"Nasıl oldu da Türk televizyonları dizi mezarlığına döndü?"
Geçenlerde bir arkadaşımın tavsiye ettiği diziyi internette bir video sitesinde izlemek istedim. Beşinci dakikada aklıma geldi, süresi ne kadar acaba diye baktım. O da ne! Yüz otuziki dakika. Yıldım, vazgeçtim, izlemedim. Bu dizinin yapımında, rejisinde çalışanlar geldi aklıma. Her hafta bir sinema filminden daha uzun dizi çıkarıyorlar ortaya.
Son yıllarda haber işini tematik kanallara bırakan özel televizyonlar, dizilere boğulmuş haldeler. Ülkemizde gelenektir, tutan bir şeye yönelir herkes. Birisi şehirde yeni bir dalda ticarethane açar, hemen pıtrak gibi benzerleri açılır. Tabii kısa süre sonra toplam talepten aldıkları pay iyice azalır. Çoğu iflas eder.
Dizi işi de buna benzedi.
Önce birisi başladı, ardından ikincisi, üçüncüsü. Derken haftanın her gecesini tamamen diziyle kapatmaya kadar vardı. Birbirine benzer pek çok dizi ekranlarda. Olayın dikkat çeken yanı şu ki; dizi furyası bitmedi gitti. Ne zaman mı biter? Bizim sektörü biraz tanıyorsanız, bu soruya cevap vermek çok kolay. Birisi bırakınca diğerleri de bırakır. O zaman biter.
Bizdeki televizyonlarda “başarılı yönetici” diye adı geçenlerin çoğu, diğerinin yaptığını taklit etme konusunda en hızlı olanlardır. Yeni projeler, yeni tarzlar, yeni formatlar, yeni yayın politikaları oluşturmaya pek gerek yoktur. Çokça lafı edilen, parlatılan “yeni yayın dönemleri” de kanalların sadece tanıtımlarını değiştirdiği, eski projelerin devam ettiği zaman dilimlerinden başka bir şey değildi. Bu yüzden artık lafı da edilmiyor.
Kanallarda yaratıcılık yönü olan, yeni işler önerenlere pek iyi gözle bakılmaz. Yeni bir programın yapımına ancak başka bir kanalda başarılı olmuş benzeri varsa başlanır. Televizyon yöneticisi, başka yerde denenmemiş, başarısını ispatlamamış yeni projeleri ekrana sürerek risk almak istemez. Netice itibariyle gelinen noktada, farklı kanalların benzer içeriklerle dolduğunu fark edersiniz. Seyircinin seçme şansını azaltan can sıkıcı bir durumdur bu.
Dikkat ederseniz başarılı televizyon yöneticisi sözü oldukça yüklü bir ironi taşıyor. Diğer kanallarda tutmuş işleri yaptırınca, hatta transfer edince “başarılı” televizyon yöneticisi olursunuz bizde.
Televizyonculuk mesleğinin dışında bulunanların pek fark etmedikleri ama meselenin özüne tekabül eden başka bir husus daha var.
Diziler, televizyon programlarını yok etti. Tematik kanallarda belgesel ve haber izleyen seyirci durumun pek ayırdında değil. Ama genel kitleye hitab eden ve adına ulusal kanallar veya ana akım medya denilen televizyonlardaki dizi hakimiyeti, televizyon programcılığının ülkemizde gerilediğini gösteriyor. İsviçre, Fransa, Almanya, İtalya’da hatta krizdeki komşumuz Yunanistan’da bile televizyon yayınlarının çoğunluğunu programlar oluşturuyor.
Sadece dizi yayınlayan tematik kanallar dünyada elbette var. Ama ana akım medyanın dizilerle yayın doldurduğu tek ülkeyiz. Bu açıdan bakıldığında ülkemizde kamu yayıncılığını temsil eden TRT kanalları, yeni projelere imkan tanıyarak, programcılığa önem verip üretim yaparak ve dış prodüksiyonları destekleyerek kendine özgü çizgisini koruyor. Tabii gözden kaçmaması gereken bir diğer yayıncı kuruluş da Tv8. Acun Ilıcalı ve ekibi sadece program yayınlayarak, özel bir kanalın ayakta kalabileceğini ispatladılar.
Peki diğer medyanın dizilerdeki ısrarı neden? Kanalın yayın saatlerini dizilere ayırmak sadece bir tercih mi? Bir yarışın parçası mı? Yoksa başka faktörler de rol oynuyor mu?
Kanalların yayın planında nelerin yer alacağını patronlar değil, yöneticiler belirliyor. Rating raporlarına bakarak dizinin devam etmesine veya yayından kaldırılmasına yönetici karar veriyor. Dizi rating alamadığı anda dış yapımcı şirketi uyarıyorlar. İzlenme oranları düşerse o diziyi bitirip, sırada beklemekte olan diğer yapım firmasına başka dizi sipariş ediyorlar. Yapılan anlaşmalarda, “dizi belli bir izlenme oranının üzerine çıkamazsa yayından kaldırılabileceği” şartı konuluyor mutlaka. Kanalın kendisini garantiye alması için bu gerekiyor.
Nasıl oldu da Türk televizyonları dizi mezarlığına döndü? Yıllardır süren bir kaç dizinin başarısını görmezden gelemeyiz elbette. Ama kısa sürede yayından kaldırılan diziler, işsiz kalan emekçilerin çilesini artırdı, iflas eden yapım şirketlerinin çoğalmasına da yol açtı.
Diziler arttıkça başka sektörlerden heveslilerin, hiç bir bilgi ve tecrübeye sahip olmadıkları bu sektöre girerek, dizi çekmek üzere yapım şirketi açtıkları gözlendi. Bu durum kaliteyi iyice düşürdü. Çalışanlar açısından yeni yetme şirketler daha da kötü sonuçlar verdi. Yol yordam, etik bilmeyen insanlarla uğraşmak zorunda kaldılar. Ücretler geç ödendi, hatta hiç ödemeyenler bile oldu.
Projeyi okuyup, onaylayıp dizinin yapımına başlansın diyen televizyon yöneticileri bu riskin neresinde? Açıkçası “dışarıya” yaptırılan diziler tutmayınca hiç birisi üzerine alınmıyor başarısızlığı. Dış yapımcılar başarısız efendim. Rating raporlarına bakarak, senin dizinin ratingi düştü bitir, diğerinin ratingi iyi devam etsin.
Rating ölçümlerindeki on beş dakikalık slotların çetelesini tutan bir de yardımcıları varsa, oh ne âlâ. İşte dizisi bol televizyonların çoğu böyle. Dizilerin yerine programlara yönelmiyorlar, program işinden uzak duruyorlar. Çoğu sektör dışından olduğu için, televizyonun ana unsurunun “program” olduğunu bilseler bile, asla bulaşmak istemiyorlar. Çünkü programlar söz konusu olduğunda mesleki bilgilerinin kıtlığı belirginleşecek. Bir programı eleştiremeyecekler bile. Ne rejiden ne çekimden, ne ışıktan ne de dekordan, ne kurgudan ne de görsellikten pek anlamadıkları çıkacak ortaya. İyisi mi dışarıya dizi ısmarla, tutmazsa nasıl olsa başarısızlık dış yapımcıların.
Şimdi anladınız mı diziler niye bitmedi gitti bizim televizyonlarda?
Ekrem Ergüder, 20.02.2016, İstanbul, Sonsuz Ark, Sinema-TV, Medya
Ekrem Ergüder Yazıları
Takip et: @ekremerguder
İlk Yayın Tarihi: 18.12.2015/ İstanbul