"Aydın" gerçeğin farkında olmadan hakikati güncelle örülü çağlarüstü gerçekle buluşturur.
Eğer bir zihin güncele yenik düşüyorsa onun
"aydın" sayılması akıl dışıdır. "Aydın", geleceğe ulaşmak için yolu aydınlatan,
ışığının açısını gitgide büyütebilendir. Bunun olabilirliği ise yaşadığı
atmosferin kendisine engin nefes almasına bağlı. Işığını atmosferin her yanına
uzanarak alamayanın evrensel bir ışık, insanlığa yarayacak şeyler üretmesi
imkansızdır.
Eğer bir düşünce çağlar ötesine uzanamıyor ve dünyanın en
ücra köşesine nefes olamıyorsa söyledikleri, süslü sözlerin ötesine geçemez.
Elbet bu pozisyonda olanlara da ihtiyaç var, bunlar küçümsenemez. Ancak, bunlar
sadece güncelin peşinde koşarak, onu biçimlendirip, cilalayarak güncelin önünü
açarlar ve kitleleri belirginleştirdikleri gerçekliğin ardında yürütürler.
"Aydın" ise gerçeğin farkında olmadan hakikati
güncelle örülü çağlarüstü gerçekle buluşturur. Onun yaşadığı çağda sürekli üretilen gerçeklik hakikatin
özünü kemirmeye başlar. "Aydın"gerçekliğin hakikatı örttüğünde ortaya
çıkar ve meşalesini insanlığın önünde tutar.
Türkiye bu çerçevede kısır bir ülke. Politik gerçekliğin
sürekli çoğaltıldığı bir ortamda algı berraklaşır, ancak sanalı hakikatin önüne
koymaya başlar. Her kim bu dairenin içindeyse ona bir aydın olarak değil,
entelektüel olarak bakmalı.
Peygamberler aydın tasavvurunu hakkıyle karşılayan
kimselerdir. Dinlerin bozulması ise entelektüel üretimle baş göstermiştir.
İsrailoğulları, alimlerini ululaştırdılar ve böylece
dinlerini yani peygamberin getirdiğini bozdular. Gerçeğin peşinde koşanların bu
akibeti önlemeye gücü yetmedi.Zira aydınlarının önünü açamayan toplumların
akibeti bu.
Bu kabusun farkında olmayanların adil bir dünya kuracağını
düşünmek bir yanılsamadır.
Ve o nedenledir ki gerçeğin belirginleşmesi hak ve adaletin
varlığını sağlamaya yetmiyor.
Farkında olmadığımız sürece bu kısır döngü hep sürecek..
Adnan ONAY, 01.02.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar