6 Mart 2016 Pazar

SA2578/KY35-YTK66: Diyarbakır’da Atılan Tokat

"Günü ışıtan, tedirginlikleri dağıtan bir şey yaptı Diyarbakır halkı; silahın, saldırının, terörün yanında olmadığını gösterdi. Seçimlerde verdiği desteğin onda birini vermedi HDP'ye."


Hayat hiç tam siyah ya da tam beyaz olmuyor. Yaşıyorsan siyahlarla beyazlar her tondan grilerle iç içe işte. Terörle mücadele sırasında her ölen insan, her şehit, her kayıp ne kadar siyahlaştırıyorsa kurtarılanlar, kurtulanlar bir o kadar beyazlaştırıyor hayatı.

Terör sürdükçe ve gün be gün devam ettikçe ne kadar ağır bir griye boyuyorsa ruhumuzu, cürmünün dışına çıkamayıp olduğu yerde yanıp kül olması o kadar açıyor o karanlığı. HDP'nin sürmekte olan silahlı intiharlara siyaseten katılma isteğiyle yaptığı çağrı, önceki gün Diyarbakır gibi muhayyel başkent varsaydıkları şehirde duvara çarpıp geri döndü.

Günü ışıtan, tedirginlikleri dağıtan bir şey yaptı Diyarbakır halkı; silahın, saldırının, terörün yanında olmadığını gösterdi. Seçimlerde verdiği desteğin onda birini vermedi HDP'ye.

Bölge halkının tutacağı taraf aslında bütün olup bitenlerin nihaî sonucunu belirleyecek en kritik şeydi ve bölge halkı yani bizzat Kürtler PKK'ya ve onunla temastaki partiye karşı çıktı.

Bundan daha sevindirici bir haber olamazdı, HDP'ye bunu hepimizi gösteren büyük mağlubiyeti için ne kadar teşekkür etsek az.

Türklerle Kürtler arasında duvar kurmaya çalışanlara atılan bu tokat için ne kadar teşekkür etsek az.

Bütün bu sonuçtan ayrıca son dönemin moda argümanı olan Çözüm Süreci'ne yönelik eleştirilerin çoğunun boşa çıktığını da varsayıyorum. Eğer o silahsız, ölümsüz iki yıl yaşanmasa bugün Diyarbakır'daki kardeşlik testinden aynı sonuçla çıkamayabilirdik.

Kürt Meselesi, Milli Birlik ve Beraberlik Projesi, Çözüm Süreci isimlerini alan yolculuk boyunca yapılan işler, kanunî değişiklikler, telafi edici yollar, davranışlar sonunda bir iklim değiştirdi bölgede.

Ve bölge halkı özellikle Çözüm Süreci denilen 2 yıl boyunca yan yana, kardeşçe, barış ve eşitlik içinde yaşamanın değerini tecrübeyle gördü.

Yapılan iyi şeyler unutulmuyor ve kalıcı izler bırakıyor.

Yarın terör örgütünün direnci kırıldıktan sonra yine ve hızla o iklime döneceğiz. Başka yolu da yok zaten.

Aradaki tek fark, bugün yaşadıklarımızı yaşamayacak şekilde kazanılan tecrübelerle önlemlerin de alınmış olması olacak. O önlemler de silah bırakmayanla ilgili, halkla ilgili değil zaten.

Suriye'de sınırlar kabaca netleşiyor ve bu hep söylediğim gibi bu topraklardaki huzura yaptığı olumsuz, ama sunî etkisinin de giderek azalması demek.

O yüzden daha umutlu olmak için, hayatımızdaki beyazların artması, koyu grilerin açığa dönüşmesi için bir imkân daha sunuyor tarih ve koşullar.

Bütün olup bitenler hiç utanmadan darbe tamtamı çalanlar için de kötü haber tabii ki.

Diyarbakır halkı bir sağlam tokadı da onlara aşketti…

Bekledikleri, umdukları, çağırdıkları, olsun diye dua ettikleri darbe bütün bu koşullar altında daha da uzaklaşıyor.

Geriye çocuklarına, torunlarına sadece utanç duyacakları yazılar imalar bırakıyorlar sadece.

Utanmaları var mı orası belirsiz gerçi. Çoğunun paltosunun cebinden çıktığı bir önceki kuşağın gazeteci, yazarları da her darbeyi hem çağırdı hem alkışladı, ama işte vefatlarının ardından çelenk yerine o vicdansız yazılarını yolluyor insanlar cenazelerine.

Bugünkülere de aynısı olacak.

Hayatın griler siyahlar beyazlarla iç içe olduğunun bir örneği de yine son aktüel tartışmada tekrar ve tekrar gözümüzün önüne geliyor.

Anayasa Mahkemesi'nin kararından bahsediyorum.

Hukukçu değilim; itirazları da savunmaları da ölçecek bilgim ya da uzmanlığım yok.

Ama gazeteci bile değil sadece insan olarak da tartışmaların hangi boyutta kalması gerektiğine dair bir kanaatim var. Hele ki haksız ve gereksiz yere kişiselleştirildiğinde, tartışmanın öznesi haline getirilmeye çalışılan kişiyi tanıyorsam kanaatim iyice pekişiyor.

Zühtü Arslan ve başkanlık ettiği mahkeme haklı bulacağımız ya da bulmayacağımız; karşı çıkacağımız veya çıkmayacağımız kararlar verebilir. Sonuçta onlar da birer insan; yanılabilirler, çok doğru kararlar da alabilirler.

Üyeleri tanımıyorum, ama Zühtü Arslan'ı tanıyorum.

Dün veya bugün değil, ta 28 Şubat'ın göbeğinde daha demokratik, özlediğimiz bir Türkiye için uluslar arası hukuk tarihinden örneklerle hazırladığımız dosyalardaki uzman kişi olarak başvurduğumuz günden beri tanıyorum.

Tanımayanlar veya daha dün tanıyanlar Arslan'ı eskiden beri tanıyanlara sorsun, acaba aklı, hukuk bilgisi ve vicdanı dışında bir karar verir mi?

Olumsuz cevap verecek bir kişi bile çıkacak mı, gerçekten merak ediyorum.



Yaşar Taşkın Koç, 06.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları








Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/diyarbakirda-atilan-tokat-2027217

Seçkin Deniz Twitter Akışı