"İnsanlar, çocuklarının doğumlarını planlayabilecekleri sanısıyla kullanılmakta ve söz edilen planlamaya uygun ekonomik sistemlerin kurbanı olmaktadırlar."
İnsan yaratıldığı ilk zamandan bu yana, kendi hayatını planlamayı sevmiştir. İlk planlama açlığın giderilmesi ile ilgili olsun ya da olmasın planlamadaki gerekliliklerin boyutları fark etmiyor. İnsan zihinsel işletim sisteminin işleyişi ile doğrudan ilgili olan planlama gerçeğini hayatın her alanında yaşamayı tercih etmiştir; etmeye devam edecektir; bu karşı konulamaz bir realitedir. İnsanın varlık özelliklerinden en önemlisi budur.
İnsanın evrenle ilgili gelecek planlamaları, kendileriyle ilgili planlamalardan kaynaklanan endişelerden beslenir; ancak planlamanın doğası gereği öncelikle tespitler gerekmektedir. Tespitler yapabilmek için de için de araştırma... Günümüze kadar gelen ve günümüzden sonra da devam edecek olan araştırmaların tek sebebi vardır; tespitler yapmak ve geleceği planlamak. Bu da olağan bir serüvendir...
İnsanların araştırma sistemleri kurmalarında -dikkate alınmadıkları için- fazla etkili olamayan gerçekler vardır ki; bunlardan en önemlileri evreni yaratan Allah'ın insan için belirlediği yapabilirlik sınırları ve yapabilirlik alanlarıdır.
İnsan, araştırmalarını koordine ederken, kendi yetki alanları ve sınırlarına dair araştırmalar yapmaz. Oysa ilahi bildiriler, bu sınırları kademeli kavranılabilirlik özellikleriyle haber vermiştir. Kıyamete kadar da bu durum sürecektir... Bilimsel deyişle; evren tekrar büzüşüp kapanana dek, ilahî bildirilerin ilahî irade tarafından konulan sınırlarına ulaşılacaktır.
Diğer konu, yapabilirlik alanlarıydı. İnsan hayatıyla ilgili en önemli planlamaların yapıldığı alanlarda, araştırmacıların zorladığı en önemli alan, yeni hayatların, insan planlaması ve insan yönetimiyle var olması veya yok olmasıdır. İşte bu planlama gayreti, ilahî irade'nin sınır ve alanlarına müdahale demektir ve insan bu konuda asla başarılı olamayacaktır.
Aynı değerlendirme mevcut hayatların "ömür" kısmı için de geçerlidir. İnsanlar, insanların üremeleri konusunda kendi yetki ve planlama alanlarının dışına çıkmayı tercih ettikleri için başarılı olamayacaklardır. Bu sabit realite ilahi bildirilerde apaçık mevcuttur. Sürdürülen araştırmaların temel hedefi, bu sebeple hayatî değil, tamamen maddî çıkarlara dayalıdır; araştırmacılar ile onları koordine edenlerin bu durumun farkında olduklarını reddedemeyiz...
Bugün, iyi eğitilmiş insanlar için, insanların üremesini planlamak -garip bir gerçekdışılıkla- olağan gibi görünmektedir. Ancak bu korkunç bir yanılsamadır. Bu yanılsamanın küçük hayatlarda oluşturduğu travmalar, sosyolojik ve psikolojik birçok rahatsızlığa kaynaklık ederken, gerçekte araştırmacıların ve araştırmaları koordine edenlerin planlamalarına uygun kişisel ve toplumsal portreler oluşturulmaktadır. İnsanlar, çocuklarının doğumlarını planlayabilecekleri sanısıyla kullanılmakta ve söz edilen planlamaya uygun ekonomik sistemlerin kurbanı olmaktadırlar.
Bir tek insanın doğumu, sonraki birçok insanın hayatını etkileyeceğinden, insanlar tarafından planlanamayacak kadar büyük bir vak'adır. Aynı şekilde bir tek insanın ölümünü ve ölüm zamanını da insanlar planlayamaz. Bilim adamları, uygun şartlar oluştuğunda, kelebek etkisinin varlığını kabul ederken, bir insanın doğumunun ve ölümünün neleri etkileyebileceği gerçeğini gözardı ederlerse bilimsel etiğe aykırı davranırlar. Evren maksimal sistemlerle birlikte, minimal sistemleri de içerir ve hiç bir sistem diğer sistemden bağımsız değildir.
Bugün cinsel ilişkilerde oluşturulan sunî engellemelerin veya diğer bebek üretim modellerinin tamamının karşılaştığı en önemli sorun "döllenmenin gerçekleşme olasılığının çok düşük olduğu, dolayısıyla döllenmenin tamamen açıklanamayan tesadüfi bir yapıda olduğu ve gerçekleşme garantisinin asla olmadığı" bilimsel gerçeğidir. Bu tespitle insanın yapabilirlik alanları ve sınırları rahatlıkla görülebilir... (Bakınız; Okuma parçası)
Yeterli gerekçelerle söylenebilir ki; insan öncelikle yapabilirlik sınırları ve alanlarıyla ilgili araştırmalar yapmadan, asla saf niyetli olduğunu iddia edemez ve araştırma enerjisini rasyonel kullanamaz...
Seçkin Deniz, 15.01.2005, Sistematik Analizler 9
Seçkin Deniz Yazıları
Takip et: @Seckin_Deniz
Okuma parçası
ÜREME/ Kaynak: GATA
Evlilik hayatında, üreme ve doğum kontrolü konuları sürekli gündemdedir. Evliliğin başlangıcında eşler daha ne olduğunu anlamadan, gebeliğin bazen hoş bazen sıkıntılı belirtileriyle karşılaşabilirler. Bazen de arzulanan hamilelik gecikir, hastanelerde testler, tetkikler ve ilaçların, hatta ameliyatların sıkıntılarına katlanılır. Bazen de gebeliği önlemek için türlü çabalar gösterilir.
Üreme İçin neler Gereklidir?
Erkekte normal sayıda ve özellikte sperm üretimi,
Sperm kanallarının açık ve yeterli fonksiyonu,
Kadında yumurta hücresi üretimi,
Kadında yumurtayı ileten tüplerin açık olması,
Yumurtlama günlerinde cinsel ilişki,
Sperm ve yumurtanın buluşması ve döllenme,
Döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun rahim fonksiyonu,
Döllenmiş yumurtanın, rahme yerleşip embriyo ve fetus (cenin) halini alışı,
Gelişimini tamamlamış bebeğin doğumu.
SPERM ÜRETİMİ
Erkek üreme hücresi olan sperm, yumurtalarda üretilmektedir. Üretim, kadınlardakinden farklı olarak, buluğ çağında başlayıp hayatın sonuna kadar devam eder. Keza, kadın periyodunda ayda bir kez yumurtlama (ovulasyon) ile bir adet (nadiren birkaç) yumurta hücresi (ovum) oluşmasına rağmen, erkekte sperm üretimi süreklidir.
Doğumda erkek yumurtalarında sperm üretecek ana sperm hücreleri (spermatogonium) bulunur. Ergenliğe kadar bu hücreler sessizce beklerler. Ergenlikte beyinden salgılanan hormonların (FSH, LH) artışı ile yumurta içindeki ana sperm hücrelerinde bölünme başlar. Oluşan yeni hücreler de çeşitli bölünme, gelişme ve farklılaşma aşamalarından geçerek sperm haline gelirler.
Yumurtalarda, dakikada yaklaşık 50-200 bin adet sperm üretilir. Yumurtanın içindeki kanallarda oluşan spermler, yumurtanın üst kutbundaki kapıdan epididim adı verilen kanal sistemi içine girerler. Burada da olgunlaşmaya devam eden spermler, epididimin kuyruk kısmına geldiklerinde bağımsız hareket kabiliyeti kazanmış olurlar. Bir sperm hücresinin gelişimini tamamlayıp olgun hale gelişi yaklaşık 70 gün sürmektedir.
Sperm, 5-7 mikron boyunda, 3-4 mikron eninde, armut şeklinde baş, 2-3 mikron boyunda boyun ve 40-45 mikron uzunluğunda kuyruk kısımlarından oluşmaktadır.
Spermin Dışarı Çıkışı
Cinsel uyarılma olduğunda sperm hücreleri, meni keseciklerinin ve prostatın salgıları, arka idrar yolu ve boşaltma kanallarında birikmeye başlarlar. Birikim için, prostat içindeki idrar kanalının mesane tarafındaki üst kısmı ve prostatın alt tarafındaki alt kısmı sfinkter sistemi (büzücü mekanizma) tarafından kapalı tutulur. Bu sayede biriken sıvılar mesaneye ve idrar yolundan dışarıya kaçmaz. Biriken sıvıya meni adı verilir.
Cinsel uyarılma doruk noktasına ulaştığında, boşalma refleksi denen olay başlar. Mesane tarafındaki iç sfinkter (büzük) kapalı kalırken, dış sfinkter açılır. Aynı anda, idrar yolu üzerindeki ve boşaltma kanallarındaki kaslar, hızlı ve ritmik olarak kasılırlar. Bu kasılmalarla beraber meni, fışkırır tarzda birkaç hamle ile idrar deliğinden dışarı atılır.
YUMURTA HÜCRESİ ÜRETİMİ
Anne karnındaki ceninin bel kemiğinin her iki yanındaki dokular, ceninin kromozom yapısı dişi ise yumurtalık şeklinde farklılaşmaya başlar. Farklılaşan yumurtalıkta gebeliğin 6. haftasında yumurtanın ana hücreleri (oogonia) belirginleşir. 20. haftaya kadar ana yumurta hücreleri bölünerek çoğalır. Daha sonra, 46 kromozomlu(gen) bu hücreler kromozom sayısını yarıya indirecek bölünme aşamasına girerler. Gebeliğin 7 ve 9. aylar arasında oluşan bu bölünme tamamlanmaz. Bölünme aşamasında kalan bu hücreler oosit adını alırlar. Etrafı bir hücre tabakasıyla çevrilen oositler, yumurtalıkta sessizce beklemeye başlarlar. Bunların sayısı belirlidir ve daha sonra değişmez. Yani kadın yumurtalığı, erkektekinin aksine belli sayıda üreme hücresine sahiptir.
Doğumdan ergenliğe kadar, yumurtalıkta değişmeden bekleyen oositler, ergenlikten sonra gelişerek olgun yumurta hücresi haline geleceklerdir. Ancak, bunların %99’u çeşitli nedenlerle yok olurken, sadece %1 kadarı gelişerek yumurta hücresine dönüşmektedir.
Yumurtlama (Ovulasyon)
Kadın periyodunun yaklaşık 14. gününde beynin hipofiz(beyin orta kısmında hormon salgılayan bölge) bölgesinden salgılanan hormonlardan LH’nin miktarı, aniden artar. Müteakiben olgun follikülün zarı çatlayarak yumurta hücresi serbest kalır. Bu olaya yumurtlama adı verilmektedir.
Yumurtalıkta, yumurta hücresinin gelişmesi sırasında, östrojen ve progesteron adlı hormonlar üretilmektedir. Yumurtlamadan önceki periyodun ilk döneminde östrojen, yumurtlamadan sonraki ikinci dönemde progesteron adlı rahim içindeki dokuların, döllenmiş yumurtanın yuvalanmasına uygun hale gelmesini sağlayan hormon üretilir. Aksi halde döllenmiş yumurta rahme yuvalanmayacak ve düşük olacaktır.
DÖLLENME
Döllenme, erkek üreme hücresi sperm ile dişi üreme hücresi yumurtanın buluşup spermin, yumurta içine girmesi halidir. Bu olay, kadın tüplerinden birisinin içinde gerçekleşir.
Cinsel ilişkide, boşalmadan sonra meni içerisindeki spermler, hızla serviks denen rahmin boyun kısmından içeri girerler. Spermler buradan rahmin içerisinde yukarıya doğru ilerleyerek, tüplerin içerisine girerler ve burada da ilerlemeye devam ederler.
