark’ı yaptık-gittik diyebileceğimiz için ona teşekkür edebilirim sanırım. Koca ihtiyar, herkesin kolayca bulamayacağı bir dost.

Gözleri olan ve o gözlerle gören, duyan, konuşan ve ağlayan nadir adamlardan biri olması ona karşı merhametsiz olmamı gerektiriyor aslında. Bu kadar zayıf olunmaz, bu kadar ‘gel de vur’ diye tahrik edilmez vahşi insan. Gözlerini az köreltir, sağırlaştırır, susturur ve kurutur hiç değilse.

Sonsuz Ark adına, Sonsuz Ark okuyucuları ve araştırmacıları adına yazıp buraya bıraktığım bu yazıyı, ona göndermeden yayınlayacağım. Muhtemelen gençlik günlerinin o derin yalnızlığına bir şey yapamam -çünkü aynı duyarlı yalnızlığı ben de yaşamıştım- aramızdaki 10 yıllık zaman uzaklığında, ama ihtiyarlık zamanlarımızda, bilirim ki hiç karşılıklı oturup bir bardak çay ya da kahve içmesek de on yıldır birbirini okuyan iki dostuz koca ihtiyar.

İşte sırf bu yüzden iyilerle işi olmayan tarih Cemal Çalık gibileri öne çıkarmaz; benim aksi yanım da işin bu kısmından tutarak size göstermeye meraklı. Nankör bir insanlığın nankörlerden müteşekkil olmadığını en azından göstermek gerek diye düşündüm. Bilin istedim; aydın bozuntularının ayyuka çıktığı bu demde Cemal Çalık diye bir entelektüel var.

Sözün bitmeyen yerinde sözü kesip sonsuza bırakıyorum dostlar. Allah ondan, ailesinden ve sizlerden merhametini esirgemesin.

Selam ve Sevgiyle

Seçkin Deniz, 26.01.2016, Sonsuz Ark, Eleştiri

Seçkin Deniz Yazıları




Seçkin Deniz Twitter Akışı