“Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar
kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de
büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte.”
Bir gökdelenin tepesinde rastladım ona. Çok
yüksekti, kaç kat olduğunu sayamadım. Saymak zor bu zamanda. Ama alnına
konduğumda sıcak, hem de çok sıcaktı teni. Terlemişti. Gözleri gökyüzünün
sonsuzluğuna dalmıştı ve bence hiçbir şey görmüyordu. İçine baktığını, içinde
derin bir konuya daldığını anlayabiliyordunuz. Terinin arasından bulduğum yolla
alnından içeri girdim. Zihnini bulduğumda epey yorgun düşmüştüm. İçeride çok
büyük bir vızıltı vardı, sanki milyonlarca makine son hızla çalışıyordu.
Dinlemeye koyuldum merakla, yüzümdeki teri silip.
“Derin tahlillere gerek yok; yaşlanmak yeterli
bunu anlamak için. Büyük bir deha ya da düşünür, filozof, âlim, ârif, şeyh,
papa falan olmaya da gerek yok, çünkü sır değil. Sadece çocuklar ve gençler
bunu bilmiyorlar, öğrenene kadar da zamanları var. Bu zamanı yaşamadan şüphelenecekleri,
ancak anlayamayacakları bir şey bu. Çünkü bizim gibi onlar da aldatılmışlar.
Sır değil bu; hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.
Niye böyle? Ya da neden yaşlanana kadar bunu
anlayamıyor insan? Çünkü bunun üzerine kurulu bir hayat var. Seveceksin anneni,
babanı, kardeşlerini, akrabalarını, komşularını, arkadaşlarını, âşık olduğun
kadını -kadınsan erkeği- ve tüm insanları. Sonra Allah’ı, peygamberlerini ve
onların akrabalarını. Hatta biraz daha fazla inanırsan akıl verenlere,
düşmanını bile seveceksin, seni sende öldürmeye gelse bile sen onu sevginle
dirilteceksin.
Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar
kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de
büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte. Sen kendini bile sevmiyorsun
aslında. Öğretilenlere göre sen, kendini seversen bencil, başkalarını seversen
geniş, okyanus kadar sonsuz bir kalbe sahip oluyorsun ya; işte o yüzden
başkalarını sevemediğinde okyanus sonsuzluğu kadar çok, kaçış yolların tıkalı
ya; işte o yüzden kendini de sevemiyorsun. Bencillerin söylediği şeylere
inanarak geldiğin işte bu yaşlılık zamanında herkesin seni kendisi için
sevdiğini gördün değil mi?
Birilerinin bir şeyi olarak sevilmek kadar
kendisi olmayan hiçbir şey yok. Yalancılar, arkadaşınız olmasam sever miydiniz?
Kardeşiniz ya da eşiniz, çocuğunuz ya da babanız olmasam? Hepsiyim hadi, beni
kendiniz için sevmiyor musunuz? Beni benim için sevmeyi denediniz mi?
Hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor. Peki ya ben?
Yaşların sırtıma yüklediği tüm yükleri indirip tek tek bakıyorum. Sevmişim;
seviyorum da bir şeyleri, birilerini? Ben de mi yalancıyım; yoksa benim sevmek
dediğim şey ile insanların sevmek dediği şey ayrı mı? Ben sevdiğimi üzmem,
üzüyorsam, sevdiklerim kendilerini üzdüklerini sandığı içindir. Üstelik bencilce
bir şey bu; ben sizi neden üzebilirim ki? Bana yalan söylediğinizi size
kanıtladığım için mi? Bana beni sevdiğinizi sanıyorsunuz dediğim için mi sizi
üzüyormuşum? Evet; sanıyorsunuz ve kesinlikle sevmiyorsunuz, çünkü kendiniz
için seviyorsunuz, buna ihtiyacınız var.
Allah beni seviyor mu? Bilmiyorum, anne ve
babamın beni sevdiği gibi mi seviyor, onu da bilmiyorum. Seviyorsa niçin
seviyor, sevmiyorsa niçin sevmiyor, onu da bilmiyorum. Çünkü onun nasıl
sevdiğini bilmiyorum. Muhtemelen yarattığı insanlar gibi değildir sevmesi.
Böyle bir duygusu olup olmadığını da bilmiyorum. Duygusu varsa bize benzemiş
olur çünkü; ama o Allah. O her şeye gücü yeten Allah, dilerse duygularını da
yaratabilir, buna ben karar veremem ki.
Fakat ben yaratıldım, yaratıldığım için doğduğum
andan itibaren birileri beni sevdiklerini düşündüler; düşündüler işte. Niye
sevdiler, onu da bilmiyorum. Bir çocuk sahibi olmak, o çocuğu sevmeyi niçin
gerektirsin ki? Bir çocuk sahibi olan, o çocuğa ait olan hangi şeyi var ki onu
sevsin? Henüz ortada olmayan bir kişiliği sevmeniz imkansız. O zaman kişiliği
sevmiyorsunuz, o bebeği değil bebeğiniz olduğuna dair beklentinizi
seviyorsunuz, o beklentinin gerçekleşmiş olmasını seviyorsunuz, başka bebek
sahibi olanlar gibi olabilmeyi seviyorsunuz. Bundan bana ne, bebeğe ne? Beni de
bebeği de sevmiyorsunuz işte.
Allah beni sevdiği için yaratmış olamaz, çünkü
şu andaki ben ile doğduğum andaki ben aynı değil. Beni yapıp ettiklerimle
sevecek ya da sevmeyecektir, sevmiştir ya da sevmemiştir. Onun zamana bağlı
olmadığı açık. Peki, Allah beni seviyorsa neden yarattı? Sevdiği için
yarattıysa, insanın sevdiğini üzdüğü gibi Allah da sevdiği için mi üzüyor beni?
Niye sınıyor beni, niye aşamadığım şeylerle donatıyor beni, niye sürekli yemek,
içmek zorundayım? Beni niye başkalarına
muhtaç halde yaratıyor ve niye ömür boyu başkalarına muhtaç bir halde yaşamak zorunda
kalıyorum? Yaşamak bu olduğu için mi? Yaşamak niye bu?
Allah beni sevmediği için de yaratmış olamaz.
Çünkü yaratmadan önceki ben şimdiki ben olamaz, Allah beni yaratmadan niye
sevmesin ki? Allah sevse nasıl sever, sevmese nasıl sevmez? Peygamberleri de
seviyordu, ama acı çekmeyen peygamber yok tarihte. Acı çektirmekle ilgisi yok
sevmenin demek ki. Peki, ama acı çektiren Allah değildi ki; yine insandı. Faili
neden Allah olarak düşündüm ki?
Uff, aklım dönüyor, Allah’ı insan gibi
düşünüyor, olup olmadığını bilmediğim bir tanrısal duygu üzerinden Allah’ı
sorguluyorum. Ben üç boyutlu varlık, tüm boyutları yaratan Allah’ın beni
sevmesinden bahsediyorum. Berbat bir bencillik bu; ben de kendim için kendimin sevilip
sevilmemesi ile ilgilenmiyor muyum şimdi?
Üzgünüm; ya ben ya diğer herkes sevmek nedir
bilmiyor ve bu yüzden herkes herkesi sevmiyor. Bendeki herkese bakıyorum, herkesteki benle aynı mıdır diye. Aynı mıdır? Değildir; peki ben herkesi
bendeki gibi gördüğüm için mi sevgim şekilleniyor, herkesi kendisinde gördüğüm
gibi mi? Tamam suçlu olabilirim bu konuda, ben herkesi kendisinde olduğu gibi
kendime taşıyorum ve seviyor ya da sevmiyorum. Herkesi kendimde değiştirmiyorum,
kendime uydurmuyorum, herkes kendisi olacak kadar özgür bende; belki de diğer
herkesle bu yüzden anlaşamıyorum. Onlar içlerine taşıdıkları herkesi
kendilerine uygun bir şekle sokarak seviyorlar ya da sevmiyorlar. Ben oyunu
bozuyorum, sevmek oyununun bu olmadığını düşünüyorum. Suçlu olabilirim, evet.