Yumurta hücresi, kadın yumurtalığından serbest bırakıldıktan sonra karın boşluğunun alt kısmına düşer. Düştüğü yer, tüplerin eldiven parmağı gibi uzantıları olan serbest ucuna yakındır. Yumurta hücresi, tüpün uzantıları tarafından tüpün içine alınır. Yumurta hücresi tüpün içinde rahim tarafına doğru yavaşça iletilir. Bu sırada tüp içine kadar ulaşmış sperm hücresi varsa, döllenme için buluşma gerçekleşmiş olur.
Sperm ile yumurta hücresinin buluşmasından sonra sperm, baş kısmındaki eritici enzimlerle yumurtanın zarlarını delerek içine girer. Bir sperm yumurta içine girdikten sonra yumurta zarının özelliğini değiştirerek başka spermlerin yumurta içine girmesine müsaade etmez.
GEBELİK
Döllenmeden sonra, döllenmiş yumurta (zigot) yaklaşık 30 saat, dıştan tespit edilebilir bir değişiklik olmaksızın sessiz kalır. Bu sırada erkek ve dişiden gelen kromozomlar birleşmiş, yeni canlının kromozomları oluşmuştur. Rahim tüplerinin içinde gerçekleşen döllenmeden sonra, zigot tüpün içinde rahime doğru ilerler. Rahme ulaşması 3-5 gün sürer. Bu aşamalarda zigot, bölünerek çoğalır. Hücre sayısı 2, 4, 8, 16... olarak artar. Yuvalanma aşamasındaki zigot, bir boşluğu çevrelemiş, tek tabaka halinde dizilmiş hücrelerden oluşur. Bu hücre topluluğunun bir tarafındaki hücreler sayıca ve tabaka olarak daha fazla gelişir. Bu bölge rahime yapışma bölgesidir. Bu aşamadaki yeni canlıya embriyo adı verilmektedir.
Yuvalanma döllenmeden sonra 5-8’ inci günlerde başlar, 9-10’ uncu günlerde tamamlanmış olur. Yani kadının adetine daha 4-5 gün varken, döllenme ve yuvalanma işlemi tamamlanmıştır. Kadın, adetinin olmaması ile gebeliğini fark ettiğinde, embriyo yaklaşık 15-20 günlük olmuştur.
Embriyo, rahme yuvalandıktan sonra hızla gelişmesine devam eder. Döllenmeden sonra, ikinci aya kadar olan döneme, embriyo dönemi denilmektedir. Daha sonra fetüs adını alan yeni canlı, doğuma kadar gelişimini devam ettirir.
Gelişen ceninde anormalliklerin çoğu ilk 12 haftada oluşur. Bu nedenle anne ilaç, aşı, zararlı kimyasal maddeler, virüs ve bazı enfeksiyonlar ile radyasyon (şua) ve benzeri zarar verici tüm etkenlerden kaçınmalıdır.
Anne karnındaki cenin, plasenta adı verilen (çocuğun eşi) yapıya göbek bağı ile bağlıdır. Plasenta da, rahme yapışıktır. Plasentada, anne kanı ile bebek kanı birbirlerine karışmaksızın besin ve çeşitli maddelerin alışverişi olur. Bu yolla cenin, besinlerini anneden alırken, artıklarını anneye verir. Plasenta, bazı hormon, kimyasal madde, mikroorganizma ve küçük molekülleri geçirgendir. Bu nedenle annenin karşılaştığı bazı zararlı etkenler çocuğu da etkiler. Örneğin, annenin sigara kullanması ve alkol alması direkt çocuğu etkiler. Keza, üzüntülerinde açığa çıkan hormonları, plasentadan geçerek cenini olumsuz yönde etkiler.
Embriyo, 10 günlükken gözle ancak fark edilebilir. Birinci ayda 1 cm, ikinci ayda 4 cm, üçüncü ayda 9 cm’ e erişir (Gebeliğin ayının karesi yaklaşık ceninin boyunu verir). Daha ilk haftalarda, hücreler üç tabakadan (ekdoderm, endoderm, mesoderm) oluşturur. Her tabaka farklı bir yönde gelişerek, farklı organ ve sistemleri oluşturacaklardır.