2 Mart 2016 Çarşamba

SA2564/KY1-CÇ204: Anlamsız Bir Tartışma

"Adam ayağa kalktı. Henüz yarım sigarayı kül tabağına bastı. Balkondan çıktı. Adam balkondan çıkarken kadın gülerek, "Guguk kuşu!", diye yineleyip duruyordu."


Kadın elinde bir fincan kahve ile balkona geldi. Adam kadından önce balkona çıkmıştı. Kadın balkonun kapısında göründüğünde adam üçüncü sigarasını yakıyordu. Metal kül tablasını balkona girer girmez boşaltmıştı adam. Geceden kalan izmaritlerin, yani dün içilen sigara artıklarının bugüne sayılma ihtimali vardı. Ki bu, içilen sigaraların çokluğu ile ilgili bir tartışmaya neden oluyordu her zaman ve adam işte bu tartışmanın önünü almak için sigarasını yakmadan kül tablasını boşaltmıştı.

Böylesi bir tartışma her zaman çıkardı. Adam içilen sigaraların çokluğu ile ilgili tartışmanın önünü kestiğinden emin olarak mutlu bir biçimde kuş seslerini dinliyordu. Büyükçe fincanından bir yudum çayı alıp biraz ağzında döndürmüş, sonra yutmuştu. Ve sonra üçüncü sigarasını yakmıştı. Ki tam o esnada kadın da balkon kapısında elinde fincan belirmişti. 

Kadın gelip oturdu. Birlikte kuş seslerini dinlediler bir süre. Hava güzeldi. Her hangi bir tartışmayı kaldıramayacak kadar güzel bir havaydı. Kuşların cıvıltısı bunu muştuluyordu. Ve hafif esen rüzgâr da sıcağın bunaltıcılığını önlüyordu. 

Güzel bir gündü. Her halinden belliydi. Arada bir bütün kuşlar susunca tuhaf bir ses –o da bir kuş sesiydi kuşkusuz ve fakat ne kadın ne adam bu sesin hangi kuş cinsine ait olduğunu bir türlü çıkaramamışlardı- yankılanıyordu. O tuhaf ses bir kez ve sert çıkıyordu. Sonra kuşların, -adlarını bildikleri kuşların serçelerin, saksağanların, güvercinlerin, kargaların- ötüşü başlıyordu. 

Kadın ve adam birbirlerine bir şey söylemeden bu sesin hangi kuşa ait olacağına dair uslamlamalar yapıyorlardı. Adam, “Bir guguk kuşu olabilir!” demişti kendi kendine. Kadın, “Bir kedi bile olabilir.. kuş sesi taklidi yapmaya çalışan açık göz bir kedi.. neden olmasın?” demişti kendi kendine. 

Her ikisi de derin derin nefes çekmişlerdi. Mutluydular. El el tutuştular. Birbirlerine bakmadan. İkisi de fincanlarından birer yudum çay aldılar. Yine birbirlerine bakmadan. Kuşlar sustu. O tuhaf ses yankılandı. Kadın adamın elini bıraktı. İrkilmiş gibiydi. Durdu. Kulak kabarttı. 

Adama bakmadan;

"Sergey ama, ama, ama sence de bunda bir tuhaflık yok mu?" dedi.

"Kahretsin, bana Sergey dediğin sürece “Ne de tuhaflık var?”  diye sormayacağım!" yanıtını verdi öfkeyle. Öfkeden sigaranın filtresini sert bir biçimde ısırmıştı. 

Kadın adama bakmadan, dalgın dalgın sürdürdü konuşmasını:

"Ah.. yine oldu işte. Evet, biliyorum, yanımda yöremde, sağımda solumda Sergey diye çağrılan biri olmadığını, belki Sergey adına bir kitapta rastladığıma ya da belki belki bir filmde duyduğuma ama, ama, ama Sergey diye birini tanımadığıma yemin edebilirim. Ama, ama sanki, sanki gerçek yaşamda Sergey diye birini tanıyormuşum ve tanıdığım bu Sergey tıpkı sana benziyormuş gibime geliyor. Oysa senin Sergey olmadığını biliyorum. Ama, ama yine de bir anlığına Sergey olduğunu kabul edip sorumu yanıtlasan ne kaybederdin?" 

"Bıktım senin bu ama deyişlerinden ve olur olmaz adlandırmalarından. Adımı unutmadığını adım gibi biliyorum. Bir tür itlik yaptığının, bir tür züppelik peşinde olduğunun ayrımındayım. Ancak bu durumu daha fazla çekemeyeceğimi, buna daha fazla katlanamayacağımı özür dileyerek belirtmek zorundayım. Evet, bu durum daha fazla sürdürülemez. Yani benden buraya kadar.."

"Yine gidecek misin? Bunu mu söylemeye çalışıyorsun?"

