“Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar
kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de
büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte.”
Bir gökdelenin tepesinde rastladım ona. Çok
yüksekti, kaç kat olduğunu sayamadım. Saymak zor bu zamanda. Ama alnına
konduğumda sıcak, hem de çok sıcaktı teni. Terlemişti. Gözleri gökyüzünün
sonsuzluğuna dalmıştı ve bence hiçbir şey görmüyordu. İçine baktığını, içinde
derin bir konuya daldığını anlayabiliyordunuz. Terinin arasından bulduğum yolla
alnından içeri girdim. Zihnini bulduğumda epey yorgun düşmüştüm. İçeride çok
büyük bir vızıltı vardı, sanki milyonlarca makine son hızla çalışıyordu.
Dinlemeye koyuldum merakla, yüzümdeki teri silip.
“Derin tahlillere gerek yok; yaşlanmak yeterli
bunu anlamak için. Büyük bir deha ya da düşünür, filozof, âlim, ârif, şeyh,
papa falan olmaya da gerek yok, çünkü sır değil. Sadece çocuklar ve gençler
bunu bilmiyorlar, öğrenene kadar da zamanları var. Bu zamanı yaşamadan şüphelenecekleri,
ancak anlayamayacakları bir şey bu. Çünkü bizim gibi onlar da aldatılmışlar.
Sır değil bu; hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.