Peki Allah’ı nasıl taşımışım içime? Allah herkes
gibi midir? Allah’ı gönderdiği kitaplardaki gibi taşıdım içime; onu
değiştirmedim. Seviyor muyum? Eğer insanın sevgisi gibi düşüneceksem hata
yaparım, Allah’ın yarattığı ve kendi merhametine muhtaç kıldığı bir yaratık
olarak Allah’ı seversem, bu da çok bencilce bir çıkarcılık çağrıştırıyor bana.
Seviyor muyum? Evet; seviyorum, ama neden sevdiğimi bilmediğimi biliyorum. Çaresizlik
ya da çıkmaz sokak psikolojisinden sıyrılmak için seviyor olabilirim. Her şeye
rağmen açıkça söyleyebilirim; Allah’ı sevdiğimi söylerken içime bir huzur
doluyor; içimden bir iblis, “Çıkarın için seviyorsun Allah’ı” dese de. Allah
beni niçin yarattı ise ben Allah’ı onun için seviyorum. Hem, yarın
cezalandıracaksa da, bu sevgi benim için bir delil olsun diye Allah’ı seviyor
olmamın kötü tarafı ne?
Annem-babam dünyaya gelmeme, büyüyüp yetişkin
olmama yardım ettikleri için onları seviyorum. Benim için teşekkür etmektir
sevmek. Sevdiğim için üzmemek. Peki ya onlar ben niçin seviyor? Bilmiyorum, ama
beni sevdikleri için üzdükleri zamanları düşünerek onlara teşekkür etmiş olmam
imkânsız. Sevmek iyi bir şey olduğu için onu onlara verirken huzurlu oluyorum.
Yine kendime dönüyor bu şey…
Anlamıyor olabilirim sevmekle ilgili tüm
düşünceleri, ama artık yaşlandığım için her türlü sevmek nedir tartışmalarını
gördüm, geçirdim; bu yüzden herkes benim gibi sevmediği için “Hiç kimse hiç kimseyi
sevmiyor” diyebiliyorum. Suçlu değilim bu konuda, yalan söylemesinler ve
seveceklerse sevdiklerini üzmesinler.
Allah’ı sevmek başka bir şey ve bunu herhangi
bir insanın bilmesinin imkânsız olduğunu da biliyorum: insan gibi sevecekse
zaten bu sevgiyi peşinen istemediğimi söyleyebilirim. Çünkü; insan kendisi için
seviyor başkasını, Allah’ın kendisi için insanı sevmesine gerek yok ki? Umuyor
ve diliyorum, Allah beni benim için seviyor; herhalde o da bencil olacak kadar
insana benzeyecek değil; Allah gibi, Allah olarak seviyor.”
Kendimi onun zihninden ve daha sonra alnından
dışarıya attığımda terden sırılsıklam olmuştum; bugüne dek hiç böyle çalışan
bir kafa görmemiştim. Kafamın içi allak bullaktı, aklımda kalan tek şey Hiç kimsenin
hiç kimseyi sevmediğiydi. Bilmiyorum; şok olmuştum. Peki bu şiirler, romanlar,
mimikler, sesler, görüntüler yalan
mıydı? İnsanlar insanları seviyorsa bu kadar üzüntü niye vardı dünyada, niye bu
kadar çok acı vardı? İnsan sevdiğini üzer miydi?
Düşüne düşüne gökdelenden uzaklaştım. Gökyüzünde
süzüle süzüle ilerlemek de sakinleştirmemişti aklımı. Yine en iyisi insanların
arasında gezinmek diyerek iniverdim insanın gürültülerinin arasına.
Mustafa Ege – Perşembe, 19/02/2016 –00:54/ İz Etki Ekinoksları 33