"Gitmekten söz eden kim?" 

""Benden buraya kadar!" dedin ya?"

"Benden buraya kadar derken artık söylediklerini kabul etmeyeceğimi söyledim. Her gün ya da her saat ayrı bir isimle çağrılıp sonra da olur olmaz şeyleri üzerime salmana tahammül edemiyeceğim.."

"Sergey olmadığını kabul ettim ya!"

"Sorun o değil.. sorun bu davranışın sürekliliği.."

"Sergey ismini sevmiyor musun? Buna mı kızdın? Rus isimlerine mi kızgınsın?"

"Sahiden anlamıyor musun? Yani neye itiraz ettiğimi gerçekten anlayamıyor musun? Kahretsin.. bön bön bakışından belli ki anlamıyorsun. Ve ben de bunu anlayamıyorum. Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım anlayamıyorum. Yo, yo aslında anlıyor gibiyim. Bunlar, bu tavırlar başta çocuksu gibi gelmişti. Sonra bir tür oyun severlik olarak görmüştüm. Sonra unutkanlık.. oysa hiç biri değilmiş. Her şeyin ölçütünün sen olduğuna inandığın için böylesin. Bugün koltuk dediğine yarın rahatlıkla minder, otomobile uçak, uçağa tren, vapura at arabası dersin. Ve bunların öyle olduğuna inanarak dersin. Çünkü sana göre her şeyin ölçütü sensin. Sen senin dışındaki her şeyi istediğin zaman istediğin şekle sokarsın. Bu yetkin var senin. Evet, sen böyle düşünüyorsun. Vahiy meleğini şeytan, şeytanı vahiy meleği yapabilirsin kolaylıkla. Bunda da bir tuhaflık göremezsin. Yoktur. Çünkü her şeyin ölçütü sensin. Sen Tanrıyı oynadığının farkında değilsin. Evet sen tanrıyı oynuyorsun!"

"Sergey, Sergey ama, ama, ama günaha giriyorsun bak.. şimdi olmadı, bunlar nasıl söz öyle, kalbimi kırıyorsun. Bu sözlerin küfür. Demedi deme. Aşağılamaya çalışmanı görmezden geldiğimi de bil. Kendinde beni aşağılama hakkı görenin beni neyle suçladığını anla. Sergey bu sözler sana yakışmadı açıkçası.."

"Lanet olsun! Bana Sergey deme. Adım Sergey değil. Ve gerçek adımı sen söylemedikçe de sana söylemeyeceğim. Ama adım Sergey değil küçük tanrıcık!"

"Budala.. tamam sana cim diyorum. Ama, ama, ama isim olan cimi mi, yoksa harf olan cimi mi kastettiğimi söylemeyeceğim.. oh olsun! Kıvran dur hangisini kastettiğimi anlamak için." 

Adam öfkeyle fincanın masaya çarptı. Birkaç damla çay fincandan dışarı masaya sıçradı. Kadın hiç umursamadan, adama bakmadan ilerdeki ağaçların arasından bir şeyleri görmeye çalıştı.

"Kahretsin! Bana bak kadın!"

"Ah.. kadın ha!" Adama bakmamıştı. "Demek bana bak kadın.. şimdi böyle oldu ha! Eee.. tekerlekler düze çıkınca herkes kendi gerçek yüzünü gösterecek elbet! Vay be! Şurada güzel bir günü güzel bir biçimde geçirmek için elimden gelen dikkati göstermişim. Beyefendiye çayını, kahvesini hazır etmişim, belki on beşinci sigarasını yaktığını görmezden gelmişim.. ve fakat.. bak sen, bana bak kadın ha! Ya işte böyle Nastenka hanım işte böyle derler ya! Bana bak kadın!"

"Nastenka! Al işte.. kendisi Nastenka ben Sergey.. ve mutlu bir gün! Hadi çık işin içinden. Şu öten guguk kuşu kadar aykırısın –o anda tuhaf ses yankılanmıştı- farkında mısın?"

Kadın başını arkaya attı. Alaycı bir bakışla adama baktı:

"Ah kuş bilimci konuştu.. guguk kuşuymuş.. sabahtan beri kuş sesi çıkarmaya çalışan açık göz kedinin çıkardığı ses sana guguk kuşunu mu anımsattı? Hay senin aklına! Sen hiç guguk kuşu gördün mü? Yok! Ötüşünü nereden biliyorsun? Koca bir budalasın biliyor musun? Sen koskoca bir budalasın!"

Adam ayağa kalktı. Henüz yarım sigarayı kül tabağına bastı. Balkondan çıktı. Adam balkondan çıkarken kadın gülerek, "Guguk kuşu!", diye yineleyip duruyordu.




Cemal Çalık, 02.03.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Seçkin Deniz Twitter Akışı