12 Mart 2016 Cumartesi

SA2608/ÇY10-AÖ3: Hayâl'e Mektup...

 "Âcizlik değil bu sana sığınış, evim gibisin; başım dara düştüğünde kimsenin haberi olmadan soğan ekmek yediğim evim gibi..."


Sevdiğim,

Sen gittiğinden beri Yusuf gibi derin bir kuyuda, İbrahim gibi ateşlerde, Nuh gibi tufanın ortasındayım.

Züleyha gibi karanlıklarda Leyla gibi yastayım, yalnızım.

Yüreğimde çıldırmış rüzgarlar esiyor, savuruluyorum oradan oraya, ellerini görmek istiyorum her düşüşümde. Hadi tut ellerimden kaldır beni, dizlerimde ki yaraların önemi yok, kalbimde açılan sensizlik yaralarına sarıl ve sar.

Sayamıyorum sensiz geçen günleri ve düştüğüm anları, saymak istemiyorum, her gün hiç bitmeyecek sanıyorum, güneş batmamakta ısrar ediyor, gece ay doğmamakta. Yıldızların rahşanı solmuş bürünmüş sukuta. 

Mübalağa etmiyorum, riyakârlık yok benim aşkımda. Söylediklerim az fazlasını kaldırmazsın diye korkuyorum.

O kadar büyük ve tutkulu ki benim aşkım, inan yürüyen bir alev halindeyim. Herkesi yakabilirim senin için, kendimi bile yakmak üzereyim, bir sana serin ve sakinim.

Ürkme, korkma sevgimden ve sabrımdan. Edebi takınıp bekliyor ve seviyorum seni. Tüm arsızlığım ve çocuksu tavırlarım, nazlarımı sadece sana gösteriyor ve dile getiriyorum. Kimse bilmiyor benim bu alev alev yanan hâlimi.

Çok özlüyorum, hani çocuklar der ya “dünyalar kadar” diye, değil dünya iki cihan bir araya gelse dolduramaz özlememi, hasretimi.

Şiirler okuyorum, şiirler yazıyorum seni anlatan, hatırlatan, hissettiren, gözlerimin önüne seni getiren..

Seni buluyorum her şeyde, belki de farkında olmadan seni arıyorum, bir iz, bir ışık senden kalmış umuduyla.

Derin bakan gözlerini özlüyorum, ruhunun en derinlerinden özenle seçilmiş zarif ince kelimelerini özlüyorum.

Kırmamak için beni, karanlık kelimeleri ışıklandırıp söylediğin zamanları özlüyorum. 

Allah tarafından elime gizlice tutuşturulmuş bir pusula hâlini özlüyorum, yol gösterişlerini, bilmediklerimi öğretişlerini, seni hayran hayran dinlemeyi özlüyorum.

Özledikçe yanıp kavruluyorum,  küle dönmem imkansız, su bile döksen de gayrı sönmez bu ateş, seninle birlikte yanıp ateşleri küle çevirebilir miyiz bilmiyorum, tek bildiğim senin de bu ateşe dâhil olman gerek. 

Ateş ateşle buluşup kor alevler yükselince, işte o zaman söner bu alev..

Sende kendimi buluyorum biliyor musun, doğduğumdan beri sanki seninleyim, seninle eksiklerim tamamlanıyor, yaralarım seninle sarılıyor, seninle ufkum açılıyor, kolum kanadım gibisin, sen olmayınca kanadı dikenli tele takılmış bir turna gibiyim. Uçamıyorum, yaralanıyorum, çığlıklarım cihanı inletecek derece de yükseliyor. Yeniliyorum zamana, insanlara, hayata..

Sen güçlü kadınları seviyorsun, biliyorum; benim de hep güçlü olmamı, pes etmememi istiyorsun, lakin sensiz olunca -söylediğim gibi- kanadı kırık bir kuş gibi çaresiz hissediyorum kendimi. Âcizlik değil bu sana sığınış, evim gibisin; başım dara düştüğünde kimsenin haberi olmadan soğan ekmek yediğim evim gibi...

Seni üstün güçleri olan bir kahraman olarak da görmüyorum, fanisin, beyaz kefeni giyeceksin hiç şüphesiz.

Yüceltemiyorum seni, sadece sende kendimi buluyorum, benim senin, senin benim eksik. Hepsi bu.
Tüm eksik ve yarım hâlimle şimdi yolunu bekliyorum, kara trenlere, gemilere, sandallara, otobüslere bakarak, her inen yolcuda sana benzer birini görme umudu ile..

Sarhoşa dönüyorum, duygularım vuruyor başıma, ağırlaştırıyor, gözlerimi, bedenimi.

Mutluluk ilacım sensin, hep derim biz aşktan öteyiz..

Aklımız mantığımız bile yok oluyor biz beraberken, gözlerimiz birbirine değdiğinde kör oluyor.

Sen gelene kadar edebimle, çocuksu nazımla, aşkın dev haliyle, Eyüp sabrı ile bekleyeceğim, belki seni anlatan bir roman, bir şiir, belki de adına bir çeşme yaparım ellerimle..

Aşkımız su gibi aziz olsun.

Seni önce Allah’a sonra kendine emanet ediyorum.

Aşkımızı da öne ruhuna sonra kalbine emanet ediyorum

Sevgilerimle..



Ahu Öztürk, 12.03.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Kâğıt Kalem'in Kundağı
Ahu Öztürk Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı