"İşte o apansız, amansız depremden, melun, yırtıcı fırtınadan ve tabii olmayan afetten arta kalanların torunlarıyız biz.. Vicdanlarından başka artı değer taşımayanların, tanımayanların bir araya geldiği bir vicdan bileşkesiyiz biz.."
Gidipte gidemeyenlere, küllerinden dirilecek olanlara...
Modern toplum yani modernite; değil bizim gibi sefer tası apartmanlarda, labirent kentlerde yaşayan zavallıları; dağda koyun güden çobanı, domates, patlıcan yetiştiren köylüyü bile vuruyor bir yerinden.
Dolayısıyla hepimiz az biraz arızalı, hepimiz vurulmuşuz bir yerlerimizden.. Bu "Vicdan Hareketi", bir başka tabirle vurgun yemişlerin, hayatla tehlikeli oyunlara girişip tutunamayanların, yaralarını sağıp sarmalayanların toplanma çadırı, devasa sahra çadırıdır.
Ben, mükemmelim diyenlerin işi yoktur olmamalıdır aramızda! Bize yaralılar, arızalılar, bize deliler, bize mazlumlar, ezilenler lazım ki; birbirimizin halinden ancak biz anlarız.. Biz sararız birbirimizin yaralarını ancak, biz merhem oluruz ancak dost kazığı yemişlere, itilmişlere, kakılmışlara, ötelenmişlere.. Onulmaz aşk yaralarına aynı acıyı çeken, acısına, sevdasına hürmet edenler derman olur ancak..
Biz, bu ülkenin ortalaması, izdüşümü ve en yalın gerçeğiyiz.. Bizdedir bu ülkenin Kunta Kinteleri köklerini arayan asırlarca.. Asırlık inkâra baş kaldıran kardelenler bizdedir ve bizdendir.
Gün olmuş; bu coğrafyanın yegane çimentosu olan İslam'ın ezilen horlanan evlatları olarak uzatmış kafasını karın altından kardelenler gibi...
Gün olmuş; yok denildiğinde yok olacağı sanılan kadim, vefalı torunları Selahattin-i Eyyubi'nin; "Hey ben de varım, buradayım dün olduğu gibi bu gün de Kürt'üm bugün de müslümanım" diye haykırmıştır yüz yıllık ayazın ardından..
Hele hele bizim Teba-i Sadıkan'larımız gönül bahçemizin farklı çiçekleri Rumlarımız, Ermenilerimiz ve dahi Musevilerimiz.. Onlardı şehirlerimizi imar eden, şarkılarımızı besteleyen, ticaretimizi yapan öbür kardeşleri cephede savaşırken.. Bir uğursuz şafakta, bir kabus gecesinde kaybettik onları kapılarına koyulan çarpılarla..
Kız alıp vermelere benzemedi bu seferki! "Mübadele" koydular ayrılığın adını ve sanki yorgan yastık değiştirir gibi değiştirdik canlarımızı.. Köhne bavulları, iğreti bohçaları ve hiç bir şeye denk olmayan denkleri ile kompartımanlarla kopmaya zorlanan ve son bir hatırayı beynine nakşetmeye çalışan gözlere bakacak yüzümüz kalmamıştı artık..
İşte o apansız, amansız depremden, melun, yırtıcı fırtınadan ve tabii olmayan afetten arta kalanların torunlarıyız biz.. Vicdanlarından başka artı değer taşımayanların, tanımayanların bir araya geldiği bir vicdan bileşkesiyiz biz..
İşte o yüzden tam da bu yüzden hepimiz biraz arızalı, biraz deli ve bir hayli yaralıyız dostlarım..
Şairlerin en yaralısının dediği gibi;
"şerbet değil ateş dolaşır sunduğum kadehlerde
ağız tadını seven gelmesin
gelmesin henüz aklı başında kalan
-
bir yanı mutlaka aksayan
yarası hep taze yarası kanayanlar gelsin
gelmesin canı biraz tatlı olan
mecnun görmemiş kadınlar
gelsin bütün leylasızlar
sevmekten utanan sevmekten korkan
gelmesin rüsva olmayan
-
ya isa babasız
ya adem hem anasızlar gelsin
kediler tıslamayan köpekler havlamayan
gelmesin her köyden taşlanmayan
-
buyrun
bu mescit bizim mescit
rukumüz giyotin altına
kızgın saca secdemiz
biziz hem imam, hem müezzin, hem cemaat
biziz hem okuyan hem duyan
bir mahşer var şimdi bu damın altında bir kıyam
kurtulduk şükür yalnızlıktan." M. Kapkıner
Naim Okur, 11.02.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları