"Ya bir yayaya çarpıp dursaydı. Olmaz mıydı? Yaya arabanın altında can çekişirken acemi kadın, “Ben ekmek almaya çıkmıştım!” der, dururdu."
Öyle olmadı. Bakın inanın öyle olmadı!
Amcalar, teyzeler, ablalar, abiler, halalar, dedeler, kuzenler, nineler, babaanneler, dayılar, yakın akrabalar, yakın akrabaya uzak akrabalar, uzak akrabalar, uzak akrabaya yakın olan akrabalar, konu komşular, konu komşu olmayanlar, komşu olmayanlara komşu olanlar, sinemaya gidenler, sinemadan dönenler, sinemaya gitmeyenler, gitmediği için sinemadan dönme ihtimali olmayanlar, konsere gidenler, konsere gitmemişler, evinde oturmakta olanlar, evinde oturup tv. İzleyenler, evde oturup tv izlemeyenler, sokakta duranlar, parkta çekirdek çitleyenler, evinde kedi, köpek, keçi, yılan, tilki, kuş besleyenler, aynada kendini sevenler, aynaya arkasını dönenler, güneşe karşı yürüyenler, güneşe arkasını dönenler –güneşe arkanızı dönmeyin gölgeniz önünüze düşer, benden söylemesi- rüzgâra karşı tükürenler –böyle yaparsan olacağı budur işte- rüzgâra arkasını dönenler süt döken kediler,
süt dökmemiş kediler, süt dökecek kediler, dökülen süt ile hiç ilgisi olmayan kediler süt ile hiç ilgilenmeyecek kediler, kedi peşinde koşan köpekler, kedileri umursamayıp kendi kuyrukları peşinde koşan köpekler, serçeler, kargalar, sakalar –saksağana hiç denk gelmediğim için onları zikretmeyi uygun bulmuyorum burada- güvercinler, paçalı-paçasız kuşlar, karıncalar, hamam böcekleri, süneler, –hiç süne görmüşlüğüm yok onu burada niye zikrettim bilmiyorum-, örümcekler, örümcek sözcüğünden dahi ürkenler– kemirgenleri sevmediğim için onları da burada zikretmeyi uygun bulmadığımı belirteyim- valla öyle olmadı.
Bakın hani öyle olmuş olsa niye öyle olmadığını söyleyeyim ki? İnsafınıza merhametinize sığınarak ve Tanrı adına yemin ederek diyorum ki, öyle olmadı. Hayır, yani beni dinleme lütfunda bulunsanız öyle olmadığını kolayca anlatacağım ve siz de öyle olmadığı konusunda ikna olup öyle olmadığını itiraf edeceksiniz.
Burada kendime yandaş aramakta olduğumu sanılmasın. Lütfen! Böyle bir şeyi benden bekliyorsanız cidden kırılırım. Bakın, cidden kırılırım. Bakın, beni muhbirlikle suçluyorsunuz ve fakat olayın gerçek yüzünü bilmeden yapıyorsunuz.
Evet, doğrudur, trafik polisini arayan bendim. O otomobili durduran ekibe haber veren bendim. Ama bunu vatandaşlık görevi olarak gördüğüm için yaptım. Siz medyanın hakkımda linç kampanyası düzenlediğini –Tanrı bilir niçin böyle bir şey yaptılar, nihayetinde ben sıradan bir vatandaşım, her hangi bir ihale takipçisi, ihale katılımcısı yahut ihale dağıtıcısı falan değilim. Sanırım böyle bir kampanya yapmalarının altında can sıkıntısı yatıyor. İşler kesat olmalı ki ben gibi bir sıradan vatandaşa taktılar ve muhbirlikle suçlama terbiyesizliğinde bulundular.- dilimin döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. Görüyorum ki nafile. Siz dünden teşneymişsiniz buna.
İyi de benimle alıp veremediğiniz ne? Kaç kez böyle bir şey yaptım? Sabahın köründe uykumu bölen köpeğinizi mi şikâyet ettim? Havuza işeyen çocuğunuzun kulağını mı çektim? Hadi söyletme beni sen bile işemiştin, de ben tanık olunca “La havle” deyip bir daha havuza girmemeye yemin etmiştim. Ve girmemiştim. Ya balkondan aşağı attığınız çöpler? Söyleyin yaptığınız hangi kötü şey için bir yere bir şikâyette bulunmuşum? Söyleyemezsiniz. Bangır bangır bağırtılan müzik setinizi mi kötüledik? Yok!
Bakın, öyle olmadı diyorum ve fakat hâlâ dinlemiyorsunuz. Her şey gözümün önünde oldu. Gördüm olan biteni. Bu olan biten “La havle” deyip arka dönülecek bir olay değildi.
Hadi sorarım size diyelim ki birinin elinde BROWNING-14 lü bir tabanca yol almakta. Tamam kardeşim tabancanın markası önemli değil, tamam senin dediğin gibi SMITH WESSON olsun, tamam ötekinin dediği gibi GLOCK olsun, tamam berikinin dediği gibi –ne dedin anlamadım?- ha, TANFOGLIO-9mm olsun da tek tek şimdi silah markalarını mı sayalım? Bu kadar da savrukluk olur mu kardeşim? Elinde bir tabanca markası ne olursa olsun sağa sola ateş eden birini görseniz siz ne yaparsınız? Kolluk kuvvetlerine haber vermez misiniz?
Yoksa akşam bültenlerinde “On beş yaşında bir çocuk kimliği belirsiz bir magandanın ateşiyle hayata veda etti” haberini mi beklersiniz? Hadi söyleyin ne yaparsınız? Ya da elinde dönerci bıçağı sağa sola savuran birini görseniz tepkiniz ne olur? Ya da elinde kanlı bir satır insanların üzerine yürümekte olduğunu, insanların kaçıştığını gördüğünüzde ne yaparsınız?
Niye susuyorsunuz? Ha işte ben böyle bir şeye tanık oldum. Otomobil ile aralarında fark var sanıyorsanız haberini verdiğim otomobilin polis otosuna çarparak durduğunu, durabildiğini bilmiyorsunuz demektir. Evet, efendim, medya denen deccal olayda bunu belirtmiyor. Belirtme gereksinimi duymamış. Zavallı bir bayanı ihbar etmişim. Zira bayanların otomobil kullanmasına karşı mıymışım ne? Hadi oradan! O otomobilin kalkışını, sitenin kapısından çıkışını sen görmedin ki? Ben balkondaydım ve her şeyi bütün çıplaklığıyla gördüm. O otomobilin nasıl bir silaha dönüştüğünü gözlerimle gördüm.
Daha geri geri çıkarken arabayı iki kere istop ettirdi. Yanında yöresinde otomobilin hareketini sınırlayacak mini minnacık bir şey yokken, sakınarak geri gitmeye çalışması dikkatimi çekti. Allah sizi inandırsın ben hani olur, yeni ehliyet almıştır, site içinde alıştırma yapmak için bindiğini düşündüm ilkin.
Hatta içimden “Aferin bak trafiğe katılmadan önce alıştırma yapmayı düşünecek kadar duyarlı bir hanım!” dedim. Hay demez olaydım! Adeta beni duymuş da yalancı çıkarmak için böyle bir işe kalkışmış. D bloğun kolonuyla otomobili arasında belki on metreden –belki ne kesin yirmi metre- fazla mesafe olmasına karşın o kolona çarparım korkusuyla doğru dürüst geri geri gidememişti.
Hele sitenin çıkış kapısına yaklaştığında –Allah sizi inandırsın- yüreğim ağzıma geldi. Kapının sağ taraftaki kolonuna sürtünerek geçti neredeyse. Ben bu hali görünce durur muyum, hemen telefona sarıldım. Ve durumu izah ettim.
Az ilerisi çevre yolu. Ana baba günü. Ağır tonajlı mermer yüklü arabalar bile sanki rallideymiş gibi giderler. Mermer yüklü arabaların böyle gittiğini öğrendiğinize göre diğer araçların nasıl olduğunu az-çok tasavvur edebilirsiniz diye düşünüyorum. Otomobillerin bu yoldaki hız merakını bilen yetkililer hemen her gün radar koyarlar ve epey bir ceza keserler.
Allah’tan o gün de ekip varmış. hayır, benim ihbar ettiğim otomobil kuşkusuz yavaş seyredecekti, yavaş seyredecekti çünkü hem geri geri giderken iki kez istop ettirmişti otomobili hem site kapısından çıkmadan –ki toplasan aradaki mesafe elli metre yoktur- yine istop ettirmişti. Ve ağır aksak çevre yoluna çıktığını gördüm. İçimden “Allah’ım inşallah durdururlar!” diye az dua etmedim.
Ben daha duamı bitirmeden büyük bir gürültü koptu. Acemi kadın trafik polislerinin ikazına uymuş ve fakat çekip durmasını istedikleri yere geldiğinde fren yerine gaza basmış. Allah’tan o an otomobil içinde kimse yokmuş. Gerçi öyle fazla bir hasar yok gibiydi. Trafik polisi aracının bagajı içeri çökmüştü.
Acemi kadının sürdüğü otomobilin de ön tampon yerlerdeydi. Ben koşup yetiştiğimde kadının, “Ekmek almaya çıkmıştım!” deyişlerini duydum. Sürekli aynı tümceyi yineliyordu. Eğer polis memuru, “Bu, bayan, sizin akrabanız mı?” demeseydi ben de, “Hayır memur bey, size bu arabayı haber veren bendim!” demezdim.
Zaten zulada yatan medya muhabirleri benim bu sözüm üzerine beni haber yapıp, linç kampanyasına giriştiler. Oysa ben belki de o acemi bayanın da yaşamını kurtarmıştım. Başkalarının yaşamını kurtarmış olmakla beraber. Ya bir yayaya çarpıp dursaydı. Olmaz mıydı?
Yaya arabanın altında can çekişirken acemi kadın, “Ben ekmek almaya çıkmıştım!” der dururdu. Siz de bu kere o acemi kadını linç ederdiniz. Ah siz var ya siz!
Cemal Çalık, 11.03.